'Kürtçe blues' şarkılar seslendiren Ercan Bingöl ikinci albümüne hazırlanıyor. Blues ile dengbej geleneğinde ortaklıklar olduğuna dikkat çeken Bingöl, “Blues tarihini okuduğumda, neden çıktığı, nasıl çıktığını düşününce, Türkiye'de yaşayan bir Kürt olarak, 'Afro Amerikalılar blues'u Kürtler için yapmış' dedim” diyor.

Albümün çıkmasının ardından İstanbul ve Ankara’da konserler verecek olan Bingöl, Gazete Duvar'dan Serkan Alan'ın sorularını yanıtladı:

Müzikle ilişkiniz nasıl başladı?

Doğduğum Kürt kültürü anonim eserler açısından çok zengin. O nedenle müzikle iç içe büyüdüm. Çocukken dahi dinler, icra ederdik. Enstrümanla tanışmam ise daha geç, 18 yaşında oldu. İlk tanıştığım enstrüman da kapı komşumuz aracılığıyla bağlama oldu. Sonra buna kabak kemane, ud, cümbüş gibi enstrümanlar eklendi.

Profesyonel kariyeriniz nasıl başladı?

Öğrencilik yıllarımda geleneksel orkestralarda belli başlı mekanlarda müzik yaparak profesyonel anlamda çalışmaya başladım. Profesyonelliği müzikten para kazanmak olarak kuruyorsak bu böyle. Ama manevi olarak profesyonel hissedip projelerle ilgilenmem, müzik yaptığım ortamlardan kopup kendi içime döndüğümde başladı. Olumlu anlamdaki kopuş bende farklı bir kanal açtı.

Geçmişte Rock şarkıları Kürtçe seslendirdiğiniz konserler düzenlediniz. Sonrasında ise Kürtçe blues söylemeye başladınız. Bu süreç nasıl gelişti?

Müzik yaptığım grupta gitarist arkadaşımın Kürtçe bir ezgiyi sadece solist ve gitarıyla icra etmesiyle blues’u teknik olarak hissetmiştim. O arkadaşlarım da şimdi Kürtçe heavy metal yapıyorlar. İşitsel anlamda blues beni çok çarptı. Aşırı çarpılmadan sonra blues’u hangi enstrümanlarla icra edeceğime kafa yorunca akustik gitar ve elektronik gitar edinip bu işe koyuldum. Blues tarihini okuduğumda, neden çıktığı, nasıl çıktığını düşününce, Türkiye’de yaşayan bir Kürt olarak, “Afro Amerikalılar blues’u Kürtler için yapmış” dedim. Bize bir armağan sunmuşlar gibi hissettim. Bu topraklardaki bütün ötekiler için yapılmış bir müzik hissiyatı oluştu bende. Arkadaşlarıma hep söylüyorum. Afro Amerikalılar blues’u Ermeniler için de Aleviler için de işçiler için de yaptılar. ‘Ötekilere’ hitap eden bir yanı var bu müziğin. Alt yapısını inceleyip kafa yorunca o gece o sahnede o gitarist arkadaşımı doğru duymuşum dedim ve maceram başladı.

Ekşi Sözlük’te adınıza açılan başlığın altında bir katılımcı, “Kürtçe blues mü olur” diyerek sizi dinlemeye başladığını söylüyor. İlk başladığınızda buna benzer tepkiler aldınız mı?

Albüm kayıtlarını Ankara’daki stüdyoda yaptık. Birçok müzisyen ve sanatçıyla tanıştım. Popüler olan, popüler olacak olan… Kayıtlar devam ederken verdiğimiz aralarda hemen hemen hepsi, “Aşağıda saksafon çalınıyor. Bir armonika var. Adam Kürtçe söylüyor” diye şaşırıyorlardı. “Kürtçe söylüyor saksafonun ne işi var orada” diyorlardı. O müzisyenler bile buna bu kadar yabancılaşmışsa, şaşırmışsa bir Ekşi Sözlük yazarı ve dinleyicisinin öyle düşünmesi doğal geliyor. “Daha blues Almanca yapılmadan adam Kürtçe yapmış” diye tepkiler de duydum. Blues’u sosyolojik tabana oturttuğunuz zaman karşılığını buluyor. Sadece müzikal formun yarattığı bir şey değil.

Blues’un, Afrika’daki siyahların Amerika’ya köle olarak götürülüp, kültürlerinden, yaşadıkları yerden koparılmaları üzerine söyledikleri sözlü ağıtlar olarak doğduğunu biliyoruz. Siz Kürt kültürü ile nasıl ilişkilendiriyorsunuz blues’un doğuşunu?

Bunu hem müzikal form hem de toplumsal yapı üzerinden açıklayabilirim. Müzikal form olarak ortak noktaları olduğunu düşünüyorum. Blues’da serbest çalabileceğiniz bir ritm kalıbı üzerine müzikler mevcut. Bu serbest okuma, bazen çığırma, bazen kendine dönüp rölantide söyleme kafamda hep bizim dengbej geleneğiyle birleşti. Özellikle slow blues şarkılarda derdini anlatmaya başlarsın, şarkı ne olacak diye bekletir. Dengbej kültüründe de bu böyle. Kendi canını yakan dik seslere ve fiziken de zorlayan seslere çıkar ve acı o zaman daha iyi hissettirilir. Dengbejde de bu böyle. İkisi de çok serbest, ikisi de bir derdi anlatıyor. Örneğin Amerikalı bir blues sanatçısının Beverly Hills piyasasında vadeli hesaptan vurgun yapan birisi olmasını beklemiyorsunuz. “Çocuklarımla tartıştım Bodrum’daki yazlığı onlara kaptırdım” diyen birisi de blues yapamaz. Sistemle her an iç içe geçme ihtimali olan, “sistem nereye evrilirse ben de oraya yönelirim” diyen bir Kürt de blues yapamaz. Blues yapabilmek için o Amerikalı siyahın derdi neyse Kürt birinin de derdi o olmalı.

Amerika’da blues yapan siyahların şarkılarındaki “baby” kelimesini kullanırken hissettirmeden patronunu ima eden, hicveden yanını görüyoruz. “Baby” dediğinde ironilerle, üstü örtülü hicivlerle kendisini sürekli gözeten patronunu eleştiren şarkılar yazıyorlar. O üstteki patron yumuşak narin anlamındaki “baby” kelimesini eşine karşı kullanırken, o siyah o kelimeyi patronuna yakalanmadan eleştirmek için kullanıyor. Dolayısıyla bu topraklardaki bir Kürt müzisyen de bunu yapabilmeli. En azından ben yaptığımı düşünüyorum. Şifreler var albümlerde.

Konserlerinize gelip ilk defa Kürtçe blues şarkı dinleyenlerin tepkileri nasıl oluyor?

Canlı performans çok farklı bir şey. Konser bitiyor ‘bunu albümde nasıl yapmadım’ diyorsunuz. Doğaçlama üzerine kendini kurabilen bir şey blues. Albümde rahatlıkla çığıramadığım sözleri ya da sesleri sahnede yapabiliyorum. İnsanlar Kürtçe bunu hiç duymamışlar ama vokal tekniğini yabancılaşmadan dinliyorlar. Vokaldeki o çığlığı Şakiro adlı dengbejimizi çok dinleyen Kürt dinleyicileri çok benimsiyorlar, diye tahmin ediyorum. Canlı performanslarda albümü dinleyip gelenler iki farklı Ercan Bingöl’le karşılaşıyorlar. Sahnenin belli yerlerinde gözlemliyorum ki irkilerek farklı bir şey duyup bana yöneliyorlar. İki farklı hava yakalıyoruz.