Kısa, çok kısa bir not yazmalıyım. Aslında biraz öncesine kadar bu konuda bir makale yazmayı düşünmüyordum, politik tartışmalara girmektense bu dönemi sıradan bir insanın gözüyle gösterebilecek bir roman yazmak istiyorum. Ama affınıza sığınarak vicdanımın git gide içimdeki kıpırdayışına acele bir makale ile uyuyorum.

15 Mart tarihi Anadolu için çok ama çok önemli bir yıl dönümüdür. Biliyorum, biliyorum bu topraklarda çok büyük acılar yaşandı. Tarafsız kalmanın çok zor olduğunu biliyorum, çünkü biz insanız, bizim hislerimiz var, kinimiz var, hafızamız var, iyi tarafımız da var, kötü tarafımız da. Ama yine de elden geldikçe nesnel davranmaya çalışacağım.

Uzun zamandır hayatına her yerden girmeye çalıştığım bir adam bugün öldürüldü, kimisi arkadan vuruldu da diyebilir, kimisi önden de vurulduğunu söyleyebilir. Kimisi kendisini vuranın başını bastonuyla kırdığını da söyleyebilir, kimisi oraya doğru koşan halkın gence saldırıp kafasını yaraladığını da, kimisi korku dolu gözleriyle genç adamın yüzüne bakıp alnındaki kanlar yüzünü doldurmuş da diyebilir. Velhasıl herkes her şeyi diyebilir, dediğim gibi biz insanız, öznellikten tamamen sıyrılmamız asla mümkün değil.

Kısa, çok kısa yazmalıyım. 2. Dünya Savaşı ağızlarında Hitler'in Türk'lerle dostluk kurmak için Başbakan Celal Bayar ve Reis-i Cumhur İsmet İnönü'ye Berlin'den kalkan bir trenle Talat Paşa'nın kemiklerini gönderdiğini de söyleyenler var, Ankara'nın özel çabalarıyla o kemiklerin getirilip Şişli'deki bir mezarlığa gömüldüğünü söyleyenler de var. Herkes ayrıntıyı her şekilde söyleyebilir, dediğim gibi biz insanız. Benim asıl anlatmak istediğim bu da değil.

Bugün 1915'in 1 numaralı mimarı olan Talat Paşa’nın Berlin’de Soghomon Tehliryan adlı bir Ermeni Genç tarafından öldürülmesinin yıldönümü. Bazıları bu işte Rus ve İngiliz İstihbaratının parmağının olduğunu da söyleyebilir, bazıları bunun gencin bireysel kararı olduğunu da.. Bazısı Ermeni komitelerin bir planı da diyebilir, bazıları Sara hastası bu gencin kendisini kaybettiği bir anda işlediği cinayet olduğunu da.. Ki bir anda olmadı, zira uzunca bir zaman önce Talat Paşa'nın tam karşısındaki eve yerleşip onu gözetlediğine dair birçok kişi hemfikir. Her yerden bir şey söyleniyor, birçok ayrıntı var ve her ayrıntı kendi paydasında kitleler toplamış. Benim asıl anlatmak istediğim bunlar da değil.

Çok kısa tutacağım, uzun olması gereken yazı değil, asıl derin olması gereken muhakememiz olmalıdır. Trakyalı Talat Paşa, Postane memurluğundan Padişah aleyhtarı olduğu için 2 yıl yattığı hapishaneye, oradan Selanik'te İttihatçıların en başında olan bir kadro haline gelmesine, oradan Abdulhamit'i indiren ayaklanmadaki önemli rolüne, oradan İçişleri Bakanlığına, oradan Sadrazamlığa, Padişah'ın en yakın dostluğuna kadar uzandıkça yükselen bir hiyerarşi çizdi, bunda hemfikiriz. Karakteri, kişiliği, anıları, hakkında yazılmış neredeyse binlerce kitabı, kendisine ait el defteri gibi birçok şeyden bahsetmeyeceğim. Osmanlı, 1. Dünya Savaşına Talat, Cemal ve Enver Paşa ile girdi. Sarıkamış'tan sonra Enver Paşa İstanbul'a geldi ve 24 Nisan 1915'in meşhur olayı için karar alındı. Birçok Ermeni lider İstanbul'da tutuklandı. Benim buradaki derdim ayrıntı değil, şüphesiz onların başına gelenler çok mühim, ama bu daha başka bir yazı konusu. Sonuçta Anadolu Ermenileri öndersiz bırakıldı mı? Evet bırakıldı, bakın burada da hemfikiriz.

Kimisi tehcir diyor, kimisi soykırım, herkes bir şey diyor. Kavramı şuan bir yana bırakalım, peki çok ama çok fazla sayıda Ermeni yurdundan edildi mi? Evet edildi, bakın herkes bunda da hemfikir. Gelelim sonrasına, kimisi yollarda öldürüldü diyor, kimisi yollarda hastalandılar diyor, kimisi de ölenler var ama o kadar da fazla değil diyor. Neyse, yol kelimesi ne kadar doğru ise Ermeniler'in yollarda ölülerini bıraktıkları da doğru mudur? Bakın burda da hemfikiriz, en kral Turancı tarihçiden tutun da, bir numaralı Taşnakçı Tarihciye kadar hiç kimse Ermeniler'in ölüm yollarında yürütüldüğünü inkar edemez, aksini de söyleyemez. Üstelik aylardan Eylül idi, yani kışa çok az vardı, hesap edin..

Vel hasıl savaşta yenilgi oldu, yani Osmanlı yenildi, Osman, Enver Paşa ve arkadaşları bir Alman denizaltıyla kaçtılar mı? Bunda da herkes hemfikir, tersini kimse söyleyemez. Kimisi Talat Paşaların büyük bir serveti de yanlarında götürdüğünü söyleyebilir, kimisi ailesinin yüzüklerine kadar, kendisine verilen madalyalara kadar sattığını ve buralarda yoksulluk çektiğini de, dedim ya bugün bu detayları tartışmayacağım.

Peki Talat Paşa'yı kim öldürdü? Onu bir Ermeni Genci öldürdü.. Bunda da herkes hemfikir, bu gencin İran Ermeni'si olduğunu, ailesinin 1900'lere doğru Erzincan'a geldiklerini, gencin 1915'te ailesini kaybettiğini, kendisinin de o dönem sağ kurtulduğunu, bu faciadan kaynaklı Sara hastalığına yakalandığı konusunda da herkes hemfikirdir.

Bugün 15 Mart, birçok insan çok ama çok uzun yazılar yazabilir, detaylar üzerinden savaşlar yapılabilir. Tarafsız değilim, zira sonuçta ben de sıradan bir insanım, ama elden geldikçe nesnel davranmak için tarafların kendilerine seçtikleri ayrıntıları geçtim, benim amacım şunu söylemek:

Osmanlı Sadrazamı Talat Paşa, savaşı kaybettikten sonra farklı kimlikler kullanarak ‘Safer Saî’, ‘Ali Saî’, ‘Mehmed Saî” gibi takma isimler ile saklandığı Berlin'de, 1915'te Erzincan'da olan ve ailesini de o dönem kaybeden bir Ermeni genç tarafından Berlin'de öldürülmüştür.

Kimisi 1,5 gün içinde gencin serbest bırakılmasını, kimisi çok uzun zaman boyunca gencin izini kaybettirip sonradan ortaya çıkmasını, kimisi Ermenistan dururken neden Amerika'da yaşamayı tercih ettiğini ve burada öldüğünü vs vs söyleyebilir. Bunların hepsi detay ve illaki bunları da araştırıp arkalarındaki hikayeleri bulmaya çalışmalıyız. Ancak benim bugün anlatmak istediğim bu detaylar savaşı değil, eğer bu detaylara girersem konu çok ama çok dağılacaktı. Burada asıl anlatmak istediğim iki taraf var. Bunlardan birisi Paşa, diğeri ise Ermeni Genci. İkisi de bu toprakların gerçeği, karşılıklı oturup yüzleşmeliyiz. Ancak birbirimizi anlayacak olgunluğa oluştuktan sonra..

Murat Bardakçı'nın; Talat Paşa'nın Evrak-ı Metrukesi kitabında Mithat Cemal Kuntay'ın Talat Paşa için yazdığı bir şiir var. Bu şiir; Talat Paşa'nın cenazesinin Türkiye'ye getirildiği 25 Şubat 1943 tarihinde cumhuriyet gazetesinde yayımlanmış.

"tal'at tabutu önünde"

Alnındaki ter, bir vatanın döktüğü terken,
nabzındaki kan belki de bir nesle yeterken..

En sonra, şu torba kemik sen misin? anlat!
Biz dipdiri verdik seni bir devlete tal'at!

Bazıları öldükten sonra böylesi sözler de etmiş, bazısı da daha tersi şeyler söylemiş. Mesela şu:

''Ne kendi eyledi rahat, ne aleme verdi huzur, şimdi dayansın artık ehli gubur...''

Ben anlatmak istediğimi anlattığıma inanıyorum. Şayet bu topraklar üstünde huzursuzluk şuan bile devam ediyorsa ardımıza bakıp geçmişten dersler almalıyız. Lütfen herkes radyosunu kapatsın ve empati kursun, Goethe ölürken 'Işık, biraz daha ışık' diyordu. Ben ise 'Empati, biraz daha empati' diyorum. Teşekkür ederim.