Ahmet Aslan/Demokrat Haber

1970’li yıllarda İstanbul Emniyeti’nin meşhur İkinci Şubesinin yüklediği bir suçla ömrünün en güzel yıllarını çeşitli hapishanlerde geçiren Ahmet Atılmış şimdi Antep’in en çok dinlenen radyosu Şirinar FM’in hem kurucusu hem de çalışanı. Antep’e türküleri sevdiren, türkülerle Antep’e renk katan Atılmış’ın bilinmeyen özelliği ise Türkiye sinemasının “çirkin kralı” Yılmaz Güney’le cezaevinde yaptığı koğuş arkadaşlığı.Gelin o günleri, Yılmaz Güney’le mapushane günlerini Ahmet Atılmış’tan dinleyelim.

HER SABAH “KAHROLSUN TEMBELLİK” SLOGANI İLE SPOR YAPTIRIRDI

“Türkiye’nin yedi sekiz cezaevinde kaldım. İlk olarak Paşakapı Cezaevinde yattım. Paşakapı cezaevindeyken koğuşlarda sağcı-solcu çekişmesi yaşandı. Komünizmle Mücadele Derneği başkanı Arif Önemli hapishaneye geldikten sonra muhafazakar sağcı mahkumları toplayarak solcu mahkumlara baskı yapmaya terör estirmeye başladı. Bu durum çatışma yarattı. Bu çatışmadan dolayı beni Toptaşı cezaevine sürdüler. Yılmaz Güney’de bu cezaevinde kalıyordu.

Sürgün olarak geldiğim yer de Yılmaz Güney’in varlığı tabi beni çok mutlu etmişti. Yılmaz Güney’i ve sinemasını çok seven biri olarak burası sürgün değil seve seve geldiğim bir yer oldu. Gittiğim ilk gün hücreden alınarak götürüldüm. Hücrede kalmanın verdiği yorgunlukla gittiğim Toptaşı Cezaevi’nin ilk sabahında avludan gelen bir sesin uğultusu var kulaklarımda.


“Kahrolsun tembellik” diye gelen bu sesi merak ediyor soruyorum. Cevap, ”Yılmaz Güney sabah sporu yaptırıyor” şeklinde oluyor. İstisnalar hariç her gün yapılan bir spor bu. Bir gün sonra o spora ben de katıldım. O dönemler açıkçası hapishaneler nispetten iyiydi. Mahkumlarla cezaevi yönetimi belirli bir düzeyde ilişki yakalayabiliyordu. Şimdi hala her sabah “kahrolsun tembellik” diye bağıran ve spor yapan koğuş arkadaşlarımın ve onlara eşlik eden Yılmaz Abi’nin sesini hatırlıyorum.

SÜRÜ FİLMİNİ CEZAEVİNDE İLK BİZ MAHKUMLAR İZLEDİK

Yılmaz Güney 1.Koğuşta kalıyordu. O zaman çalışmalarını rahat sürdürmesi için cezaevi içinde kendisine küçük bir oda da ayrılmıştı. Güney çalışmalarını burada sürdürüyordu. Yılmaz abi o ara Sürü filminin çekimleriyle uğraşıyordu. O sırada Tarık Akan’ı da çağırarak eksik noktalar konusunda uyarıyordu. Şunu bilinmesini isterim; Sürü filmini cezaevinde ilk biz mahkumlar izledik. Diğer yandan ünlü yönetmen Elia Kazan iki gün boyunca kendisini ziyarete gelip gitti.

ANADOLU’NUN HER YERİNDEN CEZAEVİNE HEDİYELER GELİRDİ

Mahkumlarla çok ilgilenir ve onlarla özel bir ilişki geliştirmişti. Siyasi mahkumların yanında diğer mahkumlarla da güzel bir ilişki yakalmıştı. Mesela dışardan kendisine “Adana’dan Yılmaz Abi’ye selamlarla” diye yarım kamyon portakal, Kayseri’den yine büyük miktarda sucuk gönderenler olurdu. Yılmaz abi bunlara tüm mahkumlara dağıtır kalan kısmını Çocuk Esirgeme Kurumu’na göndertirdi. Gerçekten de herkes onu çok severdi. Kendisine gelen hediyeleri mahkumlarla paylaşırdı. Cezaevinde kitap okur, senaryo yazar ve bizimle oyun oynardı. Farklı düşüncelere farklı örgütlere her zaman saygı duyardı. Unutamadığım anılardan biride; hırsızlık suçundan yatan Horoz lakaplı biriyle konuşurdu. Horoz her gün çok kötü giyinir ama mahkemeye çıkacağı gün her günkü sıradanlığın dışında takım elbiseli gayet şık görünmeye başladı. Bu takımı da koğuştaki arkadaşlarından alırdı.

Bunu gören Yılmaz abi ona niye böyle giyindiğini sordu ve ona “her zaman kendin gibi ol, kendi gerçeğinle hakimin karşısına çık” dedi. Sosyolojik bir tespit yapmıştı ve hepimiz gerçekten çok etkilendik. Her gün onunla resim çektirmek isteyenler olur ve günün belli saatlerini buna ayırıyordu, inanılmaz tahammülü vardı. Günde yaklaşık bir iki saati mahkumlarla resim çektirmeye ayırırdı. Çünkü hapishanedeki herkes onunla resim çektirmek istiyordu.

Gardiyanlar kendisine aşırı saygı gösterirdi. Gününü düzenli bir şekilde planlı geçirirdi. Sporunu yapar, çalışmalarını yapar, bizimle vakit geçirir ve cezaevinde politik mahkumların sayısı çok olduğu için onlarla güncel olayları değerlendirir durum tespiti yapardı. Onlarla toplantılar yapardı.

YILMAZ GÜNEY’İN İLK FİRAR GİRİŞİMİ TOPTAŞI CEZAEVİN’NDE OLDU

Hiç unutmam mesela o zamanlar ben küçüktüm bizden büyük abiler vardı ve onlarla kaçış planı hazırlamışlardı.O zamanlar Topbaşı cezaevi bir Kuran Kursu’yla bitişik olduğu için cezaevinin deposundan Kur’an Kursu’na geçerek kaçacaklardı. Günlerce profesyonel çalışmışlardı. Ancak ordaki arkadaşlardan birini hatasıyla gardiyanlar durumdan haberdar oldu ve firar alarmı verildi. O gecenin bir gün sonrası Yılmaz Güney dahil olmak üzere hepimiz sürgün edildik.

AT YAŞAMAZ RAPORUNUN VERİLDİĞİ YER CEZAEVİ YAPILMIŞTI

Önce Adapazarı’na sonra Burdur’a ordan da Isparta’ya sürüldük. Isparta’da yine birlikteydik. O zamanlar o açık cezaevindeydi. Biz kapalı cezaevinde olduğumuz için arada bir görüşüyor içerden onun onun volta atışını seyrederdik. Kaçmadan önce kapalı cezaevine sık sık geliyordu. Oradan da Yunanistan’a firar etti zaten. Toplam sekiz ay birlikte kaldık. Bizim Yılmaz Güney’le kaldığımız Toptaşı Cezaevi Osmanlı döneminde at ahırı olarak kullanılıyordu. Üstelik buraya “at yaşamaz raporu” verildiği için kapatılmiştı ve dönemin iktdarı “at yaşamaz” raporunun verildiği yeri cezaevine dönüştürmüştü maalesef.

Yılmaz Güney’in eşi sık sık ziyarete gelirdi. Oğlu o zamanlar küçüktü ve ziyarete geldiğinde cezaevinin içinde avluda bisikletle dolaşırdı. Yılmaz Güney abartmadan söylüyorum çok seviliyordu. Ülkenin hakimi savcısı gardiyanı ona çok saygı gösterirdi. Yılmaz abi’nin olduğu cezaevinde ağalık-kabadayılık biterdi. Yılmaz Güney’in yemek seçiciliği vardı, kızartma tarzı yemeklerden uzak dururdu mesela. Mide kanserinden öldüğünü öğrendiğimde şaşırmıştım. Çünkü cezaevindeyken yemeğine dikkat ediyordu.

HERKESİN KÜRT SORUNUYLA İLGİLİ DÜŞÜNCELERİNİ SOMUTLAŞTIRMASINI İSTERDİ

Dergi tartışmaları vardı , dergide ideolojik tartışmalar. Türkiyede Kürt kavramını kullanan ilk kişi İbrahim Kaypakaya’dır. Kürtlerin bir ulus olduğunu ve ayrılma hakkını ilk dile getirendir. Yılmaz Güney bunu biraz daha ileri götürerek savunuyordu. Örneğin “madem kardeşlik diyorsunuz bunu somutlaştırın” diyordu. Kendisinin çıkardığı Türkçe-Kürtçe Güney dergisi vardı. Bunun Türkçe-Kürtçe olmasını Kürt sorununa bakışının göstergesi sayıyordu.

ÖZEL KOĞUŞ TEKLİFİNİ RET ETTİ

60 kişi birlikte kalıyorduk, bizimle şartları paylaşıyordu. Tek ayrıcalığı çalışma ofisinin olmasıydı.Ona “özel bir koğuş tahsis edelim” dediler ama kabul etmedi.Cezaevindeki tek ayrıcalığı senorayo çalıştığı ve uzun okumalar yaptığı kendisi için hazırlanmış küçük bir çalışma odasıydı.