“Türkiye’de kimliğiniz bilinmiyorsa öldürülseniz bile kimse sizi savunamaz”

Nijerya göçmeni Festus Okey, 20 Ağustos 2007’de uyuşturucu bulundurduğu şüphesi üzerine Beyoğlu’nda gözaltına alındı. Festus, yürüyerek girdiği Beyoğlu Polis Merkezi’nden kanlar içinde çıktı ve götürüldüğü Taksim İlkyardım Hastanesi’nde yaşamını yitirdi. Sanık polis memuru Cengiz Yıldız’a göre, Festus karakolda Yıldız’ın belindeki tabancayı almaya çalışmış, Festus’un silahın namlusundan, Yıldız’ınsa kabzasından çektiği sırada silah ateş almıştı. Ancak bu ifadeyi doğrulayabilecek iki kanıt da yok; olay yerini de göstermesi gereken karakol kameraları her nedense çalışmıyor, kurşunun Festus’a ulaşma açısını ve ateş etme mesafesini ortaya koyabilecek gömlek ise kayıp.

Festus’u öldüren sanık polis Cengiz Yıldız’ın aynı zamanda Festus’u hastaneye götüren, soruşturma safhasında görev yapan memurlardan biri olduğu davanın müdahili ise bulunmuyor. Festus’un cenazesi Nijerya’daki ailesine teslim edilmiş olmasına karşın, mahkeme yaklaşık 2 yıl boyunca “Festus Okey’in, gerçekten Festus Okey olup olmadığını” araştırdı. Festus Okey’in davasını sahiplenen meslek örgütleri ve sivil toplum kuruluşları dosyaya yaklaştırılmazken, mahkeme ağabey Tochukwu Ogu’nun müdahilliğini de, akrabalık ilişkisine ilişkin delilleri ikna edici bulmadığı için kabul etmiyor. “Zencilerin uyuşturucu bulundurmaya ve ticaretini yapmaya yatkın” olduğu gibi ırkçı bir ön kabulle başlayan davayı, Festus’un ağabeyi Tochukwu Ogu’nun vekili Avukat Alp Tekin Ocak, Türkiye’den Şiddet Hikayeleri’ne anlattı.

Söyleşi: Doğu Eroğlu / siddethikayeleri.com


Festus Okey davası şu anda ne durumda?

Sanık polise taksirle adam öldürmekten ceza verildi ancak Yargıtay bu kararı bozdu. Dava İstanbul 21. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüşülüyor. Davanın bu kadar uzun sürmesindeyse ‘Festus Okey’in kimliği’ tartışmaları etkili oldu. 14 Şubat 2008’deki ikinci celsede Yıldız’ın avukatı, “Yahu kardeşim, bu Festus Okey denilen şahıs aslında Festus Okey olmayabilir, kim olduğunu gerekli yerlere sorup öğrenin. Bu adam terörist mi değil mi anlaşılsın” dedi ve mahkeme de bunun üzerine çalışmalara başladı. Emniyet Genel Müdürlüğü İnterpol Daire Başkanlığı’na yazı yazıldı ve Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Müdürlüğü süreci takip etmeye başladı. Onuncu celseye kadar yazışmalar beklendi. 2008’de başlayan davada da bu sırada 2 yıl geçti ve 2010’a gelinmiş oldu.

Festus Okey davasının hala bir müdahili bulunmuyor. Yani sanık polisin beraat etmesi halinde kararı temyize yalnızca savcı götürebilecek. Festus’un Nijerya’daki ailesi bu konuda hangi adımları attı?

Kimlik tespiti süreci uzadıkça, demokratik toplum kuruluşlarının çalışmalarıyla beraber dava kamuoyunda çok bilinir hale geldi. Bu süreçte pek çok sivil toplum kuruluşu ve meslek odası müdahillik taleplerinde bulundu. O sırada biz de Nijerya’da bu davayı araştıran bir gazeteci aracılığıyla Festus’un ailesiyle haberleştik ve yargılamanın sürdüğünü kendilerine ilettik. Festus’un ağabeyiyle iletişime geçmemizin ardından 14’üncü celsede ağabey Tochukwu Ogu vekili olarak müdahillik talebinde bulunduk. Ölüm haberinin ardından Festus’un ailesi Nijerya’daki avukatları aracılığıyla oradaki Türkiye konsolosluğuna başvuruda bulunmuşlardı. Kısaca, “Festus Okey olarak bilinen kişi bizim çocuğumuzdur. Gerekli yargılamaları yapın ve uğradığımız manevi zararı giderin” demişlerdi. Bu talebe rağmen ve cenazenin hâlihazırda Nijerya’ya, yani ailesine gönderilmiş olmasına karşın mahkeme işi zor yoldan çözmeyi tercih etti.

Nijerya hükümeti veya dış ilişkiler yetkilileri, bu süreçte Türkiye’yle ters düşmemek için pasif mi davrandılar?

Mahkeme Nijerya makamlarına, “Festus Okey, gerçekten Festus Okey mi?” diye sordu ve uzun süre cevap beklendi. Mesele uzayınca ben de Türkiye’deki Nijerya konsolosluğuyla görüştüm ve Türkiye’deki MERNİS gibi bir nüfus kayıt sistemi kullanmadıkları, kayıtların bulunmasının zor bir iş olduğu yanıtını aldım. Festus’un pasaport kaydı olmasına rağmen konsolosluk mahkemeye, “Bu bizim vatandaşımızdır” diye bir yazı göndermedi. Ya Nijerya hükümeti gerçekten böyle bir altyapıya sahip değil, ya da bu işin tarafı olmak istemedi. Yine de, Nijerya’daki makamlar 2007 sonunda Dışişleri Bakanlığı’na, “Festus Okey olarak bilinen ve yaşamını yitiren kişi vatandaşımızdır. Olayın acilen soruşturulmasını istiyoruz. Türkiye’de bulunan diğer vatandaşlarımızın kendi yaşam haklarından ciddi kaygıları var. Adli makamlar olayın üzerine gitsin” diye bir talepte bulundular.

Festus’un ağabeyi Tochukwu Ogu’nun müdahillik talebi niçin kabul edilmiyor?

2011 Aralık’ta ilk talebimizi yaptık. Tochukwu Ogu, Festus’un ağabeyi olduğunu beyan etti. Biz de mahkemeye Morg İhtisas Dairesi’nin, cenazenin aileye teslim edildiğine dair düzenlediği belgeleri, havaalanında yapılan protokolü, masraflara ilişkin ödeme belgelerini, cenazede çekilmiş fotoğrafları ve Festus Okey’in gerçek pasaportunu mahkemeye sunduk. Ancak müdahillik talebimiz reddedildi çünkü mahkeme, Tochukwu Ogu ile Festus Ogu (İstanbul’daki çevresi ve kamuoyu Festus Okey olarak biliyor) arasındaki akrabalık ilişkisini çözemiyor.

Mahkeme, davaya müdahil olmak isteyen ağabey Tochukwu Ogu ile maktul Festus arasındaki ilişkilendirmeyi niçin yapamadı?

Mahkemeye, “Siz dört yıl boyunca bu adamın kimliğini aradınız. Buyurun, biz getirdik, işte burada” dedik ama kabul etmediler. Mahkeme maktulle müdahillik talebinde bulunan kişi arasında bağ kuramadı. Tochukwu Ogu’nun müdahillik talebine mahkeme, “Burada Festus Okey diye birisi yargılanıyor, senin müvekkilinle soyadları tutmuyor” diyor. Daha mahkeme kimin yargılandığını bile tespit edememiş ki! Adli Tıp’ta Festus Okey’in DNA örnekleri alınmıştı. Biz de kardeşi olduğunu iddia eden müvekkilimizin DNA örneklerini çıkarttırdık ve Yargıtay’a, “Bizim elimizdeki DNA profilleriyle bu karar muhtemelen bozulacak. Bu DNA örneklerini karşılaştırın ve bu kişiler kardeş mi değil mi görülsün. Müvekkilimizin kardeşi öldürülmüştür. Bu yargılamaya adil bir şekilde katılma hakkımız vardır” dedik. 18 Haziran 2013’te dilekçemizi verdik. Şu an Yargıtay 1. Dairesi’nden çıkacak kararı bekliyoruz. Nihai olarak bizim müdahillik talebimize ve davaya ilişkin bir karar verilecek. Derdimiz ceza yargılamasına müdahil olabilmekti ama görüşüne göre hukuki süreç bundan sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde sürecek.

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmasam, bir yerde polis kurşunuyla öldürüldüğüm kimlik tespitim yapılamadığı takdirde hiçbir avukat beni savunamayacak mı?

Kimse savunamayacak! Göçmenlik meselesinde kimlik konusu çok önemli. İnsanlar siyasi veya ekonomik sebeplerle bir yerden bir yere kaçıyorlar ve çoğunlukla o ülkelerin kanunlarını aşarak sınırları geçiyorlar. O yüzden bir göçmenin üzerinde sahte kimlik olması çok doğal ve hayatın doğal akışına son derece uygun.

Yalnızca Festus’un ağabeyininki değil, diğer kişi ve kurumların müdahillik talepleri de kabul görmedi. Festus Okey davasına müdahil olabilmek niçin önemli?

Beyoğlu Polis Merkezi’nde, polis silahından çıkan kurşunla bir ölüm gerçekleştiği sabit. Ancak olayda çok ciddi anlamda bir ihsas-ı ayrımcılık var. Yani savcılık aşamasında, polis söylemlerinde, “Doğu kökenli ve zenci olanlar uyuşturucu yönünden çok daha dikkat çekiyorlar” gibi kabuller mevcut. Festus Okey’e işkence yapıldığına, ölüm olayının sanık polisin anlattığı gibi gerçekleşmediğine ilişkin çok ciddi şüpheler vardı. Bunlara rağmen mahkeme olay yerinde inceleme bile yaptırmadı. Bu sebeplerden ötürü soruşturmanın genişletilmesini istiyorduk. Olay sırasında Festus’un üzerinde olan gömleğin otopsi sırasında kaybolduğu iddia ediliyor. Ateşli silahlarla ölümlerde maktulün kıyafeti, atış mesafesinin ve şeklinin belirlenmesinde hayati önem taşır. Olayın olduğu sırada polis merkezindeki kameraların çalışmaması ile olay sırasında Festus’un üzerinde bulunan gömleğin kayıp oluşu, işkence, kötü muamele ve doğrudan yaşam hakkının hedef alındığına ilişkin kuşkuları artırıyor. Gözaltında kayıp ve işkence durumlarında çok temel iki vaka vardır. Kameralar çalışmıyor olur veya kişinin üzerindeki eşyalar yok olur. Festus için ikisi de geçerli… Her şeye rağmen, Türkiye’deki kamuoyu olaya çok duyarlıydı; ortada sarsılan bir adalet ve vicdan duygusu vardı. Bu sebeple Festus’un kardeşi dışında, hak savunucusu derneklerin, baroların, Uluslararası Af Örgütü’nün ve pek çok vatandaşın şahsi davaya katılma talepleri oldu. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 2’nci ve 3’üncü maddelerinin ihlal edilmiş olma ihtimalinin çok yüksek olduğunu, TCK 95’in, yani işkence sonucu ölüme sebebiyet verme suçunun uygulanması gerektiğini mahkemeye belirttik ama talebimiz reddedildi. Nihayetinde CMK 237 kapsamındaki talebimiz reddedildi. Talebimizin reddinden sonraki ikinci duruşmada da karar açıklandı ve sanık 4 yıl 2 ay cezaya çarptırıldı.

Kamera kayıtlarının medyaya yansıması davayı nasıl etkiledi?

Karakol içerisindeki kameraların kayıtta olmadığını söylediler ama karakola giriş çıkış sırasındaki kayıtlar mevcut. Davaya kimse müdahil olamadığı için, dosyadaki delilleri kimse göremiyordu. Müdahillik talebimizin reddi üzerine kararı temyiz ettik; temyizle birlikte meselenin tarafı haline geldik ve dosyadaki bulguları alabildik. Tatbikat ve karakola giriş çıkış görüntülerini gazetecilere iletmemizle davanın kamuoyu bilinirliği de arttı.

Polis infazlarında çoğunlukla maddi deliller yine polisler tarafından yok ediliyor, kamera kayıtları ise siliniyor. Sanık ile soruşturmacının aynı kuruma mensup olması, etkin soruşturma ve adil yargılama prensiplerine gölge düşürmüyor mu?

Festus Okey’in, en naif ifadeyle, ölümüne sebep olan polis tutuyor onu hastaneye götürüyor. Diyelim ki bu anlaşılabilir bir şey; bir kaza olmuş olsun… Hastanede bu kişinin öldüğü anlaşılıyor ve aynı polis Festus’u bu sefer Adli Tıp’a götürüyor. Yani bir kişi olayın hem faili, hem şüphelisi hem de aynı zamanda delilleri toplamasından kaynaklı olarak soruşturmacısı. Polisin şüpheli konumda olduğu her soruşturmada polisin bariz ihlalleri var. Örneğin Ali İsmail’in ölümüne de polisler karıştıysa, buna ilişkin delilleri aynı emniyet müdürlüğünde çalışan polisler toplayamamalı. Başka mekanizmalar oluşturulmalı ve buna ilişkin yargı pratikleri geliştirilmeli.

Festus Okey davası, Türkiye’deki insan hakları, yargının tarafsızlığı ve toplumdaki adalet anlayışı bakımından neleri temsil ediyor?

Festus Okey davası kamuoyunun yüz akıyla çıktığı, sahiplendiği bir dava oldu. İl İnsan Hakları Kurulu’na başvurduk ve İHK burada açık olarak insan hakları ihlalleri olduğunu, yaşam hakkının ihlal edildiğini ve aynı zamanda adil bir yargılamanın olmadığını belirtti. İHK’nın verdiği kararlar İstanbul’daki tüm polis merkezlerine gönderiliyor ve polisler kararları görüyorlar. Evinden, yurdundan uzakta yaşayan birçok insan için, bu ülkedeki pek çok kişi kendileri yargılanma pahasına bu davanın takipçisi oldular. Bu davanın görünür hale gelmesi için uğraşan Çağdaş Hukukçular Derneği üyeleri hakkında adil yargılamayı etkilemek iddiasıyla dava açıldı. Aynı şeyi Göçmen Dayanışma Ağı’ndan davaya müdahillik için başvuranlar da yaşadılar. En temel dilekçe haklarını kullandılar ama “Bir davaya müdahillik talebinde bulunmak suçtur” denildi. Karar verecek mercii olan mahkeme, “Bunlar beni etkilemeye çalıştı” diyor. Bilirkişileri korkutmaya çalışmak, bu kişilere rüşvet vermek, arkadan iş çevirmek bu kapsamda değerlendirilebilir ancak mahkemeye sunulan deliller bir davanın adilliğini nasıl etkiler? Elbette etkilemeye çalışıyoruz çünkü adil bir yargı yürüsün istiyoruz! Polis merkezine şüpheli görünen bir kişinin girip sonra polisin kurşunuyla öldürülmüş olması güvenlik ve adalet kavramlarına gölge düşürmüştür. Gezi Parkı olaylarında gözaltına alınmış bir arkadaş, “Öyle hissediyorum ki, tecavüze uğrasam bile artık polisi arayamam” diyordu. Mahkemeler bu hissiyatı önleyecek örnek kararlar almadıkça, demokratik kamuoyu pozisyon alacak ve verilecek kararları etkilemeye çalışacaktır.