Ayhan Karahan / Demokrat Haber

6 Şubat 2023 günü saat 04:17'de Sofalaca Şehitkamil-Gaziantep ve 13:24'de Ekinözü-Kahramanmaraş'ta meydana gelen depremler 10 ilde birden yıkımlara yol açtı. On binlerce insanımız hayatını kaybetti. İyi Parti Muğla Milletvekili Metin Ergun ile deprem sonrasında yaşanan tartışmaları konuştuk...

İYİ Parti Kahramanmaraş Eski İl Başkanı Ahmet Çabukel'in, 3 Ağustos 2022 tarihinde basın açıklaması yaptığı ve kentte yaşanabilecek depremlere karşı yetkilileri uyardığı görüntüler gündem oldu. Çabukel "Depreme hazır değiliz. Deprem kapımızda değil, ayaklarımızın altında. Kahramanmaraş'ta keşfedilen 2 büyük fay hattı üzerinden 2 büyük deprem bekleniyor! 7.0 şiddetinin üstünde deprem bekliyoruz. Depreme hazır değiliz!" demiş. Buna rağmen hazırlıksızlık?

O konuşmayı yapan Kahramanmaraş eski İl Başkanımız Sn. Ahmet Çabukel’e ve depremden zarar gören tüm vatandaşlarımıza buradan bir kez daha çok geçmiş olsun diyor, başsağlığı dileklerimi iletiyorum. Sn. Çabukel’in geçtiğimiz Ağustos ayında yapmış olduğu basın toplantısı, bugün herkesin gördüğü gibi tarihi nitelikte bir basın toplantısıdır ve uzun yıllar hatırlanacaktır. İl Başkanımız bu açıklamayı bilim adamlarının uyarıları üzerine yaptı. Yani Doğu Anadolu Fay Hattı’nda biriken enerjiyi ve giderek yaklaşan depremi bütün uzmanlar yıllardır söylüyordu. Bu konuda tedbir almayan, hazırlık yapmayan bizzat iktidarın kendisidir. İktidar bilime inanmıyor, bilim adamına inanmıyor ve bilimin ışığında hareket etmiyor. Ekonomiden tarıma kadar her alanda olduğu gibi afetlere hazırlık konusunda da bugüne kadar tamamen bilime aykırı hareket etti.

Bakın geçtiğimiz günlerde Jeoloji Mühendisleri Odası Başkanı Hüseyin Alan bir açıklama yaptı. “Kahramanmaraş Büyükşehir Belediye Başkanı Hayrettin Güngör’ü, fay hattı üzerindeki binaların kentsel dönüşüm kapsamına alınması ve bu hat üzerinde imar izni verilmemesi konusunda uyardık” dedi. Ancak Kahramanmaraş Belediye Başkanı “ben bunlara inanmıyorum, herhangi bir çalışma yapmaya gerek yok” cevabını vermiş. Kahramanmaraş Belediyesi AK Parti’de. Bu zihniyet maalesef en yukarıdan en aşağıya kadar böyle olduğu için göz göre göre gelen bir felaketi yaşadık. On binlerce vatandaşımızı kaybettik. Bu vebal, 17 Ağustos 1999 Depremi’nden sonra iktidara gelip de 20 yılda hiçbir tedbir almayanlarındır. Bunları söylemek siyaset yapmak değildir. Çünkü bunlar bizatihi gerçeğin ta kendisidir. Bizler gerçekleri söylemekle yükümlüyüz.

“İKTİDAR; DEVLET KURUMLARINA DUYULAN GÜVENİ ZEDELEDİ”

-Vatandaş yardımları devlet kurumlarından, kaymakamlıklardan ziyade; sivil toplum örgütleri, belediyeler aracılığı ile ulaştırmak istiyor?

Mevcut iktidar döneminde yapılan uygulamalar devlet kurumları ile siyasetçi ilişkisine ve devlet vatandaş ilişkisine çok büyük zararlar verdi. İktidar; partizanlıkla, kayırmacılıkla, liyakatsiz kadrolaşma uygulamalarıyla ve devlet kurumlarını adeta parti kurumları gibi kullanma politikalarıyla devlet kurumlarına duyulan güveni maalesef ciddi şekilde zedeledi. Halbuki bu kurumlara hiçbir hal ve şart altında zarar vermemek gerekiyordu. Zira bu kurumların güvenilirliklerini böyle zamanlarda daha iyi anlıyoruz. Maalesef yaşadığımız onca olumsuz hadiseden sonra bugün vatandaşlarımızın devlet kurumlarına duyduğu güven minimum noktasındadır. Bu da ifade ettiğim gibi bir anda olan bir şey değildir. İktidarın yıllardan beri her alanda yarattığı çürümeyi ve yozlaşmayı herkes gördüğü için bu tavır gayet normal bir tavırdır. İnsanlar böylesine büyük bir felaket anında bile devlet kurumlarına güvensizlik hissediyor ve “ben yardım yapacağım, ama bir işe yarasın” diyor. “İktidarın kontrolündeki kurumlara ben bu yardımları yaparsam işe yaramama ihtimali yüksek” diyor. Bu güvensizliği iktidarın yolsuzluk, kayırmacılık ve talan uygulamaları yarattı. “Böylesi büyük bir afet anında bile vatandaşlarımız bize güvenmiyorsa biz şimdiye kadar ne yaptık da güvenmiyor” sorusunun cevabını iyi düşünmeleri gerekiyor. Ülke olarak siyasi iktidarın devlet demek olmadığını, siyasetçinin gelip geçici olduğunu ama devlet kurumlarının baki olduğunu yeniden özümsetmemiz ve devlet kurumlarına duyulan güveni yeniden artırmamız lazım. Bu kolay bir şey değil, güven zor kazanılır ama kolay kaybedilir. Tutarlı ve şeffaf politikalarla bu güveni yeniden tesis etmek hepimizin boynunun borcudur.

“HERKES TEK ADAMIN AĞZINA BAKIYOR”

-Depremler sonrasında büyük bir koordinasyonsuzluk vardı bölgede. Yardımlar bekletildi. AFAD dahi nerede ise iş işten geçtikten sonra gitti. İletişim dahi sorun oldu. İletişim vergileri, deprem vergileri bunun için miydi?

Mevcut sistemde herkes tek adamın ağzına bakıyor. Hiçbir kurum ve hiçbir kamu yöneticisi inisiyatif alamıyor. Zaten bu iktidarın hiçbir alanda uzun vadeli bir planı programı yok. Deprem konusunda da yok. Hem plansızlık, programsızlık, hem de sistemin kendi çürümüşlüğü bu koordinasyonsuzluğun temel sebebidir. Bu sistem maalesef bu haliyle bir milli güvenlik sorunu olduğunu son yaşadığımız deprem felaketlerinde bir kez daha gösterdi. Biz yıllardır boşuna “Parlamenter Sistem” demiyoruz.

Deprem vergileri konusuna gelirsek; 2003-2022 arasındaki 20 yıllık AK Parti iktidarında 86 milyar 138 milyon lira deprem vergisi toplandı. Bu rakam, yıllara göre ortalama kuru baz alırsak dolar bazında 36 milyar dolar ediyor. Bu para ile depreme dayanıklı, 96 metre büyüklüğünde 1 milyon 315 bin konut yapmak mümkündü. 112 Metre büyüklüğünde ise 1 milyon 127 bin konut yapılabilirdi. (TOKİ 112-96 Metrekare ölçülerinde yaptığı için hesap bu şekilde) Ama iktidar halen vatandaştan toplanmakta olan bu vergileri amacına uygun kullandı mı? Kullanmadı. Kullansaydı böyle bir tablo ile karşı karşıya kalmazdık.

- Sivil toplumca toplanan yardımlara Valilik afişleri asıldı. Herkes yardımın bölgeye bir an önce ulaşmasının peşinde iken, bu bürokratlar neyin peşinde?

Biraz önce dediğim gibi, bu sistemin ve bu sistemi uygulayanların “insan hayatı” diye bir derdi yok. Tek yaptıkları şey algı yönetmek. Bu felaketten siyaseten kayıpsız çıkmak için ellerinden gelen gayrı ahlaki yola tevessül ediyorlar ve edecekler. Yalanlarla ve baskıyla gerçekleri saptırmak istiyorlar. O görüntüler de bunun bir uzantısıdır. Ama nafile çabalıyorlar, çünkü herkes her şeyi görüyor.

“CANI YANMIŞ İNSANLARI SUSTURAMAZLAR”

- 3 aylık OHAL seçime 1 hafta kala bitiyor. Acılar çok az da olsa hafiflemeye başladığında. Oradaki halkın haklı tepkisini de mi bastıracaklar?

Cumhurbaşkanı OHAL konusunda yaptığı açıklamada açıkça söyledi “fitne gruplarına karşı kullanacağız” dedi. Kim bu fitne grupları? Bunlar gerçekleri söyleyenlerdir. Enkaz altında yakınları kurtarılabilecekken kurtarılamayanlardır. Bu insanların hakkını savunan herkestir. İktidarın çöktüğünü ve hiçbir işe yaramadığını söyleyenleri susturmayı hedefliyorlar. Yoksa yetki anlamında iktidarın OHAL’e hiçbir ihtiyacı yok. Canı yanmış insanları susturamazlar. Her şeyi gören, yaşayan insanları kandıramazlar. Boşa çırpınıyorlar.

“GÜNAH KEÇİSİ ARIYORLAR”

-Müteaahitlere göstermelik gözaltılar var. Buna yol veren sisteme, bu sistemin kamu görevlilerine, belediyelere ise dokunulmuyor…

İktidar mensupları bu felakette algıyı kendi lehlerine düzeltebilmek için bir suçlu arıyorlar. Bir günah keçisi arıyorlar. Suçu müteahhitlere yıkarak sorumluluğu onlara atmak istiyorlar. Böylece oluşan nefreti müteahhitlere kanalize ederek buradan siyasi olarak zarar görmek istemiyorlar. Hâlbuki müteahhitler suçlu olsa bile ondan daha suçlu olanlar izin makamı olan yetkililerdir. Bu müteahhitlere göz yumanlardır, izin verenlerdir. Çünkü yaptırım göreceğini bilse hiçbir müteahhit kafasına göre suç işleyemez ki. O yüzden algıyı yönetmek için ve bu işten sıyrılmak için böyle bir strateji güdüyorlar. İktidarın tek başına müteahhitleri günah keçisi ilan etmesi çocukça bir kaçıştır. Beyhude bir çabadır. Çünkü bu işlerin sorumluluk silsilesi bellidir. Herkes de bu durumu biliyor. Milletimiz maalesef acı bir bedel ödeyerek gerçekleri gördü ve görmeye devam ediyor, dolayısıyla canı yanmış insanlarımızı bu şekilde kandıramazsınız.