Merkezinde Gülen cemaatinin olduğu yönünde güçlü kanıtlar olan korkunç darbe girişimi başarısız olsa da, zaten epeydir askıda olan Türkiye demokrasisine çok büyük bir darbe daha vurdu.

Yüzlerce sivil, darbeciler tarafından acımasızca öldürüldü. Tıpkı, Kürt illerinde sokağa çıkma yasakları boyunca acımasızca öldürülen yüzlerce sivil gibi..

Darbe başarılı olsaydı, idam, işkence, sıkıyönetim getirecekti...

Başarılı olamadı, fakat sokaklar “idam isteriz” diye höyküren, işkenceyi meşru gören, “darbe karşıtları” ile doldu, işkence fotoğrafları ve videoları yandaş medya tarafından servis edildi ve gözaltı süresinin 30 güne çıkarıldığı olağanüstü hal ilan edildi.

Askeri darbe muhtemelen bir cadı avı başlatacaktı, başarısız oldu ve darbecilerle mücadele etmek için çıkarıldığı iddia edilen OHAL fırsatçılığı ile başka bir cadı avı başlatıldı. Herhangi bir cemaat ile ilgisi olmayan  KESK üyeleri, tiyatrocular, Hopalı muhalif gençler tutuklandı. Marksist bir tarihçi olan Candan Badem, inanılmaz bir biçimde FETÖ soruşturması kapsamında gözaltına alınıp ancak adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Barış için imza veren Anadolu Üniversitesi akademisyenleri utanmazca açığa alındı.

Sokaklarda “demokrasi nöbeti” tuttuğu iddia edilen gruptan bazılarının ilk işi Ankara'da IŞİD'li canilerin öldürdüğü insanlarımızın anısına dikilen anıtı tahrip etmek oldu. Yine bu “demokrasi nöbetçileri”nden bazıları giyimini beğenmediği Evrensel çalışanına “neden açık giyindin, darbeci” diye saldırdı, Fransız sandıkları Yozgatlı bir gence bayrağı almadığı gerekçesi ile işkence etti. İşkenceye maruz kalan gencin söyledikleri ürkütücüydü: “Aklıma Ali İsmail Korkmaz geldi”.

Alevi mahallerine saldırı girişimleri oldu, yandaş medyanın bazı pespaye tetikçileri –yıllarca cemaat ile birlikte Alevi düşmanlığı yapmamışlar gibi– Alevileri, Türk-İslam sentezci Sünni bir cemaatin merkezinde olduğu bir darbe ile ilişkilendirmeye çalışan çok tehlikeli haberler yaptı...

Bütün bu yaşananları Ahmet Şık veciz bir biçimde ifade etti: “Darbe engellendi, cunta iktidarda...”

DEVLETİ EL ELE YENİDEN YAPILANDIRDILAR 

Cemaat ve AKP, koalisyon yaptıkları sürece ülkeye ve demokrasisine çok büyük zararlar verdi. Liyakatı ortadan kaldırarak, devleti tamamen mezhepçi bir zihniyetle, el ele yeniden yapılandırdılar.  

Erdoğan da, Gülen cemaati de, Alevi düşmanı Necip Fazıl zihniyetinden beslenen Türk-İslam sentezciler olarak referandum sürecinde birlikte Alevi düşmanlığını kışkırttılar. ( radikal.com.tr/radikal2/referandum-ve-alevifobi-1022116/  , demokrathaber.org/once-necip-fazilin-sozleri-ile-hesaplassinlar-makale,3306.html  )

Yargıdaki ve ordudaki Alevi cuntası safsataları ile mezhepçilik yaptılar. Suriye krizinde yine aynı mezhep taassubu ile beraber hareket ettiler. O zamanlar cemaati eleştirmek adeta suçtu. Cemaat diyenler bile yaftalanıyor, neden hizmet hareketi demiyorsunuz diye saldırıya uğruyordu. Cemaati eleştirenler İslamofobik olmakla suçlanıyordu. Üstelik, sadece AKP-Cemaat koalisyonunun tetikçileri tarafından değil...

Cemaat, KCK operasyonları adı altında binlerce Kürt siyasetçiyi hapse atarken, AKP'nin de, Erdoğan'ın da sesi çıkmadı.
16 Haziran 2013 Gezi gecesi Erdoğan Türkçe olimpiyatları kapanışında cemaate şöyle övgüler düzüyordu: “3 haftadır Türkiye'de birbirinden taban tabana zıt iki fotoğraf var. Bir tarafta taş vardı sapan vardı molotof kokteyli vardı. Diğer tarafta Türkçe vardı Türkü vardı Şiir vardı.”

Gülen de, Gezi isyanı başladığında Gezi'nin özgürlükçü gençlerine tıpkı Erdoğan gibi yaklaşıyordu: “Beyinleri onların elden geçirilmezse, nöronlarına onların yeni bir adab u erkan talim edilmezse, bu azgınlıklar devam eder.”

Üstelik de Gezi'nin özgürlük, eşitlik, kardeşlik ruhuna karşı bu milliyetçi muhafazakar ittifak, meşhur MİT krizinden sonraydı. Bu hiçbir etik değere dayanmayan mezhepçi ittifak 17-25 Aralık'a kadar sürdü... İttifak ile ülkeye verdikleri zarardan sonra, ayrı ayrı da ülkeye verdikleri zarar devam etti. Erdoğan ve onun emrindeki AKP, çözüm sürecini rafa kaldırarak, askere, polise dokunulmazlık sağlayarak ve ifade özgürlüğünü ayaklar altına alınarak Türkiye demokrasisini  de ayaklar altına aldı. Dahası bugün gördük ki, dokunulmazlık verdikleri darbecilerin bazıları Kürt illerinde yaşanan vahşetlerin arkasındaydı...     

ERDOĞAN'IN BÜYÜK BİR ÖZÜR BORCU VAR

Bu korkunç darbe girişimi şunu çok net gösterdi: Devlet, istihbaratçısı ile, savcısı ile, polisi ile Facebook'da Twitter'da Erdoğan'ı eleştirenlerle uğraşmaya, demokratik muhalefeti susturmaya, barış isteyen akademisyenleri soruşturarak rahatsız ve huzursuz etmeye ayırdığı zamanı, darbe planlayan darbecileri takip etmeye ayırsaydı, belki bu darbe girişimi önceden önlenebilirdi.

Çocuklarına oyuncak tabanca bile almayacak kadar şiddet karşıtı barış imzacılarına hayatı zehir edeceklerine, elindeki gerçek silahlar ile darbe planlayanları, şiddete ve teröre tapan barbar IŞİD yanlılarını takip etselerdi, belki yaşanan katliamlar engellenirdi.

Erdoğan'ın da, savcıların da barış imzacısı akademisyenlere büyük bir özür borcu var. “Bu suça ortak olmayacağız” metninde söylenen her şeyin doğru olduğu geçen zaman içerisinde ortaya çıktı, üstelik de o suçların bazılarının arkasında bizzat darbecilerin olduğu açığa çıktı.

Bugün anlaşılıyor ki Erdoğan, o metni imzalayan bizlere hakaret ederek suç işlerken, esasında farkında olmadan kendisine ileride darbe girişiminde bulunacak olan bazı darbecileri de savunuyormuş.

Eğer siz ülkenizdeki sorunları demokratikleşme ile çözme yerine, askeri, polisi yaptığı hak ihlalleri nedeniyle hesap vermeyeceği sınırsız yetkilerle ve dokunulmazlık zırhı ile donatarak çözmeye çalışırsanız, o dokunulmazlık kudreti er ya da geç size yönelik bir darbe olarak geri dönecektir. Bugün darbe karşıtlığının turnusolu çok nettir: Demokratikleşmeyi ve çözüm sürecinin yeniden başlamasını savunmak. Bunları savunmayanın darbe karşıtlığı samimi değildir, inandırıcı değildir.

Bugün cadı avı ile hukuğu çiğneyenler, muhalifleri OHAL fırsatçılığı ile FETÖ çuvalına sokmaya çalışanlar, FETÖ dedikleri örgütün de bir zamanlar savcıları, hakimleri, polisleri ile cadı avı yaptığı kudretli zamanları olduğunu unutmasın. Hukuk, adalet bir gün herkese lazım olacaktır...