Mehmet Göcekli / Demokrat Haber

Aydan Çelik, 10 parmağında 10 marifet olan ‘nevi şahsına münhasır’ bir insandır. Biz onun şimdilik yazar, çizer ve bisikletsever yönünü ele alacağız. Çünkü kendisi bu özellikleriyle insanın köpeği ısırması cinsinden bir vakanın öznesi olmuştur. Kitaba ve bisiklete ilginin pek yüksek olmadığı Türkiye gibi bir ülkede bisiklet üzerine yazı ve çizilerini biraraya getirdiği ‘Bi Tur Versene’ adlı kitabı 2 ayda 2. baskıyı yapmıştır. Bu durumda konuyu biraz irdelemek de bize farz olmuştur…

Merhaba Aydan… Önce tebrik ederiz… Bir bisiklet kitabının 2 ayda 2 baskı yapması hayra alamet midir sence?

Bilmem. Ama severim alamet kelimesini... Hatta kitabın 22. Sayfasında yer alan 350 başlıklı yazı Nazım Hikmet'in “Çok Alametler Belirdi” şiiriyle biter. “Ya yıldızlara hayat götüreceğiz, ya da dünyamıza inecek ölüm...”

Bir bisiklet kitabının bu kadar yoğun ilgi görmesi şaşırtıcı olduğu kadar değil de. Zira Türkiye her anlamda şaşırtıcı bir yer. Şaşırmayana şaşarım:)

Kitabın ilgi görmesinden doğal olarak çok mutluyum. Ama beni en çok sevindiren şey memleketin kenarında kıyısındaki yerlerden kitaba gösterilen ilgi. Diyarbakır'dan Samsun'a, Kırşehir'den Lüleburgaz'a kadar birçok yerden mesajlar alıyorum ve sevinç duyuyorum.

İstanbul’da yaşamak insanı ister istemez biraz obur ve şımarık yapıyor. Evet bu şehirde yaşamak çok zor, ama diğer taraftan elini attığın her yerde -nisbi olarak- istediğini elde etmek gibi bir durumumuz var. Ama örneğin Merzifon’da bisiklete binen insanlar, uzaydan gelmiş meczup muamelesini bizden çok daha yoğun yaşıyor. O insanlara dokunmak çok değerli görünüyor. Küçük yerlerde yaşayan aydın karakterli insanların yalnızlığı vardır ya o hesap…

İlk baskı da 1500 adet basılmıştı. Türkiye standartlarına göre oldukça iyi bir rakam. Çok ünlü birçok yayınevinin bir seferde 500-1000 adet baskı yaptığını biliyoruz. Türkiye’nin kafasını karıştırmak isteyen dış mihraklar kitaptan toplu alım yapmış olmasın?

Yine sondan başlayayım... Dış mihraklar İhtimal dahilinde olabilir. Ama endişelenecek bir durum yok. Karışık kafa iyidir. Şaka bir yana yayınevi konusunda şanslı biriyim. Kitaba inandılar ve arkasında durdular. Sonuçtan onlar da çok memnunlar.

Bir de boyutu büyük, 1. Hamur ve sayfalarında renkli çizimler olduğu için maliyeti yüksek bir kitap. Ama fiyatı maliyete göre oldukça ucuz tutulmuş. Ticari kaygılarla bu tür maliyetli kitapları basmaktan çekinen, basarsa da yüksek fiyatlar koyan yayınevlerini bildiğimizden söylüyorum bunları. Kitabın yayınevi de takdiri hak ediyor sanırım. Masraflı diye kitabı basmak istemeyen yayınevleri oldu mu?

Dediğim gibi Optimist'le çalışıyor olmaktan çok memnunum. Yayınevleri, Allah korusun değil kitap yazmak, insanı okumaktan bile soğutabilir:) Bu anlamda şanslıyım.

Optimist’le yollarımız kesişmeden önce bu kitap ismi lazım değil, şöhretli bir iki yayınevinde değerlendirildi. Epeyce de beğenildi. Ama dediğin gibi hem maliyetli bir kitap olması, hem de elimizde patlar mı korkusu onları kararsız bıraktı. O sıralarda Bahçeşehir Üniverstesi’nin düzenlediği bir yeşil etkinlikte Optimist’ten çıkan EKO IQ dergisinin yayın yönetmeni Barış Doğru ile tanıştım. Barış kitabı memnuniyetle basabileceklerini söyledi. Özetle ‘Bi Tur Versene’ böyle yola çıktı. Ben de senin gibi düşünüyorum. Maliyetine göre etiket fiyatı makul.

Kitap ilk çıktıktan sonra çok sayıda tanıtım yazısı çıktı, radyolara, televizyonlara davet edildin, her yerde imza günleri düzenlendi...

Bu söyleşiyi yaptığımız an itibarıyla imza günleri ve söyleşiler devam ediyor. İstanbul'da üç imza günü oldu. 2 Mart'ta CNR’da açılacak Bisiklet Fuarı’nda bir tane daha olacak. Ankara'da ve Bursa'da oldu. Sırada İzmir, Eskişehir, Antalya vd. var. Program yoğun anlayacağın…

Doğrusu kendimi biraz da mahcup hissediyorum. Bir masanın başına oturup, kuyrukta bekleyen insanlara kitap imzalamanın hiyerarşisi bana göre değilmişJ

“ARABA SAHİBİ OLMAK GAZI KAÇMIŞ KOLA İÇMEK GİBİ”

Bisiklet ile otomobil arasındaki uzlaşmaz çelişkide tablo kimin lehine gelişir, ya da gelişmeli?

Uzlaşmaz çelişki ikilisi benim ilk gençliğimin anahtar kavramlarımdan biriydi. Otomobil ile bisiklet arasındaki mücadele bu kavramla mı ifade edilir bilemiyorum ama, şunu biliyorum: Otomobil ile bisiklet arasında fıtraten bir farklılık var elbette. Hem fiziki olarak hem de duygu olarak kapladıkları alan çok farklı. Biri “güç” diğeri “hak ve eşdeğerlilik” gibi iki ayrı paradigmanın üstünde oturuyor. Bir de bizim gibi olgunlaşmasını henüz tamamlamamış toplumlarda otomobil halen bir statü sembolü. Amerikayı bilmem ama, Avrupa ülkelerinde bizdeki gibi bir lüks araba merakı yok. Fikret Kızılok’un vaktinde dediği gibi “içinde bir şey olmayan dışına bir şey alıyor”. Ama bu durum aşılıyor da bir taraftan sanki. Araba sahibi olmak gazı kaçmış kola içmek gibi.

“Ekonomiye katkı olsun” diye zaman zaman otomobil vergileri düşürülüyor. Peki “gezegene katkı olsun” diye bisiklet vergileri neden düşük tutulmuyor sence? Sorunumuz yine ‘idrak’ mi?

Aynen öyle… Bu tam anlamıyla bir zihniyet problemi.

“EDEBİYAT, BİSİKLETİN MÜTEMMİM CÜZÜDÜR”

Bir yazar-çizer ve bisiklet sever olarak, epey bisiklet yazı ve çizisi biriktirmişsin. Bu kitap senin kesişme kümen olmuş sanki. Oldukça keyifli, ilginç anekdotlar olan bir kitap...

Bu kitaba giren yazı ve çizimlerden daha fazlası çekmecede duruyor. Malum ömür bitiyor, yol bitmiyor.. Kitaplar da buna dahil..

Biliyorsun Nasreddin Hoca ile Aziz Nesin’i bir tandeme bindirdim. Aslında Aziz Nesin bisiklete binmeyi bilmezmiş. Bunu oğlu Ali Nesin ile mektuplaşmalarından öğrendim.

Ali Nesin Amerika’dan babasına yazdığı mektupta: “...Nisan başında Türkiye’ye gelip bir ay kadar kalacağım. Sonra, kulaklarınızı iyi açın, şaka değil gayet ciddi söylüyorum, bisikletle Paris’e gideceğim...” diye yazmış.

Aziz Nesin ise: “Bisikletle İstanbul’dan Paris’e gitmek düşüncene bayıldım. Annen önce köpürdü, kıyameti kopardı. Neyse sana esprili bir cevap yazmış. Ben de bisiklete biner birlikte gideriz demiş... Ne yazık ki bisiklete binmesini bilmediğim için, ben sizin bu turunuza katılamam...”

Büyük usta belli ki artık yaşının bisiklet için geçtiğini düşünmüş. Oysa “70 Yaşım Merhaba”yı yazan aynı Aziz Nesin, o kadar genç, o kadar yapacak şeyi çok olan bir adam ki… Sadece, bisiklet konusunda birinin ona Tolstoy’u hatırlatması lazımmış. Zira Tolstoy bisiklete binmeyi 67 yaşında öğrenmiş. Ve Tolstoy’un bisikleti diye bir mefhum ve aynı adı taşıyan bir kitap dahi var. Mefhumun ana fikri: “Asla çok geç değil” diye özetlenebilir.

Edebiyat, bisikletin mütemmim cüzüdür dersem nalıncı keseri mi olmuş olurum? Olayım… Ne kaybederim:)

Bİ TUR VERSENE

Bisiklet Yazıları / Çizileri 

Aydan Çelik

Optimist Yayınları, 152 sf

Yayına Hazırlayan: Utku Umut Bulsun

Görsel Yönetmen: Murat Celep

Tasarım ve Uygulama: Ömer Durmaz

Baskıya Hazırlayan: Nermin Uçar Vatan

Düzelti: Mine Şirin