AKP'nin kurucuları arasında yer alan CHP Konya Milletvekili Abdüllatif Şener, MHP'lilerin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan için "Ellerim kırılsaydı da oy vermeseydim" dediğini öne sürdü.

Şener, “MHP tabanının çok önemli kesimi sayın Erdoğan’ın siyaset biçiminden hoşlanmıyor. O kadar çok “Elim kırılsaydı da oy vermeseydim” diyen var ki. Yıllarca desteklemiş, pişman…  MHP’nin Erdoğan’a mecbur olduğunu düşünmüyorum. Ama Erdoğan’ın MHP’ye mecbur olduğunu düşünüyorum, MHP seçmenini gözden çıkararak geliştirebildiği hiçbir alternatif yok” dedi.

“Özelleştirme bana bağlıydı, akçeli işlerde özelleştirmeyle ilgili bazı yönlendirmeler yapılıyordu ve yolsuzluklar vardı. Aramız açıldı. ‘Alın sizin olsun, bana gelmeyin’ dedim” çıkışıyla partisinden ilk kopuşa imza atan isim oldu.

Son olarak Albayrak ile Arınç’ın istifası ve özellikle de kasasında 16.2 milyar TL nakit varlığı bulunan Borsa İstanbul, İstinyePark gibi Katar’a yapılan satışlar büyük tartışmalara yol açarken Şener konuyla ilgili önemli açıklamalarda bulundu.

Şener, "O kadar çok insana rastlıyorum ki, 'Elim kırılsaydı da Erdoğan’a oy vermeseydim' diyen. Yıllarca peşinden gitmiş, desteklemiş ama şimdi pişman…" dedi.

- Birinin varlığı, Erdoğan’ın varlığını tehdit ettiği zaman bütün kabahatleri onun üzerinde bırakır. Berat Albayrak’ın varlığı nedeniyle böyle bir durum ortaya çıkmış olabilir.

- Kemal Unakıtan ne yaptıysa Sayın Erdoğan’ın talimatı üzerine yaptı. Kamuoyunda çok yıprandı. Artık taşıyamayacak gibi olunca, bütün kabahatli oymuş gibi dışarı bıraktı.

- 17-25 Aralık’ta dört bakan yolsuzluklarla anıldı, biri “Kendiliğimden bir şey yapmadım. Ne yaptıysam başbakan istediği için yaptım” dedi, o dört bakanı yıpranmışlığıyla bıraktı.

- İstifada sadece koltuğunuzu bırakmıyorsunuz. Sosyal çevrenizi bırakıyorsunuz. Yeri geliyor, cenazenize katılacak olmuyor, düğününüze davet edecek kimseyi bulamıyorsunuz.

- Sayın Erdoğan hukuk ve ekonomi reformundan bahsedince, Arınç durumdan vazife çıkararak puan alacağını düşündü. Şunu göremedi: Bir gün başka, ertesi gün başka şey söylüyor!

- MHP tabanının çok önemli kesimi sayın Erdoğan’ın siyaset biçiminden hoşlanmıyor. O kadar çok “Elim kırılsaydı da oy vermeseydim” diyen var ki. Yıllarca desteklemiş, pişman…

- MHP’nin Erdoğan’a mecbur olduğunu düşünmüyorum. Ama Erdoğan’ın MHP’ye mecbur olduğunu düşünüyorum, MHP seçmenini gözden çıkararak geliştirebildiği hiçbir alternatif yok.

- Artık Erdoğan hükümetlerinin, ne ekonomi ne hukuk reformu yapma kabiliyeti kalmıştır. Bu hükümet o kadar çok kanunsuzlukla yoluna devam ediyor ki Türkiye şeffaf olamaz bir kere.

Abdüllatif Şener, Cumhuriyet'ten İpek Özbey'in sorularını yanıtladı.

- AK Parti’nin kurucu fotoğrafına bakıyorum: Recep Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül, Ali Babacan, Bülent Arınç ve siz… 2007’de bu fotoğrafta “trenden inen”lerin başında geliyorsunuz… Kırılma noktanız neydi?

Belli bir umutla Adalet ve Kalkınma Partisi’ni kurmuştuk. O sırada partinin programını hazırlama görevi bendeydi. Program çalışmaları 4-5 ayrı komisyondan geçti. Her seferinde komisyon üyeleri değişiyordu ama komisyon başkanı olarak ben değişmez isimdim. Çağdaş, demokratik değerlere vurgu yapan bir program hazırladık. Ve bu çizgide bir siyaset bekliyorduk. Özellikle “3Y” vurgusu önemliydi. Erdoğan’ın Siirt’ten 2003 Mart seçimlerinde milletvekili seçilip başbakan olması hem partinin, hem hükümetin başında bulunması sonrasında en azından benim idealize ettiğim siyasetin gerçekleşmeyeceğiyle ilgili kesin kanaatler belirdi. Bunlar derinleşti. Aslında partiyi bırakmayı çok daha erken tarihlerde kararlaştırmıştım. Erdoğan ile aramızda hiç kırıcı bir şey geçmedi. Bana hayatım boyunca en nazik davranan insanlardan biri odur. Terslik yaptığım, istediklerini yapmadığım çok oldu. Her seferinde basın “Bakanlar Kurulu’nda kavga edecekler” diye kurulun bitmesini bekledi, fakat benim oluşturduğum gerginliklerde bile o daha alttan, yumuşak cümlelerle hitap etti bana.

- Yani?

Olay bana karşı iyi davranması değildi. Bir Türkiye idealim var, bir siyaset anlayışım var; bunu orada bulacağımı umut etmişim ama iş farklı gidiyor. Çok önceden bırakma kararı vermeme rağmen tarihini de “bazı etik değerlere uygun düşsün” diye seçim zamanına getirdim, çünkü size oy veren seçmen, size bir şey emanet etmiş. Verdiği vekâlet dönemini yarıda kesip ben yokum diye ortaya çıktığınızda sorgular diye düşündüm. İnsanlar bırakma işini kolay zannederler…

- Değil midir?

Çok zor bir şeydir. Sadece koltuğunuzu, unvanlarınızı bırakmıyorsunuz. Bütün sosyal çevrenizi bırakıyorsunuz. Yeri geliyor, cenazenize katılacak insan olmuyor. Yeri geliyor, düğününüze davet edecek kimseyi bulamıyorsunuz. Ömrünüzü o sosyal çevreye harcamışsınız ve ben burada yokum dediğinizden itibaren, hele ki eleştirmeye de başlamışsanız bütün dostlarınız sizden uzaklaşıyorlar.

- Size de öyle mi oldu?

Evet, elbette. Bütün bu riskleri göğüsleyerek 'hayır' diyorsunuz.

- Bugün ‘hayır’ diyemeyenler bundan mı korkuyor?

Hayır değil. Benim gördüğüm kadarıyla insanlar çıkarlarına çok düşkünler. Sizden etik davranış bekleyenler bile incir çekirdeğini doldurmayan çıkarlarını karşılamadığınız zaman aleyhinize dönüyorlar. Bazı şeyleri 60 yaşına geldikten sonra öğrendim. Bir yandan iyi mücadele ettiğim için beni takdir ediyorlar, sonra da “Senin orada tanıdıkların vardır, bizim şu işi bakanlıktan halleder misin” diyorlar. İnsanlar böyle, politikacılar da böyle… Çıkarlarından vazgeçmiyorlar. Ben eskiden insanların dini olur, inancı olur, çizgisini ona göre belirler veya ideolojisi olur, hayatını ona göre belirler diye düşünürdüm. Meğer büyük oranda insanların çıkarları varmış, o çıkarlarına hizmet ettiğin zaman dini ya da ideolojisi bir anlam ifade edermiş. Dolayısıyla diğer AKP’den kopan arkadaşlarla ilgili bir değerlendirme yapmak istemiyorum ama benim kopuşum, hiçbirinin kopuşuyla benzemiyor.  

Söyleşinin tamamı burada.