Ercan Jan Aktaş / Demokrat Haber

Avrupa’nın çok da görülmek istenmeyen, gözden ırak tutulan bir iç ülkesi olan Bask ile tanışmam üç yılı buldu. Buna vesile olan, bir çoğumuzun yaşadığı gibi bir insan hikayesiydi. Daha ilk adımımdan itibaren bu ülkenin doğasına, insanlarına aşık oldum.

Dört mevsim gri-beyaz bulutların arasında adeta vahşi kapitalizmden saklanan dağları, ineklerin, atların, koyunların, keçilerin özgürce koşuştukları çayırları, tepeleri, taş ve ahşaptan yapılmış, asırlık, kendisine has mimarisi ile şatoları, şirin mi şirin evleri ile adeta hayalindeki doğa içindeki özgür yaşamın usta fırçalar ile tuale indirilmiş duygusunu yaşıyorsun bu coğrafyada.

İnsanlarıyla tanışmam o kadar hızlı ve yürekten oldu ki, Avrupa’da kendimi yabancı hissetmediğim, çocukluğumdaki köyümün kokusunu bulduğum tek coğrafya burası oldu. Güne ‘Gau on’ ile başlayıp ‘rojbaş’ ile devam edebilmenin bütün güzellikleri var bu ülkede. Özellikle de yedi kıta, dört iklim, devletlerin de büyük arzusu/lütfu ile bütün insanlığı kendisine tutsak eden Covid-19 ile birlikte, kitaplara, zaman zaman da sloganlara indirgediğimiz ‘başka bir hayat’ın burada gerçekten de mümkün ve de yaşanılır olduğunu gördüm.

Mümkün oldukça kapitalist üretim ilişkileri dışında, doğa içinde, toprağa, derelere, nehirlere dokunan bir hayat kurmuşlar. Ürettiklerini paylaşarak gündelik hayatın her alanında dostluk, yoldaşlık, dayanışma çoğaltıyorlar. Benim bu cümlelerim Türkiye’de; ‘bir grup ekolojist bir araya gelmiş bir komün kurmuş’ gibi algılanabilir. Hayır hiç de öyle değil, mesela yaşadığım Komünün tarihi 1600’lara kadar gidiyor. Yani orta ölçekli bir yerleşim yeri burası.

Hayat sadece çalışma değil burada elbette, birlikte sosyal kültürel etkinlikler özellikle bütün yaz devam ediyor. Bask’ın her köy kasaba ve mahallesinde Pala sporu sahaları var, çocuklar burada, bu sporla birlikte büyür. Bu spor biraz tenisi andırsa da oldukça farklı bir spor. Kırsaldaki irili ufaklı bütün yerleşim yerleri dahil yazın haftada, on beş günde bir Cuma akşamları yerleşimin meydanında (burası genelde Pala sporu sahası olur), evlerinde yaptıkları yiyecekler, meyveler, şaraplar, biraları ile gelirler. Evlerin bütün bireylerinin dahil olduğu bu etkinliklerde zaman zaman açık hava sineması yapılır, bazen konserler olur.

Arkadaşlar topluluğu olarak, zaman zaman geniş aile ile uzun dağ yürüyüşleri yapılır, hani insan diyor bazen ‘ya zaten dağda yaşıyorsunuz’, hayır hiç de öyle değil. Burada hemen hemen her yerleşimin içinde tırmanabileceğin, uzun yollar yürüyebileceğin işaretlenmiş yürüme ve tırmanma alanları var. Her yaştan insanın hayatının bir parçası da bu dağ yürüyüşleri. Bisiklet de çok yaygın kullanılıyor.

Kürtleri iyi tanıyorlar, özellikle de Rojava’dan sonra Kürt kadınları özelinde Kürt halkının verdiği özgürlük mücadelesini heyecanla izliyor ve yaşadıkları her alanda mutlaka bir ortaklık kuruyorlar. Yaptıkları etkinlik ve festivallerde mutlaka Kürdistan’a dair ya bir tartışma, ya film, ya sergi ile bu ilişkiyi sürekli kılıyorlar.

İşte ben de şimdi bu insan hikayelerini sizinle paylaşacağım. ‘Gau on’, ‘everbaş’ ve ‘bonsoire’, diyerek yaşadığım Güney Batı Fransa’daki Lichans-Sunhar belediyesinin başkanı Monic ile evinin terasında gerçekleştirdiğim söyleşiyi sizinle paylaşacağım…

Sanırım üç yıldır tanışıyoruz.

Yok biraz daha fazla.

Joseph ile tanıştıktan sonra ilk tanıştığım kişi sen oldun Bask ülkesinden. Sizler komşusunuz, ama komşu olmanın da ötesinde yoldaş ve bir ailesiniz. Sizinle tanıştıktan sonra ben de bu ailenin bir parçası oldum. Benim için son derece mutlu, keyifli bir tanışma oldu sizinle tanışmam. Sizinle birlikte hayatıma başka bir halk, ülke ve kültürü girdi. Benim için daha önce sadece slogandan ibaret olan “başka bir hat mümkündür”ü gerçek kılan bir tanışma oldu. Bunun için bir kez daha teşekkür ediyorum… Ve seninle devam edelim istiyorum, üç çocuk sahibi bir anne, sürü sahibi bir çiftçi ve de belediye başkanısın. Bu yaz senin sürü ile dağdaydın yaklaşık dört ay. Nasıl geçti bu sezon?

Evet dağdaydım, Haziran’dan Eylül ayına kadar devam etti sezon. Ama sezon bu sene pek de iyi geçmedi, hava hep kötüydü.

Şimdi sen bize neler yaptığını biraz anlatabilir misin?

Sürüyü dağdan indirdik, tabi şimdi sağım işleri başlıyor, yazın daha çok kuzuları için çalıştılar, şimdi bizim için çalışacaklar. Peynir yapıyoruz, bizim bir kooperatifimiz var. Benim gibi sütü için sürü bakan 15 çiftçi ile birlikte kurduğumuz bir kooperatifimiz var. Dediğim gibi burada peynir yapıyoruz. Bu benim emek gücü ile yaptığım çalışmam. Tabi ki belediyede işlerim var, belediyede tek başıma değilim, meclisimiz var, burada yaşayanlar ile birlikte yönetiyoruz burayı. Burada yaşayan herkes belediye ile ilgili.

Sözümün başında da söylediğim gibi ben Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da yaşarken sürekli “başka bir hayat mümkündür” derdik. Ancak bu sadece bir slogandı. Ama ben burada yaşamaya başladığımda sizin hayatınızın içinde gördüm bir başka hayatın gerçekten nasıl mümkün olduğunu. Buradaki hayata dair neler söylemek istersin?

Öncelikle Lichans’a dair konuşabilirim, ortaklaşa bir hayat var, dayanışma var. Tabi aynı zamanda Lichans küçük de olsa başka başka kültürler ile de tanışabiliyoruz. Mesela başka kültürden insanlar ile de tanışıyor ve ağırlıyoruz. İletişim ve ilişkiler çok iyi, bütün insanlar bir birleri ile iletişim içinde. Birlikte geceler organize edebiliyoruz, birlikte keyifli zamanlar geçirmek için organize olabiliyoruz. Sen de öyle Erco, sen de burada yaşıyor ve görüyorsun.

Gündelik hayatta kullandığınız dil?

Elbette daha çok Baskça, çocuklarım benden daha iyi Baskça konuşuyorlar. Benim ilk dilim ancak, şimdi çocuklar okulda da dili gördükleri için bizden/bizim jenerasyondan daha iyi konuşabiliyorlar. Benim ailem buralı değil, onlar Güney Bask’ın Nawarre bölgesindenler. Onlar Baskça konuşamıyorlar. Ben çocukken bizim okullar yoktu, ondan kendi dilimi sonradan öğrenebildim. Fransa’daki okul sisteminde de Baskça dili yoktu ve Fransızca’yı iyi konuşmak öğrenmek için Baskçayı unuttum.

Buranın ekonomisi için neler söylemek istersin?

Daha çok hayvancılık, tarım da var tabi. Buralı olup da dışarıda da çok çalışan insan var.

Bütün bunlar ile birlikte sanırım politik olarak da baya solcu burası.

Tamam seçim sonuçlarına bakarsan evet, çok solcu. Ama benim için bu biraz da etiket, solcu olduğunu söylemen o kadar da önemli değil. Nasıl yaşadığın önemli. Dayanışma önemli, neyi nasıl tükettiğin önemli.

Anlıyorum. Diğer bir sorum, sen Kürt meselesi, Kürt halkı, Kürdistan ile nasıl tanıştın?

Öncelikle bir duygu birliği var. Basklı biri olarak başka halkların mücadelesi de beni ilgilendirir. Biz de öyleyiz, bir mücadelenin içindeyiz. Evet aynı şeyler değil, arada çok fak var. Ama insanlar olarak aynıyız. Sen de öylesin, politik bir mültecisin. Tabi tanışmada insanlar önemli, seninle, Reşo ile birlikte daha çok duydum ve öğrendim elbette Kürdistan’a dair. Mesela sen bana Kürt kadın direnişini çok anlattın.

Kürdistan’daki gelişmeleri nereden okuyup izleyebiliyorsun?

Elbette başta dil bariyeri var. Ama gene de Fransızca yazılanları okuyorum. Mesela seninle birlikte Kedistan ile tanıştım. Oradan okuyorum. Tabi bana her zaman tavsiyelerde bulunabilirsin, şunu okumanı öneririm, ya da bu yazı iyidir dersen ben elbette okurum.

Birçok defa söyledim sanırım, belki bir gün birlikte Amed’e gideriz. Ne dersin?

Evet neden olmasın, İstanbul’u da çok anlatıyorsun, Reşo da çok anlattı. Neden olmasın İstanbul ve Amed birlikte. Tabi isterim ki Kürdistan özgür olsun ve seninle birlikte gidelim. Sen ve Joseph Güney Kürdistan, Erbil’e gittiğinizde sizden gene çok şey öğrendim. Orası özerk bir Kürdistan. Joseph bana çok anlattı, anlattıkları beni çok heyecanlandırdı. Tabi Joseph anlattı o taraf burası gibi de değil, korkutan şeyler de var, bombalar filan.

Son diyeceğim, biz Egoitz ile de konuştuk. Sanırım önümüzdeki Newroz’u burada yani Lichans – Sunhar’da yapacağız.

Evet bu çok, tamam Newroz hakkında çok şey bilmiyorum, gene sen bana Newroz’a dair bir şeyler göstermiştin. Hatta o zaman demiştin bir gün Newroz’u burada yapalım diye. Bu beni de heyecanlandırıyor. Neden olmasın, süper! Şimdiden iyi bir hazırlık yapmamız lazım. Sadece bana değil burada yaşayan insanlara da bunu biraz açıklaman lazım. Daha önce bir Kürt Gecesi yapmıştınız, çok beğenmiştim. Oraya gelen bütün insanlar çok etkilendiler. Kürt yemeklerini tanıdık, Muhammed Andrey’in yaptıkları yemekler çok iyiydi, Kürtlerin müziğini, dansını tanıdık elbette o gece.

Newroz’un kelime anlamı tam nedir?

Nasıl açıklasam, aslında kelime olarak ‘yeni gün’ demek. Tabi bir de kıştan sonra baharı karşılamak.

Bayram gibi bir şey yani?

Aslında evet bir festival, bayram. Ancak Kürtler için daha çok şey demek. Bunu neden diyorum, çünkü uzun yıllar dört parça Kürdistan’da Newroz yasaktı. Kürtler kendilerinin olan bir bayramı geri almak için çok mücadele ettiler. İşte şimdi bir Kürt nerede olursa olsun Amerika, Kanada, Avusturalya, Paris, Kürdistan… 21 Mart, her yerde Newroz’dur!

Tamam önümüzdeki Newroz’da Lichans-Sunhar’dayız!

O zaman ben de bir kez daha diyorum; “Jin, Jiyan, Azadi!” (Yaşam, Kadın, Özgürlük)

Benim için de evet!