12 Şubat 2013 tarihi CHP için önemli bir çelişkiler yumağının su yüzüne çıktığının tarihidir. Belki de CHP içinde bir ilk olan, ‘kapalı’ grup toplantısında Antalya milletvekili eski CHP genel başkanı Deniz Baykal tarafından korsanca bir darbe girişimine sahne olmuştur.

Bir milletvekili çıkıyor ve hiçbir sıfatı yokken kapalı grup toplantısında 1,5 saat gibi bir süre konuşma yapıyor. CHP’nin temel politik argümanlarının ne olması veya ne olmaması gerektiğine ilişkin ‘talimatlarda’ bulunuyor.

Ülkemizin çok ciddi bir sorunu olan, Kürt sorununda barış girişimleri konusunda kendine, ‘ulusalcı’ diyenlerin savlarını anlatıyor.

Daha önce de kendisi gibi düşünenlerin CHP içindeki varlığı bilinmektedir. Deniz Baykal ve ‘ulusalcı’ damara göre Kürtlerle, Türkler ‘eşit tutulamaz’ ‘eşitlenemezler’…

Bu söylemler ve zihniyet toplumsal barışı dinamitlemeye yönelik bir söylemdir. Ülkedeki savaş ortamının devamlılığını arzulayan, akan kanın durmasını istemeyen bir zihniyettir.

Baykal ve kendine ‘ulusalcı’ diyenlerin barış sürecini sekteye uğratma çabalarına izin verilmemelidir. Bugüne kadar sadece askeri vesayet rejimlerinden çıkar bekleyen ve ülkeyi içinde bulunduğumuz bu olumsuz sürecin girdabına sokmaktan başka hiçbir şey yapmayanlara dikkat etmek durumundayız.

Aslında CHP’nin basına ‘kapalı’ grup toplantısında Baykal’ın, komplo tarzı bir şekilde, CHP başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bulunmadığı bir ortamda gruba seslenmesi, sıradan bir vaka olarak algılanmamalıdır. CHP içinde yenilikçi kanat olarak kendilerini topluma ifade etmek isteyenlerin ayağına takılmak istenen bir çelmedir bu.

Deniz Baykal’ın bu girişimi CHP içinde yerine oturmayan taşların yeniden yerine oturması ve CHP’nin yeniden dizayn edilmesine yönelik bir adımdır. Son yıllarda, ‘ulusalcı damarın’ kaybettikleri itibarlarını yeniden CHP çatısı altında sağlamaya yönelik adımlardır.

CHP içindeki yenilikçi kanat azımsanmayacak bir ilerleme kaydetmişti. Bu gelişmeler karşısında kendilerine yeterince yer bulamayan statükocular yeniden seslerinin yükseltmeye başladılar. CHP içindeki, ‘ulusalcı damar’ yeniden hortlatılmak ve CHP’yi yeniden eski günlerine götürmek çabasındalar.

CHP gerçekten sosyal demokrat kimliğe sahip bir parti olmak ve sosyal demokrat kalmak istiyorsa, ayaklarına takılmak istenen prangalara karşı dik duruş sergilemelidir. Kendine, ‘ulusalcı’ kanat ismini takanlar, CHP’yi toplumdan uzaklaştıran ve sadece asker ve sivil bürokratların partisi algılanmasını yaratmaya çalışanlardır.

CHP içindeki imtiyazlarını önemli oranda kaybetmeye başlayan, ‘ulusalcı damar’ tekrardan parti içindeki etkinliklerini artırabilmek için her türden yolu, korsan girişimleri, komplolar da dahil olmak üzere deneyeceklerdir.

Baykal’ın bu davranışları ve çıkışlarını, bu süreçten ayrı ele alınmayacağını gözlemlemek durumundayız. Baykal’ın, konuşmalarında ortaya çıkan bir gerçek vardır. Baykal; "Anayasa'nın özü siyasi kimliği belirlemektir. 1924 Anayasası'nda devletin kimliği belirlenmiştir. 4. madde (egemenlik halkındır) ifadesiyle bunu ortaya koymuştur. 1961'de ise (egemenlik milletindir) denilmiştir. Vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türktür ifadesi anayasaya konulmuştur''

Görüldüğü gibi devletin kimliğinin, ‘Türk’ olmasında ısrarını sürdüren Baykal 1961 askeri darbesi ile gündeme gelen, ‘egemenlik Türk milletinindir’ anlayışını savunmaktadır. Bu zihniyet aslında ırkçı bir zihniyettir. CHP içinde hala devletin ve Cumhuriyetin ‘asli unsurları’ Türklerdir zihniyeti, farklılıklarımızı yok sayan ayrımcı, ırkçı bir yaklaşımdır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yargıçlarından olan ve CHP İzmir Milletvekili Rıza Türmen bu konuya açıklık getirerek samimi bir yaklaşım sergilemektedir.

Rıza Türmen; ‘’II. Dünya Savaşı’ndan sonra meydana gelen gelişmeler, vatandaşlık kavramına yeni bir anlam kazandırdı. Bireylerin belirli bir ulus devlete üye oldukları için değil, insan oldukları için doğuştan bazı temel hak ve özgürlüklere sahip oldukları inancına yol açtı. Bu durum vatandaşlık ile ulus devlet arasındaki bağı kopardı. Özgürlükçü, birlik ve bütünlük yaratan bir anayasa istiyorsak, etnik bir üst kimliğe dayanan bir vatandaşlık tanımından vazgeçmemiz gerekiyor. Bu, hoşgörülü bir Türkiye yaratmanın ön koşulu.‘‘

Devamla Türmen; ‘’Yeni bir anayasanın da farklı kimlik taleplerini tanıyan, kültürel hakları güvence altına alan, aynı zamanda her vatandaşın kabul edebileceği bir ortak kimlik yaratan bir metin olması gerekir. Bu, Türkiye’nin demokratikleşmesi ve anayasanın gerçek anlamda bir toplum sözleşmesi bakımından gerekir. Bu bağlamda anayasada yapılacak vatandaşlık tanımı önem taşıyor” diyor.

‘ORTAK KİMLİK İŞLEVİ’

Aslında Anayasa’da “vatandaşlık” başlıklı bir maddenin yer alması gerekmiyor. Birçok devletin anayasasında böyle bir madde yok. Ama böyle bir madde bulunsa bile vatandaşlığın bir tanımının yapılması gerekmiyor. Vatandaşlığın yasa ile kazanılıp kaybedileceğini belirten nötr bir madde yazmak yeterli.’’

Ülkemizde gerçekten demokrasinin kurum ve kurallarıyla birlikte yerleşmesi ve toplumsal mutabakatın sağlaması için, Rıza Türmen’in altını çizdiği konular önem kazanmakta.

Baykal ve çevresinin, ‘ulusalcı damarın’ CHP’yi, bulunduğu konumdan daha geriye çekme çabalarına karşı, CHP’yi, sosyal demokrat kimliği ile topluma ulaştırma çabaları verenler dikkatli olmalıdırlar. Ülkemizde gerçekten bir demokratik muhalefete ihtiyaç var.

Baykal’ın sosyal demokrat bir muhalefetin oluşmasını dinamitleyen ve sabote eden komplolarına dikkat edilmeli.  

Gerçek sosyal demokratlar gerekirse, kangren olmuş taraflarını kesip atmayı da göze almalıdır.