Kürt siyasetçi Nurettin Demirtaş, kardeşi Selahattin Demirtaş’ın dokunulmazlıkların kalkması durumunda Diyarbakır’da parlamento kurulur sözlerinin yanlış olduğunu belirtti: “Kürdistan siyasetinin kalbi Amed* olabilir ama HDP Kürdistan partisi değil bir Türkiye partisidir. HDP meclisten atılırsa faşizm açısından bir kazanç olabilir ama Türkiye açısından büyük kayıp olur.”

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, dokunulmazlıkların kaldırılması üzerine “Parlamento halkın iradesidir, burayı savunacağız. Arkadaşlarımız tutuklanır, milletvekilliklerinin düşürülmesine kadar gidilirse hiçbir seçenek bizim açımızdan tartışılmaz olmayacaktır. Parlamentoları partiler değil, halk kurar ve halk isterse birden fazla parlamento da kurar. Halk böyledir” demişti.

Öte yandan “HDP meclisten atılmak istenirken buna karşı Türkiye genelinde büyük bir tavrın olmamasının sebebi iyi sorgulanmalıdır” uyarısında bulunan Nurettin Demirtaş bugün kaleme aldığı yazısında,  “Yeni bir seçim gereklidir ve tam zamanıdır. HDP, seçimi istemelidir. Bu seçimin hangi koşullarda HDP’yi hükümete taşıyabileceği tartışılmalıdır. 7 Haziran seçimine hangi ruh ve zihniyetle gidilmişse onun eksiklerini de gidererek, seçime hazırlanmak hükümet olma yolunu açabilir” önerisinde bulundu.

Kürt siyasetçi Nurettin Demirtaş’ın Yeni Özgür Politika gazetesinde yayımlanan “HDP’yi Kürt partisi yapıp bitirmek ya da 7 Haziran ruhuyla hükümet olmak” yazısının tamamı şöyle:

HDP Kürt partisi değildir. Buna rağmen meclisten "kovulmaları" durumunda Amed halkının çok haklı olarak, duygusal tarzda söylediği gibi, Amed’de alternatif meclis kurulabileceğini iddia etmek Kürtler açısından bir anlam ifade edebilir ama bu yönlü söylemler HDP’nin diğer bileşenleri açısından sorunludur. 

Kürdistan siyasetinin kalbi Amed olabilir ama HDP Kürdistan partisi değil bir Türkiye partisidir. HDP meclisten atılırsa faşizm açısından bir kazanç olabilir ama Türkiye açısından büyük kayıp olur. Buna karşın HDP her yerde halk meclislerine, halk komünlerine dayanıyor olsaydı darbe girişimlerini Venezüela örneğinde olduğu gibi halkın gücüyle önlerdi. 

Ayrıca HDP bir Kürt partisiymiş gibi ağırlıklı olarak Kürt halkının örgütlü güçlerine dayanarak ayakta kalamaz. 81 ilde ve tüm toplumsal kesimler içinde örgütlenmeye ağırlık vermezse demokratik ulus partisi olamaz.

Öte yandan HDP Kürt partisi olmadığı halde sadece Kürt meselesine eğilmesini dayatan yaklaşımlar içerisine girmek milliyetçilik tuzağına çekilmektir. Kürt milliyetçiliğinden Kürt halkına ve sorunların çözümüne zerrece bir fayda yoktur.

Yine, HDP’de sadece Kürtler varmış gibi, HDP’ye dönük saldırıları da sadece Kürtlere dönük saldırılarmış gibi sunmak kendini yalnızlaştırmanın en kestirme yoludur. 

Soykırım saldırıları en fazla Kürtlere yöneliyor ama ortada bir toplum kırım rejimi var; tehdit edilmeyen, saldırıya uğramayan hangi kesim kaldı? Toplum kırıma karşı HDP tüm Türkiye toplumunu ve çıkarlarını savunan partidir. 

Evet, HDP Kürt partisi olmadığı halde Kürtlerin de partisidir. Ama sadece Kürtlerin değil! 

"Bunları zaten herkes biliyor. HDP bu anlamda kendini kanıtlamıştır" gibi bir yanılgıya düşülmemelidir. HDP’ye dayatılan bu anlayışlarla cesurca mücadele edilirse AKP-Saray darbelerine karşı da başarılı olunur.

HDP meclisten atılmak istenirken buna karşı Türkiye genelinde büyük bir tavrın olmamasının sebebi iyi sorgulanmalıdır. Bazı tavırlar var, değerli, anlamlı olabilir ama beklenen sonucu değiştirmeyecek kadar cılızdır. Sonucu değiştirecek kapsamlı strateji öncelikle zihniyette oluşturulmalıdır. 

"Türkiye partisi" sözünden bıkanlar olabilir fakat bu çizgiden sapmak HDP’yi bitirmek anlamına gelir. 

Hiç bir savaş, hiçbir faşist katliamcı saldırı ve darbe girişimi HDP açısından bölünme, ayrışma veya "Amed’e dönme" gerekçesi olamaz. Amed kalbimiz, ruhumuz, her şeyimizdir diyebiliriz ama Türkiye’nin tümü değildir. 

Gerekirse Amed, İstanbul, İzmir vd tüm kentlerde HDP halka dönebilir, bu tutum HDP ilkeleriyle çelişmez ama "Türkiye’yi terk edin; Kürt olanlar Kürdistan’a!" derseniz bu tutum mücadele birliğine değil parçalanmaya hizmet eder. Kürt halkına ve demokrasiye değil faşizme hizmet eder. 

Bu tutumla "Aman ha Türkiye parçalanır" denilmek isteniyorsa iyi bilinmeli ki ülkenin parçalanması AKP’nin zerrece umurunda değil. Özcesi, sonuç alıcı siyaset, ayrıştırıcı söylemlerin stratejik olarak terk edilmesinden geçiyor. 

Sonuç almaya odaklanan bir siyaset sadece meclisten atılmamayı değil hükümet olmayı gündemine alır; çoktan aşılmış olduğu için, bir daha seçim barajını geçip geçmemeyi de değil direkt hükümet olmayı hedefler. Bunun mümkün olduğunu 7 haziran seçimi göstermişti.

1 Kasım darbesiyle hükümet olmuş AKP Başbakanının istifası yetmez. Zaten meşruiyeti yoktu ama sadece onun değil bu hükümetin tümünün meşruiyeti yoktur; çok açık bir siyasi darbe hükümetidir. 

Erdoğan, bir günah keçisi oluşturmak üzere başbakan değişimini sağlarken HDP ise hükümet değişimini sağlamayı hedeflemelidir. Kaldı ki AKP istemese bile erken seçim kapıdadır; dünya, bölge ve ülkede yaşanan savaş ve krizler bu seçimi dayatacaktır.

Yeni bir seçim gereklidir ve tam zamanıdır. HDP, seçimi istemelidir. Bu seçimin hangi koşullarda HDP’yi hükümete taşıyabileceği tartışılmalıdır. 7 Haziran seçimine hangi ruh ve zihniyetle gidilmişse onun eksiklerini de gidererek, seçime hazırlanmak hükümet olma yolunu açabilir. Bu yola girmek savaşı önleyebilir. Bu durum faşizme dur diyeceği ve savaş dışında bir çözüme şans sunacağı için önemlidir.

Herkes de biliyor ki savaş yerine siyasi mücadele Kürt Halk Önderliğinin esas tercihidir. Devrede olduğunda kimsenin burnu bile kanamıyordu. Serbest kaldığı koşullarda ise durum çok daha farklı olacak, adeta yeni bir çağın kapısı açılacaktır. 

Siyasiler "savaş kaçınılmaz oldu, kim kimi nereye kadar kırarsa oraya kadar gidecek" deyip bekleyip görme lüksüne sahip olamayacağına göre çare üretmek için ter dökmekle yükümlüdürler. 

HDP gerçekten savaş istemeyen ve savaşı önleyebilecek tek partidir.

Bunun için öncelikle HDP’nin bir Türkiye partisi ve demokratik ulus partisi olduğu gerçeğine ilke düzeyinde sıkıca sarılmak gerekir. Ayrıca, faşizmin saldırıları veya Kürt hakları için hiçbir şey yapmayan Kürt milliyetçiliğinin baskısı altında demokratik ulus ilkelerinden zerrece ödün vermemek gerekir.

Tarihsel örneklerinde olduğu gibi yeni bir yol bulmak ya da yeni bir yol açmak öncülük misyonunun en üstün meziyetidir. Siyasetin rolü ve önemi de çözüm için çok çeşitli yol ve yöntemleri geliştirebilme esnekliği ve kabiliyetinden doğar.

[*Amed (Kürtçe): Diyarbakır]

Kaynak: Yeni Özgür Politika