Türkiye’de adalet cezasını arayan suçun değil, suçunu arayan cezanın; kafesini arayan kuşun değil, kuşunu arayan kafesin çaresizliğini dayatıyor. Böylesi bir dünyaya ve böylesi bir mahpushaneye güneş doğmuyor…

 

Cihan Kırmızıgül, boynundaki poşu gerekçe gösterilerek 11 yıl 3 ay hapisle ileri demokrasiden payına düşeni alırken asıl vahim olan sistemin yeri geldiğinde kullandığı, yeri geldiğinde ise alerji duyduğu bir halkın kültürel motifini toplum nezdinde irrasyonel şekilde marjinalleştirmesidir.

 

Cihan kardeşim, burası beyaz berelilerin ülkesi çünkü, adları yaktıkları insanların yanına kazınıverenlerin devleti. Maktullerin, tecavüze uğrayanların, hapislerde taciz edilen çocukların, Uğur Kaymaz'ların, Ceylan Önkol'ların, her türlü şiddet mağdurunun suçlu ilan edildiği bir ülke, ne kadar sevmeye çalışıp aidiyet arasak da bizim değil. Karanlıkların efendisi unvanıyla bin operasyon yapıp binlerce insanın canını yakan Ağar'ın varlığını borçlu olduğu paşalar gibi ağırlandığı bu haksızlıklar ülkesinde asıl "bez parçası tabir edilen" onların adaletsizliğidir.

 

Cihan kardeşim, sen hem Kürt ol, hem asimilasyona karşı diren, üstüne de Türkiye’nin en iyi üniversitelerinden olan Galatasaray’a gir ve başarılı ol, kusura bakma ama sen bu cezayı hak etmişsin. Oysa sen bugün “aslında dedemler göçmüş ya” deseydin, “benim ana dilim Kürtçe değil ne münasebet” diye savunma yapsaydın, “puşiyi de tikilerden gördüm taktım” deseydin böyle olur muydu?

 

Kriminalize edilen bütün muhaliflerin George Orwell’ın 1984 adlı romanına benzer bir muamele ve kanıtlarla özgürlükleri ellerinden alınıyor.

 

Buradan onlar içerdeyse “ beni de al” diyerek bu adaletsizliğe dur demek istiyorum. Mağdur değil, bunca zulmun tanığıyız. “Aynı” olmamanın kendi rengiyle dünyayı yaşamak istemenin suçuna ortağız. Sesimizi yükseltirsek bu hukuksuzluklarla cihan kırmızı bir gül olmaz.