Yemlik ve kenger sakızı kokardı toprak. Sığırcıklar uçardı gökyüzünde. Kadınlar madımak çorbası pişirirdi isli tencerelerde. Dibini sıyırıp tabağımıza böleştirirdi annemiz. Dibi karaydı lakin yersek kurttan korkmayacağımızı söylerdi büyüklerimiz. Yufka ekmek kokusu tüterdi bacalardan. Tandırlığın önüne uzanan itler ses çıkarmadan kendilerine verilecek ekmek parçacıklarını beklerdi. Çocuklar oyun oynardı tozlu topraklı yollarda. Ekinciler halimyar türküsü söylerdi. Güneş türkülerle doğar türkülerle batardı…

Radyoda Muhlis Akarsu türküsü çalardı. İçimizden, canımızdan, köyünü köyümüz bildiğimiz topraklardan biriydi o. Dereler gurbete akardı birden. Susardı kuşlar yaprak kımıldamazdı. Susardı rüzgâr çaylar akmazdı. Kangal ovası türkülere doyardı. “Yükledim göçümü gurbet ellere / O dumanlı dağlar yar senin olsun /  Ben gidince bilmem yüzün güldü mü / O yeşil yaylalar yar senin olsun”…

Türkülerimi harman yerine savurduğum, sazımı duvara asıp sözümü ateşe haykırdığım, güneşe verip anlımı bedenimi kavurduğum, meydanında semah döndüğüm, ozanlar diyarında ozanlarımı ateşe verdiğim yaralı toprağımın delikanlı Ozanıydı Muhlis Akarsu.

Tuzluçayır 1960’lı yıllardan itibaren yoksul ve emekçi insanların birlikte kurduğu bir mahalleydi. Sivas Kangal’dan, Divriği’den, Kayseri Sarız’dan, Gümüşhane Şiran’dan, Yozgat’tan, Çorum’dan kopup gelen insanların birlikte kader birliği ettiği bir mahalleydi. 1970 yılında doğmuştu Sait Metin. Divriği’den gelmişlerdi Tuzluçayıra. İlkokulu benimde okuduğum Süleyman Nazif İlkokulunda okumuştu. Sonra Tuzluçayır lisesi. O’nu kime sorarsanız “Küfür etmeyen, yalan söylemeyen, neşe dolu hareketli bir insan” olarak tanımlardı. Çok iyi bağlama çalar türkü söylerdi. Sanatçı ruhlu biriydi. Benden bir büyük abimle birlikte korolarda türkü söylerdi. Sivas’a hem Pir Sultan Abdal’ı canlandırmak hem de semah gurubuna saz çalmak için gitmişti.

Yemlik ve kenger sakızı kokan toprağımın, her 2 Temmuzunda hasret kokan ve hatırladıkça burnumun direğini sızlatan Tuzluçayır’ın uzun boylu, yakışıklı, sanatçı ruhlu delikanlısıydı Sait Metin.

1990’lı ve daha öncesi yıllarda güneş çok daha güzel doğardı Natoyoluna. Gecekonduların birbiri ardına dizildiği mahallemize Yakupabdal köylüleri gelir eşekle armut ve ahlat satardı. Çocuktuk. Üzüm satan motorların peşine takılırdık. Bir araba görsek arabaya dokunmak için birbirimizle yarışırdık. O mahallede doğup büyüyen çocuklar birbirini tanırdı. Konuşur oynardı. Bir arka sokağımızda otururdu Gülsün. Yaşıtımdı. Komşumuzdu. Memleketlimdi. Arkadaşımdı. Çamşıh’ın tanınmış Halk Ozanlarından Mehmet Ali Karababa’nın kızıydı.

Yıkılmıştı Mehmet Ali amca. Sivas katliamından sonra ki aylarda bir iki kez kalp krizi geçirmişti. Sivas katliamından 2 sene sonra 1995’te kızı Gülsün’e kavuştuğunda o’na olan özlemini şu dizelerle anlatmıştı: Yavrum ben ölüyorum anne de hasta / Evimiz barkımız kederde yasta / Gülsüm’ü yaktılar kanlı Sivas’ta / Sensiz bayram haram olsun Gülsüm’üm”

Davullu zurnalı düğününe hasret kaldığım, kınasında ağlayıp düğünlerinde güldüğüm, her temmuz ayının 2’sinde yürekten kanadığım Natoyolunun güzel kalpli güleç yüzlü beyaz meleğiydi Gülsün Karababa.

Yanıyor içimde bir şey yanıyor. Temmuz sıcağında güneş yanıyor. Şavkın vurmuş duvara ses yanıyor. Çardakta göçmen kuş, tarlada ekin, elde yaba, dilde halimyar türküsü harman yeri yanıyor. Yanıyor şimdi saz yanıyor. Dilden dile dolaşan söz yanıyor. Edep erkân yol yanıyor. İğnede iplik, ovada keklik, çayırda yemlik yanıyor. Kör olmuş gözler, lal olmuş diller Sivas’ta canlar yanıyor.

Yanıyor içimde bir şey yanıyor. Şelpe değmiş sazın göğsüne tel yanıyor. Mızrap vurmuş teline el yanıyor. Semah dönüyor meydanda canlar yanıyor. Kızıla boyanmış gökyüzü kül yanıyor. Yanıyor içimde bir şey yanıyor. Al kana boyanmış taş yanıyor. Tat vermez, can çekmez, ocakta pişen aş yanıyor. Ateşin közünde ekmek, elek asılmış duvarda evlik yanıyor. Katmer kokuyor sacın üstünde tandır yanıyor.

Yanıyor içimde bir şey yanıyor. Kan kesmiş kenger sakızı bozkırda keven yanıyor. Tarlada ekin, değirmende un, ambarda buğday yanıyor. Yanıyor şimdi Sivas yanıyor. Semah dönen 33 can yanıyor. Bırakın denizler aksın içime sönersem düşkün olayım içim yanıyor…