Devletin provokasyonlarını geçmişten tanıyoruz; kontrgerilla, JİTEM ve MİT’in her tür oyununa şahit olan bu halkın bugün oynananları görmemesi imkansız.

Devletin yaptığı katliamlar, provokasyonlar, siyasi komplolar artık eskide kaldı.

Bugün, sosyal medya denilen bir şey var. Hakkari’den İstanbul’a kadar insanlar birbiriyle iletişim halinde olabiliyor. Gezi sürecini, yine Lice'yi ve Kobanê provokasyonlarını hatırlayalım:

Gezi'de: "Benim baş örtülü bacılarıma saldırdılar, camii’ye ayakkabı ile girdiler."

Lice'de: "Karakola girip Türk bayrağını indirdiler, esnafa kepenk açtırmadılar."

Kobanê’de protestolarında: "Yolcu otobüslerine saldırdılar, sokakları ateşe verdiler, Kobanê’den size ne! Bunlar süreci baltalamak istiyor..."

Unutmadık...

AKP hükümeti, eskiden kalma yöntemleri, kendi çıkarları için kullanmaya çalışıyor. Yani bu provokasyonlar Ağrı ile başlamadı.

AKP Hükümeti ilkin HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ı hedef alarak başladı seçim çalışmalarına; ardından Erdoğan, "Kürt sorunu yoktur," diye çıkıştı -niyetini iyice açık edercesine.

Burada bir parantez açmak yerinde olacak: HDP'ni seçimlere parti olarak girme kararı... HDP’nin genel seçimlere bağımsız milletvekilleri ile girmesi elbette ki AKP’nin işine yarayacaktı. HDP illa Meclis'e girmek için niye iktidarın ekmeğine yağ sürsün ki? HDP’nin parti olarak seçimlere girmesi AKP’ye karşı bir tavırdır. Kalkıp da, "HDP barajı geçerse AKP ile ortaklaşır mı?" sorularını gündeme getirmek ise iyi niyetten uzaktır. Eğer HDP’nin AKP’den bir beklentisi olsaydı, bugün seçimlere yine bağımsız olarak girerdi. HDP, çizgisini, barış sürecinin devamı için 400 vekile satmaz! Meclis'e giremezse, giremez. Bu kadar. Ve bu, HDP’nin ayıbı da olmaz; Türkiye'nin, yüzde 10 baraj sisteminin savunucularının ayıbı olur, demokrasi ayıbı olur, Leyla Zana’yı Meclis'ten kovan zihniyetin devamının ayıbı olur...

Eğer AKP’nin seçim çalışmalarına ya da provokasyonlarına dönecek olursak: DHKP-C’nin Çağlayan'daki eyleminin ardından Tayyip Erdoğan’ın çıkıp, "Hani bunlar silah bırakıyordu?" demesi yüzlerde tebessüm oluşturmuştu. Gökten taş düşse, "Barış sürecine atılan bir taş" diyecekler. "Yahu Kürt Hareketi ile DHKP-C'nin ne alakası var?" diye sormazlar mı insana ? Sorarlar elbette. Tabii bu söz de tutmadı. Devamla kozlarını CHP’ye oynadılar; "CHP, DHKP-C militanlarını savunuyor. Sandıkta cesareti olamayanlar, sokaktan medet umuyor," falan dediler.

Seçimler yaklaştıkça ne HDP ne de CHP hırçınlaşıyor. Hırçınlaşan ve kaos ortamından medet uman iktidardır. Yapmayın, etmeyin. Hile ile yola çıkanın başı beladan kurtulmaz.

Ağrı’da olanları hepimiz biliyoruz; "Vali askere emir veriyor, asker vuruyor ve HDP günah keçisi." Ne mutlu ki Ağrı halkı provokasyonlara gelmedi ve bu oyunları boşa çıkardı. Anlaşılan o ki, AKP’nin bu seçimlerde tek rakibi HDP. Bu yüzden de iktidar hırsı kontrol edilemez bir hale gelmiş durumda. AKP'nin, 2007-2008 yıllarında yaptığı "KCK operasyonları" hatasını bugün de devam ettirmesi bu yüzdendir.

Biz provokasyonlara gelmeyelim...