Mustafa Güçlü / Demokrat Haber

Karadeniz’in bir dağ köyünde doğan İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi mezunu, ilk şiirlerini üyesi olduğu ‘Tüm Maliye Sen’in yayın organında yayımlayan Gürel Sürücü ile sanat yolculuğundan başlayarak günümüze kadar gelen “mücadelesini ve sanata ilişkin arayışlarını” konuştuk.

Mustafa GÜÇLÜ: Okuyucularımıza kendinizi kalıplaşmış ifadeler dışında sizi en iyi şekilde yansıtacak sözcüklerle tanıtın desem neler söylersiniz?

Gürel SÜRÜCÜ: ‘An’ları anılaştırmak ve anlamlaştırmanın peşinde koşan, düşü güzel bir gelecek, kaygısı yazınsal alanda yazdıklarıyla bazen yanı başımızda bazen içinde bazen de dışında kaldığımız olaylar ve olgular üzerinden; düşünmek/düşündürmek, tartışmak/tartıştırmak, öğrenmek/araştırmak olan ve sürece ilişkin de elden geldiğince katkı sunmaya çalışan umut dolu bir insanım.

MG: Çocukluğunuz nasıl ve nerede geçti? Çocukluğunuza şöyle bir dönüp baktığınızda kişiliğiniz üzerinde belirleyici olan sizi derinden etkileyen geçmişe ait izler var mı? Çocukken kendi iç dünyanıza döndüğünüzde sizinle birlikte büyüyen bugüne taşıdığınız hayalleriniz var mı?

GS : Orta Karadeniz’in bir dağ köyünde doğdum. Üniversite yıllarıma kadar köyden bağımı hiç koparmadım. Eğitime önem veren bir ailenin bireyi olduğum için köyümdeki diğer yaşıtlarımdan biraz daha şanslıydım. Her sürecimde katkı sundular. Belki yazım serüvenim burada yaşadıklarımla ilgilidir. ‘İnsan, en yakınındaki beş kişinin ortalaması olur’ derler ya, çok da yabana atılacak bir söz değil. Çünkü ben şiir yanımı annemin ezbere okuduğu bin maniden, öykücülüğümü ise babamın ustalığındaki o yaptığı yapıların işçiliğinden aldığımı söyleyebilirim. Çocukluğumda kurduğum hayallerin hep peşinden gittim. Arkama dönüp baktığımda bunları inşa etmişim ve halen etmeye devam ediyorum.

Özel bir not, “İki senaryom var onların filmi çekmek istiyorum.”.

MG: Bildiğim kadarıyla kitaplarınızı kendi adınıza dijital baskı olarak basarak yayımlıyorsunuz. Edebiyata ilgi duyan pek çok genç ilk kitaplarını çıkarmak için çoğunlukla yayınevlerine belirli bir ücret ödemek zorunda kalıyor. Kitap çıkarmak isteyenlere ya da ilk kitabını bastırmak isteyen gençlere neler önerirsiniz?

GS: Başa dönersek, ilk şiir kitabımı bir yayınevinden çıkarttım. İnanılmaz derecede sıkıntılı işler. Verilen ve tutulmayan sözler… Sonra ikinci kitabım için başka bir yayınevi arama sürecine girdim. Adını vermek istemiyorum. Adamların hukuk tanımaz tutumlarını gördüğüm, anladığım o an da artık benim için kendime ait yayıncılık faaliyeti başladı. Kendi sanal yayınevim Eylül Yayıncılığı kurdum. Dört Kitabımı direk matbaalarda kendim bastırdım. Burada da dağıtım ve pazarlama noktasında sorunlar yaşadım. Bir baskıda bin kitap bastırmışsın dağıtım yok, depon yok. Tabii dört kitabı ilgili ve dost arkadaşlarla bir ağ kurarak dağıtımını yaptım. Baktım orda bazı arkadaşların gönülsüzlüğü var, bıraktım. Son üç kitabımı sizin –dijital baskı dediğiniz yöntemle bastırdım. Çoklu basım değil de 200 ya da 250 gibi adetlerle bastırarak hem depo hem satış gibi sorunları ortadan kaldırdım. Tabii ki böyle bir yöntem, matbaada bastırmaktan daha maliyetli.

Gençlere ve ilk kitaplarını çıkartmak isteyen insanlara “editörlük” dışında her türlü yardımda bulunabilirim. Röportajı boğmamak adına kısa kesiyorum. İletişim kurarlarsa ilgililere yardıma hazırım. Yayınevi olmadan ve vergi mükellefi de olmadan kitap çıkarmanın hatta ilk kitabı ücretsiz çıkarmanın yollarını anlatabilirim.

MG: Şiirin yanı sıra çoğunlukla öykü de yayımlıyorsunuz. Buket Uzuner yayımladığı bir öykü kitabının adını; “Şiirin Kız Kardeşi Öykü” olarak koymuş. Her iki türde eser veren bir yazar olarak sizce şiirle öykü arasındaki kardeşliğin kökenleri nelerdir?

GS: Kendimi araştırmacı yazar olarak tanımlayabilirim. Sorunuza dönersek, öykü yazmayı seviyorum. Böylelikle kendimi daha rahat ifade edebiliyorum. Bana kendimi ve olayları anlatmama olanak veriyor. Daha önce bir sohbetimde, roman malikâneyse, öykü apartman, şiir de barakadır, demiştim. Edebiyatın tüm türleri birbiriyle ilişkilidir. Örneğin ben öykülerimin içine yer yer şiir ya da türkü yerleştiririm. Birbirlerini tamamlayan ya da birbirlerine can veren metinlerdir. Kardeşliğin güzel yanı birbirleriyle olan destekleyici bağlarıdır.

MG: “Mavi Düşler” adlı şiir kitabınızı okuduğumda şiirinizin alt yapısında derin bir doğa sevgisi ve haksızlıklara karşı bir duruş geliştirme hali baskın çıkıyor. Bu bağlamda siz kendi şiirinizi var olan şiir anlayışları içinde nerede konumlandırıyorsunuz?

GS: Şiirimde temel izleği sevgi, umut ve mücadele üzerine kuruyorum. Bu biraz da yaşamın içinde mücadele biçimimle yoğrulmaktadır. Ayrıca günlük hayatın sıradan gibi görünen basit olarak algılanan her şey şiirin konusu olmuştur. Parkta insan etrafında dolaşan kırlangıçlar ya da bir miting alanında babasının omzunda bir küçük oğlanın bakışı. Esinlendiğim şeyler bunlar olduğu gibi bilinçaltımın bir yansıması olarak bir metin haline dönüşüyor. Bu birikimin esinlenme yoluyla bilince yansımasıyla şiirimi oluşturuyorum. Şiir özü itibariyle insanı tanımamıza yardımcı olan, mücadelenin, sevginin ve umutların tasvircisidir. Şair ne hissediyorsa onu yaşar ve yazar. Şiirde kalıcılık insana umut verdiği gibi estetik yönüyle kendini göstermelidir. Bu sağlanabildiği ölçüde şiir kendine yer bulur ve geleceğe taşınır.

Mehmet Narlı, “Şair kendini dışarıda tutarak toplumsal olmayı düşünüyorsa bu ancak bir yanılgıdır veya şiirden gayrı bir şeyi hesap etme işidir.”

Kendimi toplumcu gerçekçi anlayışının içinde tanımlıyorum. Onun içindir ki şiirimde, insan, toplum ve üretim ilişkilerine tanıklık ediyor ve bunu geleceğe taşımanın bir aracı olarak görüyorum.

MG: Bir röportajınızda yayımladığınız ilk şiirinizle ilgili olarak: ”Bolca eleştiri alınca iyi şeyler hissetmedim.” diyorsunuz. Öyküye yönelmenizde bu eleştirilerin ne kadar payı var? Eğer şiirinizle ilgili övgü dolu sözler duysaydınız bu durum yazın hayatınızı nasıl etkilerdi?

GS: Gündemi ve edebiyat dünyasını sıkı takip ediyorsunuz. Benim sanata olan ilgim aslında ilk fotoğrafla başladı. Işığın yetmediğini gördüğümde şiirle buluştum. Şiirdeki müzik ritmini yakalayamadığımda da öyküye bulaştım. Şimdi ise “Kelebek Avcısı” adlı gerçek bir olaydan yola çıkarak yazarın fantazyasıyla bir romanla devam ediyor.

İlk şiirlerim sendikamızın ‘Tüm Maliye Sen’ yayın organında yayınlanmıştı. Okurlar doğal olarak bulunduğum meslek mensubu insanlardı. Onlar öteden beri Nazım, Ahmet Arif, Hasan Hüseyin şiiri okurları olarak yeni olan şiiri kabul etmeleri zordur biliyordum. Eleştirileri edebi yanıyla ilgili değil daha çok biçimsel yönden getirmişlerdi. Etkisi şu oldu: Sadece artık o dergiye şiir vermedim.” Şiir hep eksik yanlarımı bütünleyen bir şey olmuştur. Sıkıştığımda ona sığınırım. Yani sorunuza yanıt olarak olumsuzluğu sadece o dergide olmaması sonrası edebiyat dergilerinde olmanın asıl okurla buluşacağını düşünerek oralara gönderdim. Çok etkilemişe benzemiyor. Şu övgü bölümüne gelirsek, aslında herkes beğenilmek ve takdir edinilmek ister. Bu yazara katkı sunar mı bilimsel olarak bilmiyorum ama hoşa giden şeyler gülümseme ve rahatlık hissi uyandırır.

MG: Şiir yarışmaları ve ödüller üzerinden sürekli gündemden düşmeyen tartışmalar yürütülüyor. En son Arkadaş Zekai Özger şiir ödülü tartışmalara yol açtı. Bir paylaşımınızda, ”İlk defa bir şiir ödülü için dosya toparlamaya karar verdim.” diyorsunuz. Piyasacı edebiyat tarafından bir pazarlama stratejisine dönüştürülen “yarışmalar ve ödüller” hakkındaki düşünceleriniz nedir?

GS: Evet, internet işte… Hiçbir şey gizli ve saklı kalmıyor. Öncelikle bu ödül sistemine cepheden karşı birisi değilim. Ama bizde iyice cılkını çıkarttılar. Tabii ki karşı çıkmayış nedenim şu; benim gibi insanları bir yana bırakırsak asıl birileri için de her defasında yeniden bir başlangıç, motivasyon ya da yeni bir kitap hazırlığına başla mesajı içermesindendir. Zira tüm eserler biriciktir ve bir başkasıyla yarıştırılmasının mantığını doğru bulmuyorum.

Edebiyatta, ödül sisteminin arkasında bizim görmediğimiz egemen bir bakış açısı var mı yok mu asıl buna bakmak gerekiyor. Benim derdim arka planın karanlık yüzüdür ki edebiyat dünyasında da iyi ile kötünün ayrımında karanlık noktalar olduğunu ve gerçek bir değerlendirmenin olmadığını düşünenlerdenim. Yarışmaların sayısının her geçen gün artması artık iyice dizginlerin boşalmış olduğunu göstermektedir. Bu da sanatın en değerli yönlerini geliştirmek yerine onu kirletiyor ve değersizleştiriyor.

Yarışmalara üretimin içinde bulunan entelektüel kesim çeşitli nedenlerle katılır. Kendilerinin iyi olduğunun bir armağanla ödüllendirmesini çok ister. Kişisel olarak tanınmak, öykü ya da şiirlerinin okunurluğunu arttırmak, okurla bir bağ kurmanın en iyi araçlarındandır. Okurun değişkenliği varken ödül öyle midir? Elde ve evde çalışma odasının başköşesinde öyle duruyordur. Seni gözlüyor bak buradayım, hey yazar! Hadi biraz daha gayret Nobel’e az kaldı diye seslenerek yazarı bu mecranın içine çekerek, yazım serüvenin devamlılığını sağladığı içindir ki günümüzde yazarlarımız bu yolu sıkça denemektedir.

Sonuç yerine yarışmacı ya da katılımcı yazar ve çizerler şunu iyi bilmeli ki, ‘Haramiler’ su yollarının başını tutmuş, yayınevleri tanıdık bildik insanlara bu ödülleri vermektedir.

MG: Son günlerde gündemden düşmeyen bir tartışmaya sözü getirmek istiyorum. Çünkü uzun zamandır “Türkçe Edebiyat ”,”Türk Edebiyatı” üzerinden çok hararetli bir tartışma yürütülüyor. Bu konuya ilişkin düşünceleriniz nedir?

GS: Bunu kapitalistlerin temsilcilerine bağlamayı doğru bulmuyorum. Bu nereden çıkıyor önce ona bakmak lazım. Anadiliyle düşünüp farklı yazmayı yeğlemeyenlerin böyle bir kavramı ortaya çıkarttığını düşünüyorum.

Bir örnek vermek istiyorum. Geçmiş zaman içinde bir kültür merkezinde Yılmaz Odabaşı’nın söyleşisine katılmıştım. Sonra dinleyiciler bölümüne gelindiğinde birisi “siz neden Kürtçe yazmıyorsunuz?” demişti. Şairde “ben kendimi ancak Türkçe yazdığımda tam olarak ifade ediyorum.” demişti.

MG: Yazın hayatınızla ilgili geleceğe dönük gerçekleştirmek istediğiniz ya da bunu da yaparsam mutlu olurum, dediğiniz planlarınız var mı? Kendinize sanat üretimleriyle yakın hissettiğiniz günümüz şairlerinden bir kaçının ismini verebilir misiniz?

GS: Sevgili Mustafa aslında hedeflediğim şeyleri adım adım gerçekleştiriyorum. Bu süreçte basıma hazır “Kelebek Avcısı” (2021) adlı romanımı yayınevi vasıtasıyla çıkartmak istiyorum. Yukarıda da ifade ettiğim gibi kendi yayıncılığımda hemen çıkartabilirim ama dağıtım ve pazarlama sorunu yaşadığım için bunu bir yayınevinin yüklenmesini istiyorum. Görüşmelerim var ama olmazsa da kendim çıkartacağım. Bu arada halen kamu da çalışıyorum. 2022 yılında ayrıldığımda gerçek bir yayınevi kurmayı düşünüyorum. Bu yayınevi daha çok teknik destek ya da danışmanlık yapacak. Yeni yazar ve çizerlere bir tür yol gösterici olacak ve yeni yeni kitaplar basmak diye bilirim.

Ahmet Telli, Ataol Behramoğlu, Murathan Mungan, İsmet Alıcı, Özgün Enver Bulut ve Mesut Aşkın şiirlerini severek okuyorum. Mustafa Güçlü şiirlerine sıra gelmedi bu konuda değerlendirmelerim ve paylaşımlarım olacaktır. “Kantaşı” bende iyi izler bıraktı onu da yazmadan edemeyeceğim.

MG: Son söz olarak neler eklemek istersiniz?

GS: Bu süreç herkes için olduğu gibi yazar ve çizerler için de zor. İnsanlar hiçbir şeye odaklanamıyor en azından ben öyleyim. Hastalığın yarattığı psikolojik etki üretimlere ya da üretimsizliğe neden oluyor. Bu dönem izlemek, dinlemek ve dinlenerek hayatı takip edelim. Gelecek güzel günler pek yakında. Bu arada çalışmanızı çok değerli buldum. İnsanların kendilerini ifade etme fırsatı sunma olanağı vermektedir.

Bizi okuyanlara sevgiler size de çalışmalarınızda başarılar diliyorum.

Özgeçmiş

Tokat ili Niksar ilçesi Kuyucak köyünde doğdu. İlkokulu Kuyucak’ta, Ortaokul ve liseyi Niksar’da tamamladı. Sivas Cumhuriyet Üniversitesi ile Anadolu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Bölümü İktisat Fakültesini bitirdi. Ahmet Yesevi Üniversitesi, Ekonomi Fakültesi, Yerel Yönetimlerde yüksek lisans eğitimini “Kent Konseyleri” üzerine yaptı.

Web Tasarımı, Sinema, Fotoğraf üzerine dersler aldı.

Maliye Çalışanları Derneği (MA-DER) Genel Başkanlığı,

“Maliyecilerin Sesi” dergisinin genel yayın yönetmenliği,

Tüm Maliye Çalışanları Sendikası (TÜM MALİYE-SEN) Kurucu Üyeliği,

Tüm Maliye Çalışanları Sendikası Yayın Kurulu Üyeliğinde bulundu.

Halen Büro Emekçileri Sendikasının (BES),

Kuyucak Kültür ve Dayanışma Derneği (KUY-DER),

İstanbul Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Derneği (İFSAK),

Elazığ Fotoğraf Amatörleri Derneği (EFAD),

Kalemin Gücü Platformu (KGP)

Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS) üyelikleri bulunmaktadır.

“Aralık” ve “Yaşatanlar ve Yaşatılanlar” iki adet kişisel fotoğraf sergisi,

-Dökümcüler, Köyde Yaşam, Kamu Çalışanlarının Mücadele Tarihi, Çalışan Kadın, Zamana Sıkıştırılmış İnsan, Ayakkabının Serüveni gibi belgesel çalışmalar hazırladı ve sundu.

İnsancıl, Berfin Bahar, Patika, Eski Kültür Sanat Dergilerinde, Güncel Sanat, Bezuvar, Üvercinka, Niçin adlı sanat dergilerinde şiirleri ve fotoğrafları yayınlandı.

Twitter: @GurelSurucu

İnstagram: @gurelsurucu

https://gurelsurucu.wordpress.com

e-posta: [email protected]

Kitapları:

Günahsız Sözcükler (şiir) Bezuvar Yayınları Baskı Yılı: 2014 Sayfa: 96

Mavi Düşler (şiir) Eylül Yayıncılık Baskı: 2016 Sayfa: 128

Islak Umut (öykü) Eylül Yayıncılık Baskı: 2016 Sayfa: 160

Dört Mevsim (öykü) Eylül Yayıncılık Baskı: 2017 Sayfa: 192

Çocuk Oyunları (araştırma) Eylül Yayıncılık Baskı: 2018 Sayfa: 156
Kent Konseyleri (araştırma) Eylül Yayıncılık Baskı: 2018 Sayfa: 96

Deniz Terimleri ve Su Sözlüğü (araştırma) Eylül Yayıncılık Baskı 2019 Sayfa: 400

Cankurtaran (öykü) Eylül Yayıncılık Baskı 2020 Sayfa; 128