Üç Kürt Kadın, zılgıtlar eşliğinde karşılandı ve kadınların omuzlarında taşındı. Onlar, özgürlük mücadelesinin, ataerkil kuralları altüst edişin simgeleriydi. Şimdi de, diyalog ve müzakereyi sabote etmeye çalışanlara karşı barışın sembolü oldular. Ama onlar sembolden öte, Sakine, Fidan ve Leyla’ydılar ve onları başları gözleri üstünde kucaklayan on binlerce kadının canlarından hayatlarından birer parçaydılar.

Ellerimizde mumlar, havaalanından hastaneye ilerledik. Evlerin ışıkları sabaha kadar açık kaldı, bütün Diyarbakır cenaze eviydi.

Sayı vermenin manası yok, orada olamayan daha yüz binlerce insanla Batıkent Meydanında toplandık. Gece, sabah ve gün boyunca, resmi polis-asker görünmeyecek kadar azdı. Demek ki, görünmedikleri ve müdahale etmedikleri zaman olay çıkmıyor. Demek ki, nerede ne zaman olursa olsun, toplanan insanlar kendi kendilerini provake etmiyor. Demek ki eğer hükümet isterse, güvenlik denilen durum toplantıyı düzenleyenlerle diyalog halinde daha güvenli sağlanabiliyor. BDP görevlileri, akşamdan başlayan törenin bütün düzenini sağlamışlardı.

HİÇ KİMSE HEYECANLI DEĞİL AMA ELİNDEN GELENİ YAPMAYA HAZIR

Amed’de konuştuğumuz hiç kimse diyalog-müzakere sürecinden heyecanlı değil, ama herkes barış için umutlanmaya elinden geleni yapmaya hazır. Yapıyorlar da. Fikri, zihni açık olanların yürekleri de açık oluyor. Amed gibi, insanlık tarihinin en ağır işkencelerinin, faili meçhullerinin yaşandığı bir kentten, yasa rağmen barış haykırılabiliyorsa, gerisi utansın.

Savaş çığlıkları atanlar bu utancı dünyanın hiçbir yerinde taşıyamadı, Türkiye’de de taşıyamaz. Tarihsel günahlardan kaçarak, tarih sahibi olunmaz. Bu yaşlı dünya bir şey öğrenecekse, özgürlük mücadelelerinden ve barışı yapanlardan öğrenecek.

DİK BAŞLI VE CESURDULAR

Üç Kürt Kadın, memleketlerine gitti, kalplere gömüldü.. Yıllardır, mazlum Kürt halkı denildi, çünkü mücadeleleri görülmek istenmedi, oysa hiç boynu bükük değildiler, hep dik başlı ve cesurdular.

Barış da cesaret, emek, sabır, özen ve kararlılık ister. Belki de savaştan çok daha zor bir süreç yaşayacağız. Aslında bütün savaşlar eldeki neyse onu kaybetmemek için yapılıyor, sadece barış kazandırıyor. Türkiye’nin elinde ülkeyi mağduriyetlere ve kana bulayan katı bir ulus-devlet var, artık bu cenazeyi kaldıralım. Eşitlikçi, özgürlükçü, demokratik bir anayasa yapalım, siyaseti suç olmaktan çıkaralım. Şimdi değişim için son imkan.

Bu imkan, bir yandan bombalar yağdırılarak, oy telaşına kapılarak kullanılmaz. Hükümet ayrımcı söylemleriyle, kendi oy kitlesine siyaseten yapılması gereken açılımları nasıl anlatacak. Silahını susturmadan, provakatörlere diyalog ve müzakere için kararlılığını nasıl gösterecek?

Entrikalara gerek yok, barış sade bir iştir. Entrikasız daha kolay gelir.