Ne zaman kritik bir sürece girsek hele hele iktidar odaklarının suçlarının kristalize olduğu, Soma katliamı, Lice katliamı gibi sosyal olayların gündeme oturduğu sırada bayrak krizleri yaşatılır.

Bayrak tehlikeli bir imgedir. Faşizm, şovenizm, her türlü milliyetçilik hep bayraktan medet umar.

Oyun yazarı Sinc Lair Levis'e atfedilen, bazı kaynaklarda da büyük bunalım döneminin totaliter politikacısı Hevey Longa’a atfedilen; “faşizm Amerika’ya geldiğinde Amerikan bayrağıyla sarılı olarak gelecektir” sözü boşuna söylenmemiştir.

Bayrak insan nesnelliğinin, ulus nesnelliğinin etno-kültürel hayvani bir imgesidir. Hâlbuki insan nesnelliğini gerileterek öznelleşmeli, hayvanlıktan kurtulmalıdır. Bu ulus için de geçerlidir. Ulusların ulusluktan kurtulması insani bir toplum olması, etno-kültürel nesne özelliklerinden arınmasıyla mümkündür.

Hiçbir ulus özel ve övgüye layık değildir çünkü iradi değildir. Özne ürünü değildir, tesadüfî belirlenmişliktir.

Bir insanın Kürt, Rum, Türk, Yahudi, Rus olmasının kendi iradesi dışında olması gibi. O halde bu gayri iradi nesnesel dıştan belirlenmişliği abartmak niye?

Muhteşem Tolstoy boşuna mı söyledi; “vatanseverlik katillerin eğitimidir, ideolojisidir” diye.

Hey TKP sen hala vatanseverlik kavramını fetişleştirerek, İşçi Partisi şövenistleriyle flört ediyorsun.

Bayrak konusuna tekrar dönelim. Son yirmi-yirmi beş yılda Amerika’da bir kişi bayrağı iç çamaşırı yaptı ve ceza aldı. Federal mahkeme bu cezayı bozdu. İfade özgürlüğünün göreli, değişik bir anlatımı diye.

Hükümet ve muhalefet kriz geçiriyor. O çocuk niye vurulmadı diye. O çocuk samimi mi, provokatör mü? Provokatör olasılığı güçlü gözüküyor. Ama ne olursa olsun; bayrak mı önemli insan mı, hele hele insanlık mı? Ortaokuldayken insan mı yoksa insanlık mı konulu tartışmalı bir yarışmada ‘insanlık önemli’ tezini savunarak yarışı kazanmıştık. O çocukluk yıllarımızda meşhur Erich Maria Remarquie’nin ‘insanları seveceksin’ romanı hayli popülerdi. Biz felsefi açıdan her zaman ilkesel ve etik bir değer olarak insanlığı sevmenin daha önemli olduğuna inandık.

EN BAYRAK DELİLERİ

Yine bayrak konusuna gelelim. Dünyanın en bayrak delileri Sırplar, Hırvatlar, Boşnaklar ve Türklerdir. İsviçre’de de her kantonun ayrı bayrağı vardır. Cenevre’den Zürich’e trenle her gidişimde irili ufaklı Kanton bayraklarına bakarak gülerim. Orada artık bir eğlence aracına dönüşmüştür. Çağımız ulus devletlerin toplumlar tarihinin mezarlığına gömülme çağı, final çağıdır. Nasıl devletler din kimliğinden büyük oranda kurtulmuşsa, artık etnik kökenden de yirmi-elli yıllık süreçte kurtulacaktır. Ve bu saçma sapan bayrak krizleri son bulacaktır.

Her türlü etnik ve ideolojik simgeler, bayraklar anlamsız ve insan haklarına aykırıdır. Kuşkusuz ezilen uluslar aç oldukları için bir dönem daha kendi sembollerini yudumlamalıdır. Mesela şimdi Kürdistan’da Kürt bayrağı olsa ne zararı var. Karadeniz’de Pontus-Rum bayrağı olsa ne zararı var. Doyum sağlanınca zaten işlevi biter. Fakat insan hakları açısından illa bir bayrak savunulacaksa bu barışın sembolü olan beyaz bayraktır.

ÇOCUKLAR VE SAVAŞ

İnsan hakları savunuculuğu netamelidir. Dosta da düşmana da yaranamazsınız. Zaten öyle de olmalı. Örneğin çocukları dağa giden ailelerin konusu. İnsancıl hukuk olan Cenevre savaş hukuku sözleşmeleri ek bir ve ek ikinci protokolde, çocukların silah altına alınması yasaklanmaktadır.

Bu yasak ayrıca ‘Çocuk haklarına dair Sözleşme’de, ‘Afrika Çocuk Hakları ve Sağlığı Şartı’nda ve ‘Çocuk İşçiliğinin En Kötü Biçimlerine Dair Sözleşme’de yer alır.

Uluslararası Ceza Mahkemesi statüsü uyarınca silahlı kuvvetlere veya gruplara çocukların yazdırılması veya silah altına alınması, hem uluslararası hem de iç çatışmalarda savaş suçu teşkil eder. Uluslararası Kızıl Haçın 1986 ve 1995 yıllarında aldığı kararlar da bu yöndedir.

Çocuk Haklarına Dair Sözleşmeye ekli ‘Çocukların silahlı çatışmalara karışmalarına dair ihtiyari Protokol’ uyarınca hiçbir koşulda ne devletlerin ne de silahlı grupların 18 yaşın altındaki çocukları silah altına almamaları gerektiği temel bir kural olarak vurgulanır.

PKK İHTİYARİ PROTOKOLÜ TANIMIŞTI

BM Genel Sekreterliği bir adım ötesine giderek devletlerin askerlik yaşını tercihen 21 yaşından aşağı çekmemesini ister. PKK 2013’te ihtiyati protokolü tanıdığını ilan etmişti. O halde çocukları savaş bölgesine, askeri bölgeye almaması gerekir. Dolayısıyla ‘Biz onları savaşa sokmuyoruz, Savaşta olmayan gruptalar’ açıklaması problemlidir.

Kendi istekleriyle gittikleri tabi ki doğrudur. Çocukların PKK’ye katılmasının nedeni devletin her türlü imha, inkar, savaş politikalarının sonucudur. Ancak bu gerçeklik insancıl hukuk kurallarını rafa kaldırmayı gerektirmez. O yüzden PKK yöneticilerinden Duran Kalkan’ın ‘Gelenler gençlerdir’ açıklaması problemlidir.

Çocukları dağa giden aileler belediye avlusunda günlerce kalabilirlerdi. Bir zararı da yoktu. Hatta Diyarbakır Belediyesi onları misafir kabul edip ağırlayabilirdi. Ve AK Parti diktatörlüğüne de şöyle haykırabilirlerdi; “Siz Taksim’de muhaliflere biber gazı sıkarak ölüm daveti yaparken biz muhaliflerimize insanca misafir muamelesi yapıyoruz” diyebilirlerdi. Ne yazık ki süreci BDP-HDP iyi yürütemedi. Açıklamalar hep problemliydi.

MUHALİFLER İKTİDARA BENZEMEMELİ

Benim en çok üzüldüğüm ise İHD’nin sesinin çıkmaması oldu. Oysa insan hakları kurumları Tevfik Fikret’in tabiriyle ‘Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür’ olmalı. Dostlarını da gerektiğinde eleştirebilmelidir. Bir insan hakları kurumu kritik konularda özellikle doğruları söylerse inandırıcılığı ve cazibesi artar. Çekim merkezi haline gelir. İşte o zaman ezilen ulusların, azınlıkların mağduriyetlerini örneğin Kürt halkının sömürüldüğünü, Ermeni soykırımını, diğer azınlıkların ezildiğini dile getirdiğinde inandırıcılığı yoğunlaşır.

Halimiz iyi değil. Muhalifler iktidara benzememeli. İktidarın zalimliğine karşı insan hakları ve özgürlükler rehberimiz olmalı. Değerli şair boşuna mı söylemiş; ‘Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür’. Bu düstur özgürlükçü sosyalistlerin, demokratların, insan hakları savunucularının amentüsü olmalı. Unutulmamalı ki insan hakları mücadelesi iktidar alanlarının daraltılmasını hedeflerken sadece iktidarda olanların değil, iktidar alternatifi aygıtların da hatalarını eleştirerek gelişebilir. Bireyin evrenselleşmesi, evrenselliğin bireyselleşmesi mücadelesi böyle bir mücadeledir.