Meydanlarda yoruldum. Üryan gördün beni, gerçi fazlaca giyinikti yalnızlığım. Derin bir melal oldu yurdum, ocağım. Bilmem, ben niye gelmiştim huzura. Her taraf bir sirk yeri gibiyken, kenar saksısı gibi dürüldüğüm kaldığım yerden hareket etmeye yeltendiğimde, her zaman susmak için başka bir neden bulunurdu. Kuzgunlar çöreklenir otururdu kafamın ortasına, orada sisler ve puslar içinde gerçekleşmemiş daha ne hayaller dururdu.

Gri tonlarım yoktu benim. Sen tek beyazımsın, ben tek siyahım. Yanımdayken siniyorum, uzağında esinleniyorum. Firara mecbur eden o büyük ruhun, tek başına bir kralın ilk arzusu, son umudu. Cellâdımsın, yudum yudum, uyku tutmaz ay doğana dek, ne zamandır duruyorum, astığın yerden al beni... Bir göz süzmenden düştü döküldü, süzülen, ironik kelimelerinle ezilen, kızgın küllerinle sevinen, psişik yellerinle savrulan.

Karayelim, poyrazım ve imbatım. Yağmur damlam ve sağanağım. En iyi yolculuğum ve en kötü savaşım. Herkesin kendi cehennemi varken, ben seninkinde yaşıyorum. Böyleyken, Araf’ı aramıyorum, cenneti bile özlemiyorum. Kaleni kuşattım ama fethedemedim, geri çekiliyorum. Büyük sultanlar da bazı bozgunlar tadar...