Ercan Jan Aktaş / Demokrat Haber Fransa

Medyascope.tv’den Defne Sarıöz’ün haberine göre,  2009 yılından bu yana ekolojistler ve anarşistlerce işgal edilmiş olan ve hafta başında polisin şafak baskınıyla girdiği Fransa’nın Nantes kentinin yakınlarındaki, Notre-Dame-Des-Landes ya da aktivistlerin tabiriyle ZAD (Zone a defendre/Savunma bölgesi) bölgesinde yaşanan çatışmalar dün sabah sona erdi.

2500 polisin katıldığı operasyonda, yerel bir gazeteye göre bölgedeki 13 yerleşim yeri kullanılamaz hale getirildi, aktivistler ise tahliye edilmek istendi. Ancak aktivistler oradan ayrılmadılar yıkılanları yeniden kurmak için dayanışma çağrısı yaptılar. 14 Nisan Cumartesi günü de Nantes şehrinde büyük bir dayanışma mitingi olacak. Dün sabah itibarıyla yeniden trafiğe açılan bölgenin üzerinde helikopterler gözlem amaçlı turlamaya devam ediyor.

Geçtiğimiz ocak ayında rafa kaldırılan bir projeye göre, Fransa hükümeti bölgeye 580 milyon dolarlık bir havaalanı yapmayı tasarlıyordu. Maliyeti ve çevreye vereceği zararlar dolayısıyla havaalanı projesine karşı çıkan ve yeni bir havaalanı yapılması yerine Rennes’in yakınındaki Brittany’de bulunan havaalanının daha sık kullanılması gerektiğini savunan ekolojistler, 2009 yılında bölgeyi işgal etmiş, burayı serbest piyasa ekonomisi kurallarının olmadığı “alternatif yaşam alanı”na dönüştürmüştü. Havaalanı projesinden vazgeçilmesinin ardından, İçişleri Bakanı Eduard Philippe 17 Ocak’ta, aktivistlerce işgal edilen bölgeyle ilgili olarak, “kanunsuz bölgenin tahliye edileceğini” söylemişti.

Çarşamba günü polis ve aktivistler arasında şiddetli çatışmaların yaşandığını duyuran, AFP dün sabah saatlerinden bu yana çatışmaların durmuş olduğunu bildiriyor.

Fransa politik olarak çok hareketli bir baharı yaşıyor. Macron iktidarı iş hayatı, eğitim ve sağlık alanlarında mevcut hakları geriletmek için ciddi bir çalışma içinde. Bir yerde sermaye ne istiyorsa Macron da bunları gerçekleştirmek için kararlı bir uğraş veriyor. Bu nedenle Fransa’da Macron için “Sermayenin Macron’u” (La capitale de la Macron) anlamına gelen çok fazla slogan üretiliyor.

Şimdi bir yandan iş yasasına karşı çok geniş ve etkili grevler, diğer yandan eğitim hakları için üniversitelerde işgaller ve ZAD’ın yıllardır devam eden büyük bir direnişi var. Kısa adı ZAD olan “Zone A Defendre” (Savunma Bölgesi) etkili bir ekoloji hareketi. ZAD’ı gazeteci, yaşam ve doğa aktivisti Sadık Çelik ile konuşuyoruz:

1. Bölüm

Sevgili Sadık, biz az biraz seninle tanışırız. Roboski’nden Ankara’ya Barış Yürüyüşü’nde birlikte yürürdük bir süre, şimdi de başka dünya şehirlerinde devam ediyoruz bu yürüyüşe. Dünyaya, yaşama, hayata, doğaya ilişkin söyleyecek çok sözün olsa gerek. Seni hep sırtında çantasıyla, özellikle de Avrupa’nın başka başka şehirlerinde yaşam için, nehirler için, ormanlar için, özgür yaşam için süren direnişlerin içinde görüyorum. Bir yaşam aktivistisin. Muhalif bir basın insanısın. Az biraz da sen kendini anlatır mısın?

Kendimden söz etmeyi pek sevmemekle birlikte, yaşadığım dünyayı mahveden karşı dünyaya ilişkin söyleyecek elbet teki pek çok sözüm var. Doğup büyüdüğüm uğruna yarı çocukken hapse atıldığım-ız coğrafyaya dair ne çok iyi güzel yaşanmışlıklarımız varsa, tersine orantılı kötü, acı verici, korkutucu ve ürkütücü pek çok hikâyemiz de var kuşkusuz. Ancak söze nereden başlamalı sorusuna ben yine de mümkün mertebe kendimden öte bir yaklaşımla cevap vermek istiyorum.

Kısaca çocuktuk, dere tepe düşe kalka büyüdük, olgunlaştık diyelim. Büyümek demişken, İstanbul’a dair de bir iki laf etmem gerekir sanırım. İstanbul pek çok açıdan benim bugün durduğum ya da duramadığım şehirlerle ülkelerle olan ilişkimde önemli bir yer tutmakta hala. Bu bir aidiyet duygusu olarak algılanmamalı yalnız. Aidiyet duygusunu çok oldu terk eyledim. Çünkü artık bir yere, bir aileye, bir evliliğe, bir eve, bir iş yerine, bir okula, bir köye, bir şehre, bir ülkeye… ait yaşamak istemiyorum hayatımı. Ben hiç bir şeye bağlanmadan yaşamak istiyorum. Ancak yine de bu zorlu serüvenin sıklıkla ve devamlı olmasa da geri dönüşümlü bir atar damarı olduğunu itiraf etmeliyim.

Ama şu İstanbul galiba başka bir yerde duruyor?

Bu isyanın atar damarı İstanbul’dur. İstanbul benim için dünyanın neresinde olursam olayım bir vefa şehridir. Ondan çok şey öğrendim; gecenin, güneşin, rüzgârın, yağmurun ve karın dört iklim yedi tepe denizle, insanlarla ve sokak hayvanlarıyla bir başka ahenk olduğu çocukluk ve gençlik yıllarım boyunca hep onunla sevindim, onunla üzüldüm, onunla öfkelendim, onunla sevdalandım, aşık oldum, kavgalara atıldım, hapis yattım, onunla koştum, onunla düştüm, onunla ayağa kalktım ve nihayet onunla büyüdüm, onunla yıllandım. 2000’li yıllara doğru o çok sevdiğimiz şehri, İstanbul’un doğal ekolojik dokusunu hızla kaybettiğimizi anladığımda ise, 2003 sonbaharında İstanbul’a bir veda busesi bırakıp uzak diyarlara yol aldım. Yaklaşık on iki yıldır Avrupa diyarlarında kendimce asi eko-gezgin bir hayat yaşıyorum.

Ekoloji Hareketi ile ilk ne zaman, nasıl tanıştın?

Ekoloji hareketiyle ilk olarak, 2011 yılında Hollanda’da bir arkadaşımın kütüphanesinde tanıştım; Murray Bookchin‘in “Ekolojik Bir Topluma Doğru” adlı eserini büyük bir heyecanla, soluksuz, bir çırpıda okuyuverdim. “İşte dünyayı başka bir evreye taşıyacak olanlara yeni bir ilham kaynağı” dediğim bu kitapla ekoloji hareketine ilk adımı da atmış oldum. Bookchin’in son derece mütevazı ve mücadele ile iç içe geçen öngörülerini eko-anarko bir sentezle somutlaştırması arayışçı kimliğime doğrudan bir etki yaptı diyebilirim. Bu nedenledir ki son 5 yıldır doğrudan ZAD (Zone A Defendre) ekoloji hareketinin içinde yer almaktayım.

Ekolojik yıkıma karşı “Başka bir dünya mümkün!” diyerek kendimce bir saf tuttum. Okudum, dinledim, izledim, araştırdım, tartıştım, gözlemledim ve nihayet deneyledim. İlk olarak 2011 yılında ispanya Madrid'de ve Katalan Barcelona'da (Place de Catalogne) "Öfkeliler"in başlattığı occupy hareketinde buldum kendimi. Sonrası kendiliğinden geldi. Fransa Sivens-Testet baraj projesine karşı direnenlerin ZAD imzasıyla sosyal medya üzerinden yaptıkları çağrı üzerine çizmelerimi, sırt çantamı ve yüreğimi alıp gittim ve onlara “Düşlerimle ve yüreğimle birlikte bu mücadelede ben de varım” diyerek ZAD Testet’deki baraj projesine karşı mücadeledeki yerimi aldım.

Şu sloganı ben de çok severim; “Başka Bir Hayat Mümkündür” diye. Sanırım senin için ZAD başka bir hayatın slogan olmaktan çıkması, hayatın kendisinin tam da başka bir şey olması anlamına geliyor?

Testet’deki ZAD kolektifini mücadele içinde tanımak benim için çok önemli bir deneyimdi ve daha sonraki ZAD NDdL, ZAD Keelbeek (Belçika), Hambach Forest (Almanya), S.O.S Halkidiki (Yunanistan), Kuzey Ormanları Savunması (İstanbul), HES ve Yeşil Yola Dur De (Samistal), Cerattepe Geçilmez (Artvin), Siyanürle Altına Hayır (Ordu-Fatsa), Bask Ülkesi İşgal Köyleri, Calais Alternatif Göçmen Kampı, Montpellier'de ve Ceven dağlarındaki işgal evleri, yine yakın bir zaman önce Bordo'daki "ev işgalcileri hareketi" ile ve "Su hakkı için kano ile Dünya su konseyine yolculuk" gibi birbirinden uzak, fakat birbiriyle doğrudan ilintili farklı mücadele alanlarındaki dayanışma yolculuklarıma da esin kaynağı oluşturdu.

Her şey yıllar önce Fransa’nın batısındaki Nantes şehri yakınlarında ikinci bir havaalanı inşa edilmesine karşı gelişen yerel direnişle başladı. Bu direniş sekiz yıl önce ZAD (Zone à Défendre veya “Savunma Bölgesi”) olarak bilinen otonom alanın kurulması ile taçlandı. ZAD o zamandan beridir zapturapt altına alınma tehdidi altında ve polisin alanı boşaltmak için birçok saldırısına maruz kaldı. Fransa çapında ve yurtdışından birey ve kolektiflerin desteği ile işgal bugüne kadar varlığı korudu.

Bu süreç en başından nasıl başlıyor?

Nantes’ta ikinci bir havaalanı inşa etme planları ilkin 1960 ortalarında gündeme geldi. Resmi makamlar ekonomiyi Paris merkezli olmaktan çıkarıp Fransa’nın diğer şehirlerine yaymak istiyorlardı. 1970’lerde bölge meclisi Nantes’ın kuzeyindeki Notre-Dames-des-Landes kasabasını havaalanının yapılacağı yer olarak belirledi. Bunun üzerine çiftçiler ve yerel üreticiler havaalanı inşaatına karşı direnmek için örgütlenmeye başladılar.

1980’lerin sonunda yüksek hızlı trenler için demiryolu ağı inşaatı, Nantes’ın kuzeyine havaalanı yapılması planını 1994’e kadar gündemden düşürdü. 1994’te ise hükümet, Paris’in iki havaalanı Roissy ve Orly’deki hava trafiğini azaltmak için projeyi yeniden gündeme getirdi.

2000’lerde Başbakan Lionel Jospin hükümeti, ekonomiyi desantralize etme ve Nantes’ı uluslararası bir merkeze dönüştürme planlarını tekrar gündeme getirdi. Siyasal elitler tarafından hem eyalet hem de bölgesel seviyede zorlandıktan sonra, proje “kamu yararı” gerekçesiyle 2008’de kabul edildi. İki yıl sonra, havaalanının inşası ve işletilmesi için çokuluslu Vinci şirketi seçildi.

2000’den başlayarak bilinçlendirme kampanyası örgütlemek ve bölgede eylemler yapmak için grup ve örgütlerden oluşan bir ağ oluşturuldu. 2009’da yerel aktivistler ve sakinler Fransız iklim eylemcileri kampını yöreye davet ettiler ve yüzlerce aktivist bölgeyi ziyaret etti. Yetkililer tarafından boş bırakılan binaları işgal ederek kendi yurtlarını ve barakalarını inşa ettiler.

Devam edecek…