Yarım değil, tam elmaydın. Elime aldığımda, parçalandın. Can verebilirdin, can aldın. Hayat seni zehirlemiş ve sen beni. Bu zehirleri akıtmadan, panzehire erişmeden, canana ulaşılmaz. Kaldı ki kır çiçekleri gibi oynaşırdı avucumda sözcükler, biri de sendin. Çocuk gitti, kumlar, çakıllar, taşlar peşinden gittiler. Bir tutam mutsuzluk için, rahatı terk ettiler. Çocuk bendim...

Gemiler eskirken, halatlar çözülürken eski limanda. Yelkenler açılınca ve perdeler kalkınca. Fırtına hazır olduğunda kopar, oyun biter, sahne devrilir. Avından el alır, dörtnala koşturulur kalbin tokmakları. Satır aralarında aranılır, raflarda dokunur karasevda. Hayalleri sökülüp alınır adamın, sahte ve kirli bir gerçekliğe evrilir. Sonra tel tel kızıl saçlara ayrılır ve yok olur, hiç olmamış gibi...

Yaşlı adam, denize yaslanmıştı. Yenilmek için yaratılmıştı. Deniz ve savaş. Her yanı kan kokusu sarmıştı. Ve tazeydi rüzgâr. Umutları alıp götürüyordu. Oysa haddini bilmeliydi, sınırda kalmalıydı. Kedileri ve kızları, en azından onun kadar akıllıydı. Pes etmedi aslında, sadece biraz fazla açılmıştı, o kadar... Ve yaşlı adam ne aslanlar gördü rüyasında, ne elmalar...