Henüz kurulan hükümet, sadece bir hafta içerisinde yaşananlarla bile beyaz toroslu kaçak saraycıların, kaba sakallı kara sancaklılarla stratejik sığlık üzerine kurulu ittifak hükümeti olduğunu kanıtladı.

“Burası bizim değil, bizi öldürmek isteyenlerin ülkesi”

Ülkeye emin olamadım ama hükümet öyle…

Uçak düşürüldü, savaşın nefesini ensemizde hissediyoruz; Can Dündar ve Erdem Gül tutuklandı, -Erdem Gül, biz içerde güvendeyiz, siz dışarıda tehlikedesiniz dedi- ve Tahir Elçi kameralar önünde, dışarıda, -tutuklanamadığı için belki de- basın açıklaması sonrasında katledildi.

Hafta sonu ‘Seçim sonuçları, demokrasi güçlerinin ortak mücadele platformu ihtiyacı’ konulu bir panelin forum kısmında -ki panel, ne acı bir tesadüf ki maalesef Tahir Elçi’nin katledildiği bilgisi ile başladı- Mimar Mühendis Odaları adına konuşan konuşmacı özetledi: “Söylenecek her şey söylendi”

Ama demokrasi güçlerinin ortak mücadele platformu ihtiyacı, dünden daha acil şekilde, -tüm tabanı delik cenazeler gibi- orta yerde duruyor!

**

Söz tükendi! Papaz Martin Niemöller’inki de dahil…

Zaten;

 ‘Ben bunca şiiri yazdım da yoksulluk mu bitti?’*

Katliamlar durdu, zulüm son mu buldu?

Söz söylendi ve geçti de geçti mi acılar?

Yoksa;

Ateş düştüğü yeri yakıp, ölen öldüğüyle mi kaldı?

**

“Ama o da Türklüğe hakaret etmiş”

“Ama onlar da kaçakçıymış”

“Ama onlar da Suruç’tan Kobane’ye geçecekmiş. Sırtlarını şeye dayamışlar”

“Ama onlar ya alevi ya ateistmiş, terör destekçisiymiş”

“Ama o da ‘terör örgütü değil’ demiş”

Duyuyor musun; dolmuşta, metroda, okulda, işyerinde, tezgâh başında, konuşulanları?

Ya bilmediğinden ya da -kötü olanı- işine gelmediğinden böyle konuşuyor.

Hükümetin tavuğuna kışt diyebilecek 3-5 televizyon kanalı kaldı kalmadı. Kaç gazeteci daha hapse atılıp, kaç gazete-televizyon daha kapansa, kaç avukat daha öldürülüp, kaç mitingde daha bomba patlasa, ‘kışt ulan kışt, durun defolun’ diyeceğiz hesap edemiyoruz!

**

Memleketin bir kısmı diğer kısmının oy verdiği kişilerden nefret ederken, böyle bir ülkede yaşamaktan bıkıp, çocuklarının geleceğinden duyduğu kaygıyla kahrolurken; diğer kısmı, Müge Anlı’nın Ahmet’ini konuşuyor, yalan yok.

Çocuklarının muhtemel savaşlardan birinde ölecek olmasından çok, doğalgaza zam gelme ihtimalinden çekinenler var. Ölüm hala onlara uzak bir ihtimal olarak geliyor. Öyle sanıyor… Ve bir işçi AKP’ye göz göre göre oy verme sebebini TOKİ’ye olan borcu olarak anlatan yazı yazıyor. 

**

Ezgi hastaydı, o yüzden gelemedi. Hüseyin abi çok çalıştı, yorgunluktan uyanamamış olabilir. Emre’nin babasına yardım etmesi lazım. Hakan hoca sevmezmiş pek böyle şeyleri. Eren ve benim çok borcum var.

**

İşte, korkunç olanı; alışıyoruz!

Benzeşiyoruz!

“Bunalıyoruz çocuk, bunalıyoruz.

Biçim veremediğimiz şeylerin biçimini alıyoruz”*

**

Yine de umutla bitsin yazı: Bu günler de geçecek!

Ama lütfen canımız sıkılsın, uykularımız kaçmaya devam etsin!

Bir zahmet devam edelim kaygılanmaya!

Memleketin ve bizim tarafın ahvalinden memnuniyetsiz olalım!

Yine acı bir vesile ile de olsa; lütfen titreyelim ve kendimize gelelim!

Demokrasi güçlerinin ortak mücadele platformu ihtiyacı, tüm tabanı delik cenazeler gibi orta yerde duruyor çünkü! Üzerinde kana bulanmış gazetelerimiz ve bayraklarımızla...

__________________________

*Şükrü Erbaş