2015'e damgasını vuran Türkiye genel seçimleri oldu. Genel seçimler öncesinde birçok kesim büyük bir azimle seçim çalışması yürüttü. Üstelik AKP'nin tüm provokasyonlarına rağmen.. HDP'ye yapılan yoğun saldırılar öncesinde AKP'nin böyle bir hazırlık içerisinde olduğunu az çok hepimiz tahmin ettik. Erdoğan'ın ''400 vekil verin bu iş huzur içinde çözülsün'' demesiyle birlikte HDP; 'Seni başkan yaptırmayacağız!' diyerek, Erdoğan'a karşı olan muhalefetini güçlendirdi. HDP'nin muhalefetini güçlendiren bu seçim kampanyası, başta Erdoğan olmak üzere AKP hükümetini çileden çıkardı. HDP'ye olan öfkesini süreçten çıkarmaya çalışan Erdoğan, barış sürecini de böylelikle askıya almış oldu.

KÜRT SORUNU YOKTUR!

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Balıkesir'de yaptığı konuşmada, ülkede Kürt sorunu olmadığını savunarak, şu ifadeleri kullandı: Şimdi varsa bakıyorsun, Kürt sorunu. Kardeşim ne Kürt sorunu ya. Neyin eksik senin... Ne istiyorsun daha ne istiyorsun? Allah aşkına bizden farklı neyiniz var, her şeye sahipsiniz."

Kürtlerin değil ama, devletin Kürtlerle bir sorunu olduğu kesin. Kendi iktidarlarını sürdürmek isteyenler, Kürtler üzerinden kaos çıkarmak isteyenlerle aynı kişilerdir. Roboski'nin, cumartesi annelerinin ve daha nice Kürt anasının gözünün yaşı kurumamışken bu söylemler kaos planından başka bir şey değildir. Sadece Kürt analarının da değil! Uzun yıllardır süre gelen bu savaşta her iki tarafında yaraları henüz kapanmış değil. Şimdi bu “süreci biz başlattık” diye nutuk atanlara bu söylemler yakışıyor mu? Emin olun ki süreci siz başlatmış olsanız, şuan büyük bir savaş içerisindeydik. Süreci başlatanlar, bugün tüm provokasyonlara rağmen, hala sükunet çağrısında bulunanlardır. Kimi kastettiğimi anlayan anlıyordur.

Diyadin'den başlayan provokasyonlar, Diyarbakır'da devam ediyor. Tendürek Dağı’nda HPG’lilerin bulunduğu noktaya dönük operasyona çıkan askerler ve HPG arasında çıkan çatışmayı hatırlarsınız. Bir çatışmasızlık kararı varken, seçimlere yakın bir zamanda böyle bir operasyonun gerçekleşmesi hepimizin aklında soru işareti bıraktı. Çatışma sonrasında 5 PKK'linin ve 4 askerin yaralanmasıyla birlikte provokasyon ortamı yaratmaya çalışanlara rağmen, halk büyük bir sükunet ile provokasyonların önüne geçti. İHD’nin 23 Mart - 6 Haziran 2015 tarihleri arasında siyasi partilere yönelik hak ihlaller ile ilgili yayınladığı raporda: 'Seçim sürecinde partilerin seçim bürolarına, araçlarına, adaylarına, çalışanlarına yönelik baskın, saldırı, tehdit ve polis baskınları sonucu 196 saldırı gerçekleşmiş, bunun 176’sı HDP’ye, 12’si AKP’ye, 6’sı CHP’ye, 2’si MHP’ye olmuş. Bu saldırılardan HDP’ye yapılan 176 saldırının 7’si silahlı, 5’i bombalı, 4’ü kundaklama biçiminde gerçekleşmiş ve 6 kişi yaşamını yitirmiş, 516 kişi yaralanmıştır. 33 HDP’li işkence ve kötü muameleye uğradığını belirtmiştir. Seçim çalışmaları nedeni ile 185 HDP’li gözaltına alınmış, bunlardan 8’i tutuklanmıştır. HDP’ye yapılan 176 değişik saldırı sonucu sadece 5 kişi gözaltına alınmıştır. AKP’ye yapılan 12 saldırıdan 4’ü silahlı, 1’i ses bombalı 1’i kundaklama biçiminde gerçekleşmiştir. CHP’ye yapılan 6 saldırıdan 1’i silahlı olarak gerçekleşmiş, MHP’ye yapılan 2 saldırıdan 1’i silahlı olarak gerçekleşmiştir.

Demokrasinin güçlü olduğu yerlerde şenlik tarzında geçen seçim çalışmaları, ülkemizde hala şiddetle sarmalında yapılmaya devam ediyor. Bunda siyasilerin kullandığı dil de çok önemli. Siyasetten uzak ve tarafsız bir Cumhurbaşkanı olması gerekirken, ülkemizde iktidardaki AKP’nin seçim çalışmalarını sayın Cumhur-başbakanımız yürüttü. Üstelik kirli bir nefret diliyle; Kürtleri, Alevileri, Lgbti'leri, Ezidileri, demokratları, solcuları, gazetecileri, vb. sayamadığım birçok kesimi hedef noktası haline getirdi. Halk, birbirini diri diri yakacak ve satırlarla birbirine saldıracak kadar kutuplaştırıldı. Çünkü Cumhurbaşbakanı’nın istediği başkanlık sistemi gelmeyecek ve AKP'nin oylarında ciddi bir düşüş olacaktı. Bu sebeple kaos ortamından faydalanarak seçimlerde kendine aslan payı almaya çalışan AKP son kozunu da Diyarbakır'da yapılan patlama ile oynadı.

Birçok kişinin hayatını kaybettiği ve yaralandığı katliamda Akp, Kürtlerden önemli bir tepki daha aldı.

7 Haziran Pazar günü birçok kesimin sandık başında görev aldığı ve katılan seçmen sayısının arttığını Erdoğan kendisi de fark etti. 'Milli iradeye sahip çıkmak için milletimiz sandık başında' diye yorumlayan Erdoğan'ın fark edemediği bir şey vardı: Halkın Akp'den usandığı noktasıydı.

Halkın seçimlere ilgi göstermesinin esas sebeplerinden biri buydu. Diyarbakır'daki bombalamada yaralananlar dahi sandık başına oy kullanmaya gittiler. Seçim günü birçok yerde provokasyon için didinen AKP başarılı olamadı ve sandıktan çıkan yenilgiyle yüzleşti..

2015 genel seçimlerinde tüm sükunetini koruyan ve şeffaf muhalefet yürüten HDP ise oylarını arttırarak, meclis sıralarında yerini aldı. Seçim sonrası büyük bir sessizlik içerisine giren AKP ve cumhurbaşbakanımız Tayyip Erdoğan'ın bu sessizliği bizi korkutuyor. 2 gündür Diyarbakır'da planlanmış büyük bir provokasyondan söz ediliyor. Hüda-Par ve HDP'liler karşı karşıya getirilmek isteniyor.

Sokaklarda elinde uzun namlulu silahlarla dolaşan kimliği belirsiz kişiler dolanıyor. İşlenen cinayetleri ve ev baskınlarını da eklersek, bu tablo bize 80'leri hatırlatıyor!

HDP'nin ve halkın büyük bir sükunetle bu oyunlara gelmemesi gerekiyor. Sandıktan yenilgiyle çıkanlara, kaos ortamından nemalanmak isteyenlere verilecek en güzel cevap provokasyonları bertaraf etmek olacak.

Yıllardır %52 ile halk üzerinde ego tatmini yapanlar, bu sonuçlar karşısında halkın iradesine saygı göstermek zorundalar. Şimdi cumhur-başbakanımıza sormak gerekir; Eli silahlı, plakasız araçlarla şehrin içinde halka terör estiren kişiler kim?