AKP-TSK rejiminin ‘operasyon kazası’ diye nitelediği Uludere'deki 35 cana mal olan korkunç sivil katliam, Kürt sorununun insansız hava araçları ile çözebileceğini sanan zihniyetin ülkeyi getirdiği son noktadır. Bu katliamdan sonra, bazılarının artık ağızlarını açmamaları gerekiyor, eğer utanmayı biliyorlarsa ve vicdanları varsa. Ama kuşkusuz onlar konuşmaya, bu acıların yaşanmasına zemin oluşturan propagandalarını yapmaya devam ediyor.

“Yeni konsept PKK'yi bitiriyor” naraları ile askeri çözümü dayatanlar, savaş çığlıkları atanlar, bu katliam sonrası hükümetin, askerin ne kadar da suçsuz olduğunu anlatmaya çalışıyor, utanmadan…

Teröre karşı mükemmel çalışan hükümet-asker ikilisine yönelik komplolardan söz ediyor, suçu yine başkalarına atarak…

Oysa ki kral çıplak.

Kibrinden geçilmeyen bir hükümetin önleyemediği komploların bedelini yurttaşlarımız ödüyorsa, hükümet veya onun destekçileri sorumluluktan komplo falan diye kaçamaz. Eğer bu olay hükümete bir komplo dahi olsa bunun esas sorumlusu, Kürt sorununu şiddet ile çözebileceğini sanan hükümet ve onun destekçileridir. Böyle komploları mümkün kılan bir ortamı el ele yarattıkları için...

“KAZA”YA SEBEP OLAN KİM?

Elbette, ne utanç veridir ki, 1915'den Dersim'e, 33 kurşuna, Maraş'a, Sivas'a, Gazi'ye “kaza” olmayan katliamlarla dolu bu topraklar. O yüzden Uludere olayının “kaza” olmadığının açığa çıkması da bu ülkede kimseyi şaşırtmaz. Ancak, hükümet bu işten “operasyon kazası” diyerek de kurtulamaz. Vurgulanması gereken bu olayın “kaza” olmasının da hükümet ve destekçilerini sorumluluktan kurtaramayacağıdır. Şayet bu katliam bir “kaza” ise şunu sorgulamak zorundayız. Her kazanın, “potansiyel” olma durumundan gerçekliğe dönüşmesinin bir öyküsü vardır ve o öykü salt rastlantılar ile açıklanamaz. Bir demokratikleşme problemi olan Kürt sorununu, “Kürt sorunu yoktur, PKK sorunu vardır” diyerek, ABD'den aldıkları insansız hava araçları ve F-16'lar ile çözebileceğini sananlar, bunun propagandasını yapanlar, terörü eziyoruz kibriyle pervasızlaşanlar, bu pervasızlığa övgüler düzenler, bu “kaza”nın gerçekleşmesinin zeminini hazırlayanlardır.

ABD ve İsrail devletleri gibi her sorunu silah kullanarak çözmeye çalışan zihniyettir bu “kaza”ya sebep olan. ABD ve İsrail’in sık sık hep “operasyon kaza”larından söz etmesi de bu yüzdendir elbet. Sorun elinde çekiç olanın her sorunu çivi olarak görmesidir…

BU İNSANSIZ DİL İÇİN NE DİYORLAR?

Hükümetin bu olaydan, küçük de olsa bir ders çıkarttığına ilişkin bir emare bile yok. Bırakın özür dilemeyi, askerlere teşekkür eden başbakan, nasıl da gerekçeler açıkladı: "Edindiğim bilgiler bu tür kaçakçılıkları 3-5 bilemediniz 10 kişilik grupların yaptığı yönünde. 40 kişilik bir grubun olması daha önce Gediktepe ve Hantepe baskınlarında silahların katırlarla taşınmasını hatırlatıyor. O zaman da niye bunlara müdahale edilmemişti denmişti. Bunların hepsi birer ibretti. Bu sefer de güvenlik güçlerimizin böyle bir yanlışa düşmemesi isteniyordu ama Uludere’deki köylülerden 35 vatandaşımız ebediyete intikal etti.”

Bu insansız dil için acaba ne diyor bu iktidarın demokratik potansiyelinden söz edenler? Bu insansız dilin karşısında vicdanın dilini duymak isteyenler ise Gültan Kışanak’ın o tarihi konuşmasına kulak vermeli:

"Herkes biliyor, neyin kaçakçılığı, bir paket sigaranın kaçakçılığı mı olur? Buralarda trilyonları götürürken, devletin cebindekini çar çur ederken, vergi kaçakçılığı yapılırken kaçakçılıktan bahsetmiyorsunuz. Bir ekmek için oraya giden mi kaçakçı? Orada köylülerin evi Türkiye sınırında, tarlaları Suriye tarafında. Her gün sınırı geçiyorlar. Yok mu vicdanınız, insanlığınız? Senelerdir orada karakolun gözü önünde, devletin yetkililerinin bilgisi dahilinde açıkça yapılan bir faaliyeti 'bilmedik, görmedik, terörist zannettik, operasyon kazası' diyecek kadar mı insanlığınızdan çıktınız, vicdanlarınız köreldi."

Bu yürekten gelen çığlığı dahi “içindeki bütün etnik milliyetçi öfkeyi, kini ortaya koydu” diye niteleyebilen Taha Akyol’ların temsil ettiği Türk-İslam sentezci, milliyetçi muhafazakar zihniyet ve onun koalisyon hükümeti, bu katliamın gerçekleşmesine yol açan süreçteki sorumluluklarından “operasyon kazası” diyerek kurtulamayacaktır.