CHP “değişim ve demokrasi” sloganının gereğini yapabilecek, içini doldurabilecek ve kendi ifadesiyle geçmişinin değerlerinden kopmadan yenilenebilecek mi?

CHP için bazı kritik eşikler var. Seçmendeki CHP ve CHP’li algısını pozitife çevirmek bu eşiklerden bir tanesi örneğin. Devletçi zihniyetten kopabildiğine, koptuğuna seçmeni inandırabilmek de bir başka eşik.

Böyle birçok eşik sayılabilir. Galiba en önemlisi yeni CHP yönetiminin meseleyi yalnızca imaj ve algı yönetimi çabasından ibaret bir yenilenme olarak görüp görmediği. İşin özü ideolojik yenilenmeye gelip dayanacak. İdeolojik yenilenmenin kaçınılmaz olduğunun anlaşılması için bir seçim kaybını daha yaşamayı bekleyip, beklememek de elbette CHP’lilerin tercihi.

Bugün ülkenin en önemli meselesi, devletin yeniden yapılandırılması meselesi. Kürt meselesi de, yönetim meselesi de devleti yeniden yapılandırmadan çözülebilecek meseleler olmayı çoktan aştı.  Bu durumda da CHP, yeni devlet yapılanmasının ilkelerini tartışmaya başladığında sözünü ettiğimiz ideolojik tartışmayı içinde yaşayacak kaçınılmaz olarak. 

Kaldı ki, ancak böylesi bütüncül bir düzen ve politikalar önerisiyle seçmendeki algı ters yüz edilebilir. Ya da Ak Parti’nin daha çok hata yapması, ülkede bir ekonomik veya siyasi krizi elleriyle çıkarması beklenecek demektir.

 

CHP’nin dördüncü maddesi

 

Andrew Fınkel Taraf’taki dünkü yazısında CHP’deki değişimi analiz ederken İngiliz İşçi Partisi’nin ve Tony Blair’in “dördüncü madde hareketinden” söz ediyordu.

İngiliz İşçi Partisinin 80 yıl önceki kuruluş tüzüğündeki dördüncü madde “üretim araçlarının kamulaştırılması” hükmünü içeriyordu. Andrew Fınkel’in altını çizdiği gibi Tony Blair bu denli kritik bir ideolojik tercihi hükme bağlayan dördüncü maddeyi kaldırırken seçmene verdiği mesaj, partisinin katı ideologların elinde olmadığıydı. 

Peki, CHP’nin bu denli kritik ideolojik ilkelerinden yenileyebileceği hangisi? Hangi ilkeyi ne yöne doğru değiştirirse, örgütünü de seçmendeki algıyı da bu denli köklü bir değişime ikna edebilir?

 

'Türkiye laiktir, laik kalacak'

 

CHP’nin taviz vermesi beklenmeyecek ilkelerinden birisi laiklik ilkesi. Örgütünün de seçmeninin de en içten sahiplendiği söylemlerden birisi “Türkiye laiktir, laik kalacak” sloganı. Ak Parti’ye karşı da en sert tutum ve davranışlarla karşı çıkılan alan da laiklik.

Ama bir sorun var: Türkiye’de devlet laik midir? Ya da şöyle soralım uygulanan politikalarıyla, kurumlar ve kurallarıyla var olan sistemin laik olduğundan CHP emin midir?

150 bine yakın kadrosuyla, bakanlıkların yarısından fazla olan bütçesiyle, camilerdeki vaazların içeriklerinin Ankara’dan militarist ve tektipleştirici bir zihniyetle hazırlandığı, TBMM’de Cemevi açılması için fetvası sorulan Diyanet İşleri Başkanlığı gibi bir kurumun var olduğu sisteme laiklik demek mümkün müdür? Din dersi mecburiyetiyle, diğer din ve mezheplerden çocukların bile mecbur edildiği din dersi ve bu dersin içeriğiyle laiklik nerede buluşmaktadır?

Yüzlerce örnek sayabiliriz ki, var olan sistem laik falan değil! Devlete karşı ödevlerini yerine getiren bedenler olarak görülen, kimlikleri, dinleri, mezhepleri, hayat tarzları yok sayılan tek tipli vatandaşlardan oluşan toplumun, dininin ve inancının devletçe düzenlenmeye çalışıldığı bir düzen ne kadar laik sayılabilirse, devlet de o kadar laiktir.

 

'Türkiye laik değildir, laik olacak'

 

CHP bu laikliği mi savunmaya devam edecek, yoksa “Türkiye laik değildir, laik olacak” mı diyecek?

CHP’nin kritik eşiklerinden birisi tam da bu noktadadır. CHP var olanı mı savunacak, yoksa olması gerekene kafa yorup, yeni bir laiklik programı ve hedefi mi oluşturacak?

Hukuk, eğitim ve bilim din kurallarından bağımsızdır. Yurttaşların yaşantılarını dini kurallara uyarlanması veya uyarlanmaması için yasal ve idari düzenleme yapılamaz.

Herkes, dil, ırk, etnik köken,  renk, cinsiyet, siyasal düşünce, inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.

Herkes vicdan, inanç, ibadet, kanaat ve düşünce özgürlüğüne sahiptir. Herkes bilim, sanat ve düşünceyi serbestçe öğrenme, öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü araştırma yapma hakkına sahiptir. Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.

Hiçbir CHP’linin yukarıdaki ilkelere itirazı yoktur. Ama bu ilkelerin gereği olarak “dini faaliyetler devletin denetim ve yönlendirmesinde olmadığı gibi, kamu düzeniyle ilgili işler ve işlemler din adamlarının yönlendirmesinde değildir” diyebilecek mi örneğin? Ya da “devlet, toplumdaki dinsel farklılıklara, mezhep, tarikat ve oluşumlara farklı işlem ve yaklaşımda bulunmaz, bunlara varlıklarını koruma ve sürdürme serbestliği sağlar”, “din eğitimi kamu kurumlarının görevi değildir” diyecek ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kaldırılmasını savunacak mı?

“CHP bu denli bir değişimi mi, yoksa sözleri, sloganları ve vitrini mi değiştirmekle yetinecek sorusunun” cevabı CHP’nin geleceğini belirleyecek.