Geçen haftaki “BDP’yi Anlamak…” adlı yazımdan sonra birçok kişiden eleştiri aldım. Aslında bunlara eleştiri demeye bin şahit ister. Sonuçta eleştiride bile, kendi savunduğunuz fikri belirtirsiniz ama, bana gelen yazılar genellikle hakaret ağırlıklı ve benim kim olduğuma yönelik olduğundan bunlara eleştiri pek diyemeyeceğim.

Tabi işin içinde fikirsel bağlamda argümanlar olmadığı için de bana gelen bu hakaretleri pek kale almıyorum. Sonuçta ben de hakaretlere fikirsel bağlamda bir yanıt veremem. Ben de hakarete başvursam o kişilerden bir farkım kalmaz!

Doğrusu bu hakaretleri anormal karşılamıyorum. Çünkü, toplumun arkaik sol kesiminde BDP’yi eleştirmek suç! Suç olmayı bırakın hatta doğal felaket kadar insanlar bu konuda çok hassas. BDP’nin yaptıklarını eleştirmememizi, onların her yaptığını doğru karşılamamızı istiyorlar. Bu benim görüşümce biat kültürü olduğundan ve her şeyi doğru karşılamanın en çok Kürtlere zarar verdiğini düşündüğümden elbette ki böyle davranmıyorum.

E hal böyle olunca küfürü de, hakareti de yiyorsunuz. Anımsayın, geçen haftalarda Taraf gazetesi yazarı Markar Esayan’la BDP milletvekili Ertuğrul Kürkçü’nün televizyondaki tartışmasını… Esayan, BDP’nin son zamanlardaki siyasetini eleştirince Kürkçü tarafından AKP’li iftiralarına maruz kalmıştı. Çünkü, kendi siyasetlerinin öyle bir havalarına girmişler ki, yaptıkları her şeyin doğru olduğuna ve bu doğru başkalarına yanlış geldiğinde; kısacası kendinden olmayanları ve kendi gibi düşünmeyenleri ya AKP’li olarak suçluyorlar ya da onları Kürt Düşmanı olarak lanse ediyorlar.

Kürkçü tek örnek değil tabi. Sırrı Süreyya Önder de kendisine oy vermeyen Murat Belge’yi “sarhoş kelamı” etmekle suçlamıştı. Kendisini desteklemeyenleri “sarhoş” diye açıklayan birine ne denilebileceğini bilmiyorum ama, Önder bilmeli ki, kendisini destekleyenlerin azımsanmayacak bir kısmı da Beyoğlu solcuları.

BDP hiç eleştirilmeye gelemediği gibi, artık tüm siyasetini de “AKP karşıtlığına” indirgemiş durumda. Şunun şurasında sadece dokuz senedir iktidarda olan bir partiye, cumhuriyetin ve bundan otuz sene öncesinin faturasının kesilmesi ne kadar mantıklıdır bilemiyorum ama, sisteme karşı olmak yerine AKP’ye karşı olmanın bir fayda getirmeyeceğini çok net biliyorum.

İster beğenin, ister beğenmeyin; AKP toplumun yarısının oyunu almış bir parti. Üçüncü dönem tekrar iktidara gelme başarısı gösteren bir parti. Ve Kürt Sorunu çözülecekse de AKP’nin oynayacağı kilit rol önemli olacağından, AKP’ye vurmanın ve siyaseti AKP karşıtlığına düşürmenin bir alemi yok!

Sonuçta 2002’den bu yana gömlek değiştiren ve dünya siyasetini iyi harmanlayan AKP kadrolarının belki de en büyük başarısı kendi tabanını demokratikleştirmesi oldu. Bu demokratikleşen taban Kürt Sorunu’nun çözümünde büyük rol oynayacağı kesin.

Çünkü, BDP’nin siyaseten hakim olduğu coğrafyada insanların dinle ilişkileri üst düzeyde ve AKP de oylarını her ne kadar toplumun tüm kesimlerinden alsa da, dindar kesime daha yakın ve adı üstünde muhafazakar bir parti. Tüm bu dengeleri kıyasladığınız zaman BDP’nin ne yapmak istediği doğrusu anlaşılmıyor.

Kürt halkının haklı taleplerini dile getiriyorlar, siyaset üzerindeki eşitsizliklerin kaldırılmasını istiyorlar, yeni anayasada anayasal yurttaşlık istiyorlar ama, tüm bunları gerçekleştirecek siyasal iktidara bir o kadar da vuruyorlar. Bu da AKP’nin belli ki işine geliyor ve durum çözümsüzlüğe doğru yol alıyor.

Şunun iyice bilinmesi gerekir; Kürt Sorunu’nu toplumun her kesimi tarafından tartıştıran ve beğenelim beğenmeyelim bir demokratik açılım başlatan AKP bu konuda rakipsiz. BDP’nin meclisteki partilere bakıldığı zamanda en iyi anlaşabileceği ve bu sorunu çözebileceği tek parti de AKP.

E, o zaman bu mevzuyu ve karşıtlığı sakız gibi uzatmanın âlemi ne?

İçinizden diyenler olacaktır; Neden BDP AKP’ye yaklaşsın? diye. Kusura bakmayın ama, bu öyle basit bir sorun değil. Bu sorun için daha hala canlar verilmekte, bir halk bedel ödemekte ve haksızlıklar çığ gibi ortada dururken gurur yapılabilecek bir sorun da değil.

Ben BDP kadrolarının bu gerçekliği her ne kadar bildiklerini düşünsem de, bunu neden uygulamadıklarını doğrusu anlayamıyorum. Belli bir coğrafyaya sıkışarak ve sadece bu sorunu o coğrafyada diri tutarken, diğer coğrafyalara bu siyasetiyle bir şey anlatamayan bir parti AKP’nin işine gelen bu çözümsüzlüğü uzatma merasimlerini yapmaması gerekir diye düşünüyorum.

Şunu bilmeliler; bu ülkenin halkı değişimi seven ve değişimi kucaklayabilen bir halk.

Eğer kendini eleştirebilir, kendini değiştirebilirsen bu halk Sezar’ın hakkını Sezar’a verir.

Vermiyorsa da; sorun halkta değil, kendini eleştiremeyen ve kendini halka anlatamayandadır!

Somali…

2011 dünyasının bir ucunda insanlık felaketi yaşanıyor.

Öyle görüntüler ekrana geliyor ki; insan bakmaya bile cesaret edemiyor… Altı dakikada bir, bir çocuğun öldüğü, annelerin iki hafta boyunca bir tas su için çöllerde yürüdüğü bir ülke ortada gün yüzü gibi duruyorken, Türkiye’de ise asgari ücretin yarısı kadar bir fiyatla beş yıldızlı otellerde iftarlar açılıyor.

Bu konuya çok fazla değinmeyeceğim… Ne demek istediğimi anlamış olduğunuzu düşünüyorum.

Vicdanı nasırlaşmamış kimseler eminim ki Somali’ye gerekli yardımlarda bulunacaklardır!