Müjgan Yağmur / Demokrat Haber

İşyeri hekimi olarak çalışırken koronavirüse yakalanan ve hastalığı yenen doktor hastalık sürecinde yaşadıklarını, dikkat edilmesi gerekenleri ve önerilerini Demokrat Haber’e anlattı.

İnsanların zorunlu olmadıkça dışarı çıkmamalarını ve evde kalmayı sürdürmeleri gerektiğini ifade eden İ.Ö. bu hastalığın kesinlikle çok ciddiye alınması gerektiğini söyledi.

“Bizim tahminimizden çok daha agresif bir hastalık. Özellikle ben ve etrafımdaki bazı insanlar bu hastalığı çok kötü geçirdik” diyen İ.Ö. “Sosyal mesafeye, sosyal izolasyona maske kullanımına, el hijyenine çok dikkat edilmeli. Bir önemli kural da hastalıkla ilgili belirtiler görüldüğü anda bir sağlık kuruluşuna başvurulmalı. Geç tedaviye başlamak hastalığın çok hızlı ilerlemesine sebep olabiliyor” tavsiyelerinde bulundu.

18 Mart tarihinde hastalığın ilk belirtilerini hissetmeye başladığını söyleyen İ.Ö. tamamen iyileşip işe başlayabilmesinin bir ayı bulduğunu söyledi.

Hastaneye ilk başvurduğunda kendisine Covid-19 teşhisi konulmadığını ve zatürreyle ilgili bir tedavi düzenlendiğini ifade eden İ.Ö. şunları söyledi:

“Hastalık halsizlik ve nispeten kırgınlıkla başladı. Özellikle öğleden sonra artan bir kırgınlıktı. Ertesi gün halsizliğim daha da artınca bu durum beni şüphelendirdi. O dakikadan sonra evde kendimi tamamen izole ettim. Koronavirüs vakaları Türkiye’de de görülmeye başlamıştı. Sağlık personeli olarak yüksek risk altındaydık. Dolayısıyla izole etmek sonrası için de iyi bir karar oldu.

Genel durumum giderek kötüleşmeye başladı. Ateşim yükseldi. 20 Mart’ta özel bir hastaneye gittim. Tomografi çekildi ve koronavirüs enfeksiyonuna dair bazı tetkikler yapıldı. Burundan numune alınıp test yapıldı. Kan tahlillerinde anormal bir durum yoktu fakat akciğer tomografisinde buzlu cam görünümü varmış. Bunu daha sonra öğrendim.

Tetkiklerden sonra doktor arkadaş bunun bir korona olmadığını düşündü. İnfluenza’ya bağlı zatürre olduğuna karar verdi ve bununla ilgili ilaçlar verdi. Bu ilaçlar 7 günlük bir tedavi içindi. 5 gün kullandım fakat hiçbir düzelme emaresi göstermedi. Ateşim iyice yükselmeye başladı. 40-41 dereceleri zorluyordu. Çok ciddi eklem ağrılarım ve aşırı halsizliğim vardı.”

“İKİNCİ DEFA DA GRİP TEŞHİSİ KONULDU”

Durumunun giderek kötüleşmesi üzerine ikinci defa başka bir hastanenin acil polikliniğine başvuran İ.Ö. burada da kendisine korona teşhisi konulmadığını söyledi.

Kendisini muayene eden doktorun yine de enfeksiyon hastalıkları uzmanıyla görüşmesini tavsiye ettiğini belirten İ.Ö. şöyle devam etti:

“Aşırı halsizlik nedeniyle tekrar hastaneye gidemedim o gün. Bu süreçte evde tamamen izole oldum. İştahsızlık nedeniyle 4 günlük sürede 3 kilo verdim.

5. günde enfeksiyon hastalıkları uzmanıyla görüştüğümde antijen testi için numune aldı. Bunun kesinlikle bir koronavirüs enfeksiyonu olduğunu söyledi. İlaçlarımı ona göre düzenledi.

EVDE TAMAMEN İZOLE BİR YAŞAM

O dakikadan sonra kendimi biraz daha izole ettim. Bir odadaydım ve sadece eşim çok kısa süreli girip çıkıyordu ve her seferinde maske takıyordu. Kullandığımız lavaboları ve tuvaletleri ayırdık. Yemeği sadece kendi odamda yiyordum. Eşim odanın kapısındaki masaya yemeği bırakıyordu ben oradan alıp kendim yiyordum. Sonra da eşim alıp içeri götürüyordu.

Sık sık odayı havalandırıyorduk. Bende ciddi bir nefes darlığı olmadığı için hastaneye yatırma gereği duymadılar. Fakat ateş, halsizlik ve eklem ağrılarına bir de aşırı terleme eklendi, gecede 3-4 defa üzerimi değiştirdiğim zamanlar oldu.

Toplam 10 gün ilaç kullandım. İkinci tedavi bittikten sonra yavaş yavaş iyileşmeye başladım. Önce terleme ardından halsizlik azaldı. Öksürük de giderek azalmaya başladı.”

İlk teşhis konulduktan sonraki 14. günde hastaneye yeniden gittiğini ve antijen için numune alındığını ifade eden İ.Ö. “İlçe sağlık müdürlüğünden gelen görevliler de eşim, çocuğum ve kayınvalidemden antijen için numune aldı. Hepsinin sonucu negatif çıktığında evdeki izolasyonu kaldırdık. Fakat halsizliğim devam ediyordu. Benim tekrar normal hayata dönüşüm yaklaşık 1 ayı aldı” diye konuştu.

“TEST SAYISI DÜŞÜRÜLMEMELİ”

Hastalık belirtisi olanların taranmasının çok önemli olduğunu ifade eden İ.Ö. alınan önlemlerle ilgili de şöyle konuştu: “Türkiye’de alınan önlemler nispeten yeterli. Hastalığın hızını durdurmak için yeterli mi derseniz bence çok çok hızlı bir şekilde cevap alamayacağız. Uygun sürede sokağa çıkma yasağı ve semptomu olanların taranması hastalığın kontrolü açısından çok önemli”.

İ.Ö. tarama amaçlı da test yapılması gerektiğini kaydetti ve şöyle devam etti: “Yapılan test sayısı düşürülmemeli. Gerekiyorsa tarama amaçlı test yapılmalı. Özellikle sahadaki temaslı takibinin çok iyi yapılması gerekiyor. Bu temaslı takibi yapılırken gerekirse geçmişe yönelik o kişinin temaslı olabileceği insanlar da taranmalı. Onlarla ilgili gerekli önlemler alınmalı.

Yaşlı ve kronik hastalığı olan hastalarda çok daha agresif seyrediyor ama bu virüs bir anda iyi giderken, ev karantinasındayken kişinin aniden kötüleşmesine neden olup yoğun bakımlık hale getirebiliyor. Bazı hastalarda testler uzun süre negatif çıkmayabiliyor. Değişik sağlık sorunlarına sebep olabiliyor.”

“TAHMİNİMİZDEN ÇOK DAHA AGRESİF BİR HASTALIK”

Aşı veya etkin tedavi bulunana kadar tedbirlere devam edilmesi gerektiğini belirten İ.Ö. “Hala virüsle ilgili çok net bilgiler yok. Dolayısıyla bu hastalığı küçümsememek gerekiyor. Bizim tahminimizden çok daha agresif bir hastalık. Özellikle ben ve etrafımdaki bazı insanlar bu hastalığı çok kötü geçirdik. İnsanlar tedbirleri aşısı veya etkin tedavisi bulunana kadar hiçbir şekilde elden bırakmamalı” diyor.

Zorunlu olmadıkça dışarı çıkılmaması gerektiğini de ifade eden İ.Ö şu tavsiyelerde bulundu: “Hekim olarak ilk tavsiyem ihtiyaç duyulmadığı sürece insanların evlerinden çıkmamaları ve herhangi biriyle temas halinde olmamaları. Ama dışarıya çıkmak zorundaysalar maske takmalılar ve sosyal mesafeye kesinlikle çok dikkat edilmeli.

Hastalık gösterdi ki virüs çok çabuk bulaşıyor. O yüzden mümkün mertebe evde kalmak gerekir. Dışarı çıkıp gelenlerin de eve girdiklerinde önce mutlaka kişisel hijyenlerini sağlamaları, kıyafetlerini ayrı bir ortamda değiştirmeleri gerekir.

ERKEN TEDAVİYE DİKKAT

Belli bir kesimde bu hastalık hiçbir belirti vermeden geçirilebiliyor. En tehlikeli grup bu. Hasta olduğunu anlamadan diğer kişilere bulaştırıyor. Dolayısıyla herkes maske taktığında bulaş ortalaması yüzde 1.5 seviyesine düşüyor.

Hasta olup olmadığına bakmaksızın maske takılmalı ve el hijyenine dikkat edilmeli.

Sosyal mesafeye, sosyal izolasyona, beslenmeye ve dinlenmeye çok dikkat edilmeli.

Bir önemli kural da hastalıkla ilgili belirtiler görüldüğü anda bir sağlık kuruluşuna başvurulmalı. Geç tedaviye başlamak hastalığın çok hızlı ilerlemesine sebep olabiliyor.”