Cumartesi Anneleri'nin 25 Ağustos 2018'deki 700. hafta eyleminde polis saldırısına uğrayan ve gözaltına alınan 46 kişiye açılan davanın ilk duruşması görüldü.

Cumartesi Anneleri'nin 700. hafta eylemine katılanlardan 46 kişiye açılan davanın ilk duruşmasında Maside Ocak, "Sizin yapmanız gereken bizi burada yargılamak değil bizim haklarımızı korumaktır" diye seslendi.

Faruk Eren de "Kardeşim kaybedilmiş, ben nasıl vazgeçeyim? Kayıplarımızın akıbetini sormaya bedeli ne olursa olsun devam edeceğiz" dedi.

İçişleri Bakanlığı kararıyla Galatasaray Meydanı’nda bir araya gelmeleri engellenen Cumartesi Anneleri'nin "Kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama” suçlamasıyla, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet suçundan açılan davanın ilk duruşması, katılımın çok olması nedeniyle İstanbul 21. Asliye Ceza Mahkemesi yerine İstanbul 33. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yapıldı.

Sanıkların çokluğu ve katılımın yoğun olması nedeniyle duruşmaya girişte zorluklar yaşandı. HDP milletvekilleri Oya Ersoy, Züleyha Gülüm, Dilşat Kaya Musa Piroğlu, Ali Kenanoğlu ve bağımsız milletvekili Ahmet Şık duruşmaya katılım gösterdi.

Kimlik tespitlerinin ardından avukat ve İnsan Hakları Derneği eş başkanı Öztürk Özdoğan söz alarak, derhal beraat talebinde bulundu.

Gazete Duvar'dan Filiz Gazi'nin haberine göre, Özdoğan, "Cumartesi Anneleri'nin adalet arayışını TBMM'nin resmi raporları bile haklı bulmaktadır. Bu eylem kesintisiz olarak sürdürülmüş bir sivil itaatsizlik eylemidir. Cumartesi Anneleri ile Şubat 2011'de o dönemki Başbakan olan Erdoğan'la Başbakanlık ofisinde dahi görüşmüştür. Bu eylem 700 hafta boyunca devam eden, yarım saat ya da bir saatte bitirilen, kendi kaidesi olan bir etkinliktir. Keyfi bir şekilde yasaklanmıştır. Bu yasağın kanuna aykırı olduğunu düşünüyoruz. Sanık savunmalarına geçmeden bütün hususları dikkate alarak beraat kararı verilmesi gerektiği kanaatindeyim" dedi.

"ANNEMİN DAYAK YİYİŞİNİ İZLEDİM"

İlk olarak Maside Ocak savunma yaptı:

"Boynumda fotoğrafını gördüğünüz kişi ağabeyim Hasan Ocak. Gözaltında olduğu kabul edilmedi ama onu görenler vardı. Başvurularımız sonuçsuz kaldı. Günler sonra bir fotoğrafı teşhis ederek cesedine ulaştık. Ağabeyim işkenceden geçirilip boğulmuştu. Hiç kimse yargılanmadı, 'Türk polisi işkence yapmaz' diyen savcılar oldu. Biz 26 yıldır adalet istiyoruz, Galatasaray'da biz bir aile olduk, Berfo Annenin tabutunu uğurladık. Bu annelerin tek isteği vardı: Sadece mezar istemek nasıl suç olabilir? Benim bunu aklım almıyor. Bunun adı adalet olabilir mi? 19 yaşında Cumartesi Anneleri'ne katılmaya başladım. Şu an 45 yaşındayım. Özellikle şunu vurgulamak istiyorum. OHAL ilan edildikten sonra da, darbe teşebbüsünden sonra da oradaydık. Taksim'deki patlamadan sonra gelen herkesin güvenliğini sağladık. Bize yasaklandığına dair bir tebliğ ulaşmadı. Her hafta gördüğümüz güvenlik görevlileri, eylemden önce bize kolay gelsin bile dedi. Annemin dayak yiyişini izledim. Abimin yerde kulaklığını arayışını gördüm. Yeğenimin yerde sürüklenişini gördüm. Ne oldu da 700. haftada biz bunları yaşadık? Sizin yapmanız gereken bizi burada yargılamak değil bizim haklarımızı korumaktır."

Ali Ocak da, "Şöyle ifade edeyim. 699. hafta boyunca eylemimizde devlet suç tespit edemedi. Yasak çağrısını duymadım. Asıl şiddet gören, saldırıya uğrayan bizdik. Beraatimi talep ediyorum" dedi.

"KAYIPLARIMIZIN AKIBETİNİ SORMAYA DEVAM EDECEĞİZ"

Faruk Eren ise "Kayıp yakını ne demek olduğunu anlatmak istiyorum" diyerek başladı ve şunları söyledi: "Abimin gözaltına alınışının birçok tanığı olmasına rağmen devlet 'biz almadık' dedi. Gözaltı süresi bitti, abimden haber yok. O zamandan beri Hayrettin Eren kayıp. Annem, abimin elbisesini yıllarca temiz tuttu, bir gün gelecek diye. En sonunda bari kemiğini verin dedik. Zaman zaman dayak yedik, gözaltına alındık. Kardeşim kaybedilmiş, ben nasıl vazgeçeyim? 'İnsanlık onuru işkenceyi yenecek' sloganı iddianamede var. Yine olsa yine atarım. En son şunu söyleyerek bitireyim. 40 yıllık süre çok uzun bir süre. Her seçim dönemi abim için seçmen kağıdı geldi. Askerlik celbi geldi. Bize işkence sürdü. 80'lerin ikinci yarısı, 90'ların sonunda gözaltında kayıp bir devlet politikası haline geldi. Kayıplarımızın akıbetini sormaya bedeli ne olursa olsun devam edeceğiz."

"POLİSLERE KARANFİL VERDİK, KÜFÜR EDİLDİ BİZE"

"Kayıp yakını değilim. Hak savunucusuyum" diyen Cüneyt Yılmaz da "700. haftadan evvel her 100. haftalarda yapıldığı gibi çağrıda bulunduk. Eylem anında bir anons duymadım. Burada olmamızı anlamlı bulmuyorum. Beşiktaş'taki patlamadan sonra polislere karanfil verdik. Dipçikle vuruldu, küfür edildi bize. Bu insanların yanında olmanın suç olduğunu düşünmüyorum. Bizi engelleyenler kayıpların sorumlularıdır" dedi.

"İLK KEZ HAYATIMDA GÖZALTINA ALINDIM"

Rober Koptaş, "Mübarek diyebileceğim bu insanların mücadelelerine yeterince destek olmuş değilim" dedi.

Koptaş, "700. Haftada oradaydım. Bu benim için vicdani bir sorumluluktu. Galasaray Meydanı, Cumartesi Anneleri için analarının ak sütü gibi helaldir. İlk kez hayatımda gözaltına alındım. Yerde otururken gözaltına alındım. Gözaltı otobüsünde küfre ve hakarete maruz kaldık. Bu muamelenin kendisinin yargılanması gerektiğini düşünüyorum. Toplanmak, gösteri yapmak, en barışçıl şekilde bir vatandaşlık hakkı. Bunu suç haline getirenler suç işliyor."

Fotoğraf: Twitter/ @isimsizhareket