“Hırsızlık” ve “dilencilik” geçmişimizin iki köklü mesleğidir. Bu iki meslek de öyle kendine özgün özellikler taşır ki, bunu duyunca insanın inanması gelmez. Her ikisinin de küçüğü “suç”, büyüğü ise “makbul”dür.

Misal, hırsızlığa bakalım. “Ekmek çalan hırsız çocuğun” ve “banka soyan soylu büyüğün” gerçek hayat hikayesini neredeyse bilmeyenimiz kalmadı.

“Hırsız çocuk”un hikayesi şöyle gelişir; aç bir çocuk bir ekmek çalar ve mahkemelik olur, çocuk hırsızlıktan yargılanır; bu durumda yüce mahkemelerimiz çocuğu hırsızlıkla damgalar. Soylu hırsız, siz buna siyasetçi deyin, bankalara sığmayan paraları evlerine götürür saklar, zimmetine geçirir ve suçüstü yakalanır, yüce mahkemelerimiz tüm duyularını kapatarak üç maymun varyetelerini sergiler. Bu büyük çalıcıları hırsızlıkla değil, asillikle niteler, plaketlerle kutlar.

İki durum arasındaki tek fark nicelik farkıdır. Ee… ne demeli, büyük çalarsan asil, küçük çalarsan hırsız olursun. Bunun bir diğer versiyonu da bin kişinin ölümünden sorumlu olursan “kahraman”, bir kişinin ölümünden sorumlu olursan “katil”. Atalarımız bile “boğulacaksan büyük sularda boğul” der. İşte var yemezler ile yoksullar arasındaki temel çelişkide budur.

Örgütlü çalmalar nasıl asillikle eşdeğerse, örgütlü dilencilik de, bir o kadar makbuldür. İlk defa dilenci tarikatını duyduğumda hayretler içinde kalmıştım. Fransız yazar Jacques Le Goff “Ortaçağda Entelektüeller” adlı kitabında Üniversite tarihini anlatırken, bu dönemdeki “dilenci tarikatları”ndan söz eder. “Genel birlik” anlamına gelen “üniversite”nin localarından biri de “dilenci loncası”ydı.

HIRSIZ-DİLENCİ VARYETE

Hırsızlık ve dilencilik artık günümüzde kurumsallaştı. Nasıl kurumsallaştığının şifreleri Ümit Aydoğdu’nun uyarlama oyunu “BEŞ PARA ETMEZ VARYETE”de gizlidir.

Ankara Sanat Tiyatrosu’nun sahneye taşıdığı bu oyunda, örgütlü “dilenciler” ve “hırsızlar” arasındaki çekişmenin devlete uzanan boyutu, sanatın üstün gücü ve yergi diliyle harikat bir şekilde işleniyor. Bu oyunda belki de verilen en iyi mesaj, şu; devlet dediğin ne ki, dilencinin dilendiklerine ve hırsızın çaldıklarına ortak olan esas mülkçüdür.

Dilencilik deyip geçmemek gerek, çünkü her mesleğin nasıl incelikleri varsa, dilenciliğin de kendine has şekilleri vardır. Bu oyun bize dilenmenin hal ve hareketlerini kavratırken, ironik bir ifadeyle bu dilenciliğin nasıl bir tarikat döndüğünü açık olarak veriyor. Dilenciler grubunun başı büyük sermayeler sağlarken, arada giden dilenenler oluyor. Bu da gösteriyor ki baş her yerde baştır, kaymak başlar tarafından götürülür. Dilencinin başarısı dilenme öncesi yapılan propagandada gizlidir. İyi propaganda, iyi bir müşteri kapmak anlamına gelir, bir siyasetçi için ise iyi bir propaganda iyi halk avcılığı demektir.

Bu oyunda “hırsızlar örgütü”nün de dilencilerden aşağı kalan yanı yok. Hırsızlar işi biraz daha ileri götürerek, çaldıklarını siyasi bürokrasi ile doğrudan paylaşarak, kendilerine serbest bir alan açmış görünüyorlar. Hani şu bizim siyasetçilerde yapar ya, çaldıklarını sus payı için etraflarına dağıtır, ha işte onun gibi. Hırsızda çaldığını dağıttığı için emniyetten ahbapları çoğalır. Çalacaksın, seni yakalayanla paylaşacaksın görüşünde olan bir hırsızlık çetesi.

Hırsızı yakalayan kim polis, hırsız kaçıyor polis yakalıyor, sonra salıyor. Oyunda kullanılan ince espriler ve güçlü göndermelerle hırsız-polis arasındaki bu ilişkinin bürokrasi ayağını gösteriyor. Tabi bunları da şarkı, dans, hokkabazlık, temsil gibi birçok ilgisiz öğeler ustaca bir araya getirilerek devlet içindeki yolsuzlukları enfes bir şekilde sahneye taşıyor.

Günümüze uyarlanan “Beş Para Etmez Varyete” 1728 yılında John Gay “Dilenciler Operası” adlı eserinde “çıkarlar dünyası”nın ne tür bir ilişki ağına sahip olduğunu anlatır. Aynı eseri Bertolt Brecht 1928 yılında uyarlanarak “Üç Kuruşluk Opera”da çürümüş çıkarlar dünyasını izleyiciyle buluşturmuştu. Yıl 2014, yer Türkiye, çürümüş çıkarlar her tarafa yayılmış ve hız kesmiyor. Ankara Sanat Tiyatrosu bu kez bunu Türkiye versiyonunu hazırladı ve sahneye koydu. Ümit Aydoğdu, uyarlamayı yaparken şöyle diyor:

“Ne yazık ki hala, bu uyarlama merceği ülkemizin küçük suç çevrelerine odaklanıyor. Kendi çıkarları için karşılarına çıkan her şeyi kullanmaktan veya yok etmekten çekinmeyen bu karanlık tipler aslında daha büyük bir resmin küçük birer kopyası niteliğindedir. Tabi her zaman olduğu gibi küçük resmi oluşturan herkes birbirini yok ederken büyük resim gittikçe daha güçlü bir halde var olmaya devam ediyor.”

Bu kadar kasvetli bir dönemde, komedinin üstün gücünden yararlanıp, hayatın varyetelerini sahneye taşıyan bu oyun izlenmeye değer.

Yer: Ankara Sanat Tiyatrosu

Oyun: “Beş Para Etmez Varyete”

Yönetmen: Ümit Aydoğdu

Müzik: Oktay Köseoğlu

Piyanist: Burcu Karaca

Oyuncular: Erdem Ulusal, Çağlar Deniz, Bülent Yıldıran, Hakan Güven, Deniz Baytaş, Özgürcan Çevik, Nalan Güneş, Mustafa Bilgin, Gizem Aldemir, Deniz Yılmaz, Gökçen Cavga, Velican Demirel, Sinem İslamoğlu, Cem Okyay, Arda Güler, Mustafa Köse, Mehmet Kızılgül, Özgür Avcı.