BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, geçtiğimiz hafta PKK lideri Abdullah Öcalan’la yaptıkları görüşmeyi Özgür Gündem gazetesine anlattı. Zana Kaya’nın sorularını yanıtlayan Demirtaş,  Öcalan’ın devletin hala adım atmaması nedeniyle uyarı yapma ihtiyacı hissettiğini kaydetti.

Hükümet’e sundukları demokratikleşme ve yol temizliği paketi hakkında da bilgi veren Demirtaş, Gezi Parkı direnişiyle ilgili “Gezi bir özerklik isyanıdır” ifadesini kullandı.

Demirtaş’ın Özgür Gündem’de yayınlanan röportajı şöyle:

Sayın Demirtaş, geçtiğimiz haftalarda İmralı’da Sayın Öcalan ile 6. toplantıyı yaptınız. Öncelikle Öcalan’ın halka bir mesajı oldu mu ve hangi konuları tartıştınız?

 - Sayın Öcalan’ın bütün halkımıza selamlarını gazeteniz aracılığıyla bir kez daha iletmek istiyorum. Sayın Öcalan’ın sağlık durumu iyiydi. Her zamanki küçük rahatsızlıkları dışında ciddi bir sağlık sorunu yoktu. Tabii bu görüşme 14 Nisan’da yapılan son görüşme akabinde yedi hafta sonunda, sekizinci haftada yapılabilmiş bir görüşmeydi. Bu açıdan görüşmenin gecikmiş olması başlı başına bir krize neden oldu. Zaten görüşmenin de temel konuları hükümetin bizim heyetimize yaklaşımı, işte İmralı’da görüşme koşullarının hala düzeltilmemiş olması, hükümetin atacağı reform adımlarında henüz hiçbir gelişmenin olmaması; BDP, AKP arasında bu zamana kadar tek bir resmi görüşmenin yapılmamış olması, bütün bunlar tartışmalarımızda öne çıkan temel sorunlar ve konulardı.

İmralı’daki görüşmeden sonra çözüm süreci için kritik bir aşamada bulunduğumuzu ifade etmiştiniz. Neden kritik?

- Ben de Sayın Öcalan da önümüzdeki on beş günü kritik olarak tanımladık. Çünkü Kürt tarafı Sayın Öcalan’ın çağrısıyla üzerine düşen görevleri tartışmasız bir şekilde yerine getirdi. Hem de hiçbir spekülasyona yer vermeden, hiçbir krize neden olmadan esirlerin serbest bırakılmasından ateşkesin ilan edilmesine, oradan geri çekilme sürecine kadar son derece duyarlı, ciddi bir tutum sergiledi. Bundan sonra herkesin tabii ki beklentisi hükümettendir, devlettendir. Çünkü Türkler de Kürtler de çok iyi biliyor ki Kürt hareketi bugüne kadar ne söz vermişse bunu yerine getirmiştir. Şimdi ikinci aşama, yani devletin sorumluluklarının zamanı geldi. Sürecin kritik bir aşamaya gelmiş olmasının nedeni de budur. Yoksa Kürt tarafı üzerine düşen ciddiyeti, samimiyeti göstermeye devam ediyor zaten. Sayın Öcalan bu konuda bir tereddüt içerisinde değil, süreci ilerletmek istiyor, devletle görüşmelerini sürdürüyor ama tabii ki artık önümüzdeki on beş-yirmi gün içerisinde bazı somut gelişmelerin, somut adımların olması gerekiyor. Görüşme koşullarından, kendisinin oradaki fiziki koşullarına kadar hükümetin reform paketiyle ilgili yapacağı çalışmaya, BDP-AKP arasında başlayacak siyasi müzakereye kadar bazı ilerlemelerin olması gerekiyor. Bu nedenle gelinen aşamayı, süreci kritik nokta olarak tanımladı Sayın Öcalan. Biz de katılıyoruz buna.

Sayın Öcalan’ın son görüşmede “Ben tarihi sorumlulukları olan bir önderim. Beni kandıramazsınız” şeklindeki uyarısı ne anlama geliyor?

- Evet. Daha ikinci aşamanın başındayken Sayın Öcalan hatırlatma yapmak, uyarı yapmak istiyor. Yoksa şu anda ciddi bir tıkanıklıktan söz edilemez. Hükümetin adım atmaması bir tıkanıklığa neden olabilir. Ama yine de testi kırılmadan Sayın Öcalan uyarısını yapmak istiyor. Bu görüşmede de bu kaygılarını, beklentilerini, uyarılarını en ciddi şekilde ifade etti, zaten yeni verdiği mesajların büyük kısmı devletedir. Çünkü devletin bir yetkilisi görüşmede hazır bulundu. Ve onun üzerinden mesaj birinci elden ulaşıyor. Bu mesajların hepsi, hükümetin meseleye ciddi yaklaşması için verilmiş mesajlardır. Biraz da böyle anlamak lazım.

Peki hükümet adım atmakta neden tereddüt ediyor; oyalama hesabı mı yapıyor, yoksa adım atmak için koşulların oluşmasını mı bekliyor?

- Şimdi şunu bir defa netleştirelim, bizim karşımızda muhatap olarak bir hükümet yok; Recep Tayyip Erdoğan var. Dolayısıyla bunu bir hükümet tavrı olarak anlamak doğru değil. Çünkü hükümetin içinde adım atılması konusunda samimi olanlar var, cesur olanlar var, karşı olanlar var. Fakat bunların hiçbirinin düşüncesi önemli değil, son kararı veren Recep Tayyip Erdoğan’dır, Başbakan’dır. Başbakan bütün bu kararları verirken asla ülkenin, demokrasinin geleceğini düşünerek vermiyor. Kendisinin, partisinin geleceğini ve kişisel iktidarının akıbetini düşünerek bu kararları veriyor. Yoksa hükümet, bizim görüştüğümüz bazı bakanlar, çevreler aslında bir an önce adım atılması konusunda bir hazırlık yapıyorlar. Fakat Başbakan olur demeden hiçbir bakanın veya Bakanlar Kurulu’nun inisiyatif kullanması söz konusu değil. Tek adam yönetimi var ve herkes Başbakan’ın ağzının içine bakıyor. Şimdi Başbakan da şunu düşünüyor; Kürt sorununda adım atarsam, Kürtlerle ilgili düzenleme yaparsam batıdan oy kaybeder miyim kaybetmez miyim, batıda oy kaybedersem başkanlık seçimi, cumhurbaşkanlığı seçimi, yerel seçim, milletvekili seçimleri bütün bunları ne derece etkiler; bir buna bakıyor. İki: BDP, Öcalan ve PKK muhataplığıyla bu sorunu çözerse Kürtlerin kendisinden kopacağını ve işte Kürt siyasi iradesi etrafında birleşeceğini düşünüyor. Burdan da biraz zayıflayabileceğini hesaba katıyor. Bunların hepsi aslında kendi kişisel istikbal meseleleridir. Ama gelinen noktada Başbakan da hiçbir adım atmadan sürecin yürümeyeceğinin farkında.

Şu anda hükümetle yaptığımız görüşmelerde bu adımların güçlü olması için bir çaba sarf ediyoruz. Biz bir demokratikleşme ve yol temizliği paketi hazırladık ve bunu Adalet Bakanlığı’na teslim ettik. Bu hafta içerisinde de hükümetle tekrar bir araya geleceğiz ve Sayın Öcalan’la görüşmeye gitmeden önce hükümetin elindeki değişiklik tasarılarını tartışacağız.

Önerdiğiniz paketin içinde neler var?

 - Paketimizde Terörle Mücadele Kanunu’nda değişiklik, Ceza Kanunu’nda ağır bazı yaptırımların değiştirilmesi, uzun tutukluluk hallerinin ortadan kaldırılması, ifade özgürlüğünü engelleyen maddelerde değişiklik, gösteri ve miting kanununda değişiklik, Basın Kanunu’nda bazı yasaklayıcı hükümlerin ortadan kaldırılması, inanç özgürlüğü ile ilgili tasarımız var. Yani temel hak ve özgürlüklerin tamamına ilişkin bu tasarıda değişiklik talebimiz var. Ayrıca seçim barajına ilişkin, Siyasi Partiler Kanunu’nda değişiklik; yani bugüne kadar kamuoyunun bildiği ve bizim taleplerimiz arasında yer alan ana konuların hepsi paketimizde mevcut ve bunları da hükümete ilettik, onlar da tartışıyorlar.

Peki çözüm sürecinin Başbakan’ın kişisel hesapları nedeniyle heba olmaması için ne yapacaksınız?

- Tayyip Erdoğan kendi kişisel ikbalini düşünüyorsa bile bunun demokratikleşmeden geçtiğini ona göstermemiz gerekir. Gezi direnişi bunun örneğidir mesela. Kendi kişisel geleceğini ve istikbalini düşünüyorsan bile demokratikleşmek zorundasın. Eğer Erdoğan ortaya çıkan fırsatları doğru değerlendirip adım atmazsa ve toplum üzerindeki baskıları artırmaya devam ederse bu müzakere sürecinin tıkanmasına yol açar ve beraberinde daha çaplı bir kriz getirir. Türkiye’nin doğusunda da batısında da daha güçlü bir muhalefetin yükselmesine neden olabilir. Bu Erdoğan iktidarının sonu demek. O nedenle iktidarını seven biriyle sorunları çözmek iyi olabilir. İktidarını seviyorsan demokrasiyi getireceksin. Adım atmazsa biz koltuğunun sallantıda olabileceğini Kürtler olarak gösterebiliriz. Buna gücümüz ve imkanımız var.

KCK yetkilileriyle de geçen gün bir toplantı yaptınız. KCK yetkilileri gelinen noktayı nasıl görüyor?

 - Kandil’de önceki görüşmelerimize nazaran daha kaygılı bir yaklaşım var. Ve çok rahat değillerdi; üzerlerine düşen sorumluluğu büyük bir ciddiyetle yerine getirmişler ve getirmeye devam ediyorlar. Sayın Öcalan’ın içinde bulunduğu bu hal Kandil’de de hakim. Acaba hükümet adım atacak mı? Tam bu aşamaya gelmişiz, hükümetin adım atmaması büyük bir tıkanmaya yol açabilir, sürecin durmasına yol açabilir ve bunu istemiyorlar. Ne Sayın Öcalan istiyor ne de KCK yetkilileri. Herkes sürecin ilerlemesi konusunda bir beklenti içerisinde. Bu da şu anda kendilerine değil karşı tarafa bağlı. Dolayısıyla tedirgin olmaları karşı tarafa duydukları güvensizliklerden kaynaklı. Bu güvensizliğin tarihsel nedenleri var. Fakat her türlü ihtimale de hazırlıklı bir şekilde süreci yönettiklerini ve büyük bir ciddiyetle yaklaştıklarını gördük.

Öcalan’ın Amed’deki konferansa bir mesajı oldu. Konferansı ve Öcalan’ın mesajını nasıl okudunuz?

- Bugüne kadar aslında çok sayıda konferans yapıldı. Ama hiçbiri bu kadar güçlü, çok katılımlı ve renkli bir konferans olmadı. İlk defa bu kadar geniş bir konferansla Kürdistanlılar bir araya geliyor. Sadece Kürtler de değil, Kürdistan’daki diğer halklar ve inançlar da bir araya geliyor. Bu aslında sadece bir Kürt birlik konferansı olarak ele alınamaz, dar kalır. Bu Kuzey Kürdistan Birlik ve Çözüm Konferansı’dır. Bu çok önemli bir şey, bir de Sayın Öcalan’ın çağrısı üzerine bir araya geldiler. Biliyorsunuz daha önce Sayın Öcalan’ın yaptığı çağrılar birçok kesimde kaygılar uyandırırdı. Gelmek isteseler bile tedirgin olur gelmez, kaygılı yaklaşırlardı. Ama şimdi Sayın Öcalan’ın muhataplığının bu kadar üst düzeyde kabul görüyor olması bu kesimlerde heyecan ve beklenti yaratıyor. Sayın Öcalan, konferansa gönderdiği mesajda son derece kapsayıcı, gerçekten de konferansın iradesine saygı duyan bir politika izlediğini ve izleyeceğini ortaya koydu. Tam bir önderlik misyonuyla sürecin ruhuna denk bir siyaset anlayışıyla meselelere yaklaştığını gösterdi. Özellikle konferansa katılmayan bazı dar grupların Sayın Öcalan ve Kürt hareketini suçlayan, haksız eleştirileri de bu konferansla ve Sayın Öcalan’ın mesajıyla boşa çıktı. Yine de Sayın Öcalan’ın yaklaşımı son derece geniş ve esnektir.

Sayın Öcalan bu konferansı müzakere sürecinin en önemli siyasi mekanizması olarak tanımladı. BDP olarak biz tek başımıza Kürtleri, Kürdistan tarafını temsil ediyoruz diyemeyiz, bu doğru olmaz, dar kalır. İşte konferans, ulusal birliği ifade eden Kürdistan’daki bütün demokratik ulus birliklerini bir arada tutan bir siyasi irade olarak müzakerenin tarafıdır. Müdahil olmuştur, muhataplarından biri haline gelmiştir.

Gezi Parkı direnişine gelmek istiyorum. Siz bu sosyal patlamayı nasıl yorumluyorsunuz?

 - Türkiye Gezi direnişinden önceki Türkiye değil, direniş yeni bir durum yarattı tespitine katılıyorum. Türkiye’de artık hiç kimse topluma istediği şeyi dayatıp toplumun benimsemeyeceği bir politikayı hayata geçiremez. Bu sadece AKP için değil bundan sonraki iktidarlar için de geçerli bir durumdur. AKP artık bir adım atmadan önce on defa düşünerek o adımı atmak zorundadır. Çünkü sokak muhalefeti meclisteki muhalefeti yüze katlayacak kadar güçlü bir şekilde sarsmıştır AKP hükümetini. Türkiye’nin batısı bu gücünü göstererek aslında yeni bir eşiği aşmıştır. Bu çok önemli bir kazanımdır. Şimdi bu muhalefetin Kürt özgürlük hareketi ile birleşme noktalarını bulması gerekiyor.

Bence çok önemli bir imkan da Halkların Demokratik Kongresi (Partisi) açısından ortaya çıkmıştır. Özellikle HDP’nin Türkiye’nin batısında ortaya çıkan bu rüzgarı arkasına alarak büyümesi ve ilerlemesi mümkündür. Türkiye’de ana muhalefet partisi haline gelmesi için biz de HDP’yi destekleyeceğiz.

Gezi direnişiyle Kürt hareketinin çok vurguladığı özyönetim meselesi tekrar gündemleşebilir mi?

- Özerklik meselesi, toplumun kendi özyönetimi dediğimiz mesele Türkiye’ye iyi anlatılmamış olmasından kaynaklı maalesef yeterli destek görmedi. Fakat burda sadece medyanın ve hükümetin bizi kısıtlamasını mazeret olarak göstermek durumu açıklamaya yetmez. En büyük eksiklik Kürt tarafında. Yani bugüne kadar BDP ve DTK özerklik projesini, Sayın Öcalan’ın bu konudaki fikirlerini çok iyi formüle edip anlatamadı. Bizler başta olmak üzere. Bu konuda özeleştirel yaklaşması gereken bizleriz. Bu eksikliğimizi gidermemiz gerekiyor.

Aslında Gezi Parkı meselesi tam da bir Demokratik Özerklik meselesidir. Gezi Parkı direnişi esasında bir Demokratik Özerklik isyanıdır. Demokratik Özerklik talebi içeren bir isyandır. Türk sol hareketlerinin de bu çözüm modelini masaya yatırması ve tartışması gerekiyor. Gezi direnişi bunu hepimize sarsıcı bir şekilde öğretmiştir.

Son olarak ekleyeceğiniz bir şey var mı?

- Sayın Öcalan’ın gazetenize de, gazeteniz çalışanlarına da, Kürt özgür basın çalışanlarına da selamlarını iletmek istiyorum. Kendisi geçen sefer adadan geldikten sonra Özgür Gündem gazetesiyle yaptığımız röportajı okumuş ve beğenmişti ve bu görüşmede de yeniden herhalde Özgür Gündem gazetesine röportaj verirsiniz diye bir önerisi vardı. Böylelikle bu önerisini de yerine getirmiş olduk.