15 Mart 2011 tarihinde Dera kentinde çıkan/başlayan olaylar, Suriye sorununun, yaşanan iç savaşın miladı olarak kabul edilir.

Suriye’de Baas parti yönetiminin baskıcı politika ve uygulamalarına karşı başkaldırı olarak ortaya çıkan/çıktığı söylenen olaylar sonrası, gerek ülke içerisinde Baas yönetimine muhalif olan grupların tek veya birleşerek güç olup savaşa başlaması gerekse İŞİD’in kaostan faydalanarak ülkeyi ele geçirme hareketi sırasında uyguladığı vahşete karşı çıkanlardan, özellikle Kürtlerin örgütlenerek güç haline gelmeleri ve diğer irili ufaklı grupların savaşa katılmalarıyla bugüne geldik.

İç savaşın taraflarını, hangi grupların savaş içerisinde ve nerelerde etken olduğu, güçleri, konumuzu fazlaca ilgilendirmiyor. Suriye’deki nüfus içerisindeki, din, dil ve etnik yapılar da konumuz açısından çok önemli değil.

Konumuz, Suriye sorununun muhataplarıdır. Suriye’de yaşanan sorunların muhataplarının, sorunlar nedeniyle bizzat etkilenenler olduğunu varsayarak ilerleyeceğiz.
Olayların çıkışı, nedenleri, sorunların muhatapları açısından baktığımızda, Suriye sorunu tamamıyla Suriye halkının kendi iç sorunu olarak görünüyor. Halkın bileşenleri açısından baktığımızda ise nüfusu oluşturanlar içerisindeki Kürtler ve Türkmenler nedeniyle Türkiye’yi ilgilendirebileceği ihtimal dâhilinde olduğu görünür.

Türkiye, Suriye, Irak ve İran ile sınırların belirlenmesi sırasında en büyük sorunu yaşayan Kürtler oldu. Kürtlerin yurdu, üzerinde yüzyıllardır yaşadıkları toprakları sınırlar belirlenirken dikkate alınmadan dörde bölünmüş oldu.

Kürtler, kendi akrabalarından, soydaşlarından, kendi halkından, iradeleri dışında çekilen sınırlar yüzünden ayrılmak zorunda kaldı.

Bölünen Kürtler ülkemizdeki yakın ve akrabaları/soydaşları nedeniyle Suriye iç savaşı içerisinde sorun yaşadıkları için Türkiye’yi ilgilendirebilir. Sayısal anlamda az olmalarına rağmen Türkmenler de Türkiye’yi ilgilendirebilir ve muhatap durumunda olmasa da müdahil düzeyde ilişkilendirebilir.

Türkmenler konusunda istekli olarak müdahil/muhatap olmaya çalışan Türkiye, Kürtler konusunda fazla istekli olmadığını, Kobanê olayları sırasında çok açık ve anlaşılır biçimde göstermiştir. Türkmenler ve Kürtler dışında Suriye iç meselesine müdahil olmasını gerektirecek hiçbir konu yoktur. Bölge/sınır güvenliği işin sadece bahanesidir.

Her ülke kendi sınır güvenliğini kendisi sağlar. Bunun için sınırdaş olduğu ülkelerin içişlerine karışmaz/karışamazlar. Böyle bir müdahaleye, evrensel hukuk açısından da hakları da yoktur.

Günlerdir bir araya gelen ABD ve Rusya, görüşmeler sonrası Suriye’de ateşkes yapılması konusunda anlaşmaya varmış gibi. Hatta tarih de veriliyor ve Şubat sonu itibarıyla ateşkesin başlayacağı söyleniyor. 

Dünyadaki iki süper güç, iki emperyalist güç temsilcisi, güç olmaları ve bölgesel çıkarları nedeniyle, kendilerini bu soruna muhatap olarak görebilirler. Buna hakları olup olmadığı, evrensel hukuk açısından yetkili olup olmadıkları da önemli değildir.

Suriye Rusya için hem askeri açıdan, Ortadoğu’da ileri üst olması nedeniyle hem de ekonomik açıdan, yapılan ticari ilişkileri nedeniyle, önemli bir konumdadır. Ortadoğu’daki böylesi önemli stratejik konumdaki ülkeyi kaybetmek istememektedir. Aynı nedenlerle Suriye peşinden koşan ABD’nin de önünü kesmeye çalışmaktadır.
Ateşkes anlaşmasına varıldığı haberlerinden iki gün sonra, 23.02.2016 tarihinde, ABD’in “B” planının varlığı ve ateşkes anlaşması uygulanamazsa devreye gireceği ortaya atıldı. Açıklama ABD dışişleri bakanınca yapıldı. “B” planı olarak yapılan açıklamada, anlaşmaya varılan ateşkes uygulanamaz ise, Suriye’nin toprak bütünlüğünden vazgeçileceği, çözüm için toprak bütünlüğünde ısrarlı olunmayacağı yönündeydi.

Bu açıklamaya ilk tepki Rusya’dan geldi ve “bizler “A” planı üzerinde çalışmamıza devam ediyoruz” denildi.

Türkiye ise, Suriye sorunu başladığı günden bu yana, aslında muhatabı olmasa da kendisini muhatap olarak gördü. Böyle görmesindeki en önemli etken, ABD’nin Suriye için Türkiye’yi öne sürmeye çalışması, Türkiye’yi Suriye sorunu içerisine sokmaya çalışmasıydı.

11 Ağustos 2011 tarihinde Obama, Erdoğan’ı telefon ile arayarak, “Esad’a ‘git’ çağrısı yapılacağını” söylemesi, bu konuşmayı da gizli biçimde basına servis etmesiyle başladı. 18 Ağustos tarihinde ise Obama, “Suriye halkının iyiliği için Esat’ın çekilme zamanı geldiğini” bizzat ilan etti.

Obama, bu konuyu Türkiye ile tartışma ihtiyacını neden duydu?

Telefon görüşmesinin yapıldığı tarihlerde Suriye ile ilgili ilişkiler devam ediyordu. 9 Ağustos da hem Erdoğan hem de Dışişleri bakanı olarak Davutoğlu Esat ile görüşmelerde bulunmuştu. İki ülke arasında ilişkiler çok sıcak olmasa da devam etmekteydi.

ABD başkanı Obama’nın bu çıkışı mevcut ilişkileri de sonlandırıyordu. Bundan sonra önemli olan Suriye pastasından alınabilecek payın büyüklüğü idi.
Türkiye, Suriye’de söz sahibi olmak için her yolu denedi. Suriye’de savaşan ve kendi tabirleriyle “ılımlı muhalif” sınıfında olan güçlere, politik, askeri ve mühimmat anlamında destekler sundu. Bu konu hiçbir zaman saklanmadı. Yetkililer, “Mit tırları” gündeme geldiğinde bile içindeki silah ve mühimmatların, o güne kadar ismini duymadığımız “Bayır bucak Türkmenlerine” yardım amaçlı yollandığını televizyonlardan söylemekten çekinmediler.

Gelinen noktada, Suriye pastasından pay almanın hayal olduğu/olacağı gündeme oturunca, “elinden oyuncağı alınmış çocuk” gibi sorun çıkarmaya, “ne olursa olsun ben Suriye’ye gireceğim” demeye, bunun için akla gelmedik yollara başvurmaya başladı.

Elbette ilk ve en geçerli bahane PYD’nin tehdit haline geldiği, “meşru müdafaa hakkının” kullanılacağıydı.

Ankara bombacısı aceleyle PYD/YPG olarak ilan edildi. Olayı TAK üslenip, testler de doğrulayınca, “Bomba kimin tarafından patlatılmış olursa olsun, sorumlu PYD’dir” denilerek tavır kesinleştirildi. Ateşkes anlaşması ciddiye binince de, “Suriye’de insani bir çözüm bulunamaz, herkesi tatmin edecek bir barış düzeni oluşturulamaz ise vekâlet savaşlarına katılan ülkelerin doğrudan doğruya savaşın tarafı haline geleceği” açıklandı.

Kısaca, “oyuncağımı geri verin” diyen çocuk görüntüsü var.
Halâ, o oyuncağın kendisine ait olmadığını/olmayacağını, sadece şimdiye kadar oynamana izin verildiğini anlamayan bir çocuk.
Suriye sorunları iç meseledir ve muhatabı Suriyelilerdir.
Onların dışındaki hiçbir gücü ilgilendirmez.
Suriyeli olmayanlar, çekin elinizi Suriye’den artık…