HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

CHP'li vekillerin Demirtaş'ı ziyaretiyle ilgili konuşan Beştaş, "Hükümete soruyoruz; Demirtaş için 2 binin üzerinde yaptığımız ziyaret talebimize neden yanıt vermediniz?" diye sordu.

CHP'nin HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ı ziyaet etmesi 'ittifak' tartışmalarıyla gündeme geldi. Bazı medya kuruluşlarında CHP'nin ziyareti “CHP’liler 27 kere ziyaret ettiler ama HDP’liler ziyaret etmiyor” iddialarıyla yer aldı.

Gündeme ilişkin basın toplantısı düzenleyen HDP'li Meral Danış Beştaş, HDP'lilerin Demirtaş'ı ziyaret için verdikleri dilekçelere yanıt verilmediğini kaydetti.

Beştaş, "Hükümete soruyoruz; Demirtaş için 2 binin üzerinde yaptığımız ziyaret talebimize neden yanıt vermediniz? Şimdi pişkince, “CHP’liler 27 kere ziyaret ettiler ama HDP’liler ziyaret etmiyor” diyorlar. Bu, AKP siyasetinin ne kadar kirli olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur" dedi.

Beştaş'ın açıklamalarından satırbaşları şöyle:

Doğu Guta’da kimyasal saldırı yapıldığı yönündeki iddialar var. Kimyasal silah kim tarafından kullanılırsa kullanılsın Cenevre Konvansiyonu'na aykırıdır, savaş suçudur, insanlığa karşı suçtur. 

Bu sabah bir babanın sözleri yüreklerimizi dağladı. Baba, yaşamını yitiren kızının başında, “bana çikolata getir de, lütfen gitme” diyerek çok can yakıcı bir şekilde katliamın boyutlarını ortaya koymuştur. Doğu Guta’daki saldırıyı en sert biçimde kınıyoruz.

Geçen haftanın en temel gündemlerinden biri, Demirören Grubunun Doğan Medya’yı satın alması meselesiydi. Buna satın alma diyemeyiz. Aslında, 675 milyon dolarını kredi alarak Demirören, Doğan Medya Grubunu havuza dahil etti. 

Ziraat Bankası, Varlık Fonu'na devredilmişti. Fonun ilk icraatı, medyanın tekelleştirilmesinde kullanılmak oldu. Bu kredinin arka planı nedir? 2 yıl ödemesiz; 2 yıl Demirören grubu 675 milyon doların geri ödemesini yapmayacak. 

2 yıl geri ödemesiz, 8 yılı geri ödemeli bir anlaşma. 2 milyar 733 milyon TL, eski parayla 2 katrilyon, 733 trilyon kredi. 

Hayretler içindeyiz, Ziraat Bankası’nın kuruluş amacı tarım ve çiftçiyi desteklemektir. Bugün şeker fabrikaları zarar ediliyor diye kapatılıyor. Neden Ziraat Bankası şeker üreticilerine değil de Demirören Grubu’na böyle bir kredi veriyor? Amacının dışında neden bu krediyi veriyor? Bunun cevabını istiyoruz. Şeker fabrikalarını neden kurtarmıyoruz da eşi benzeri görülmemiş şekilde bir medya kurumun olanak tanınıyor.

O KREDİYLE DOĞAN MEDYA'YI BİZ DE ALIRDIK 

Biz de alırdık Doğan Medyayı, HDP olarak. Bize Ziraat Bankası 675 milyon dolar kredi versin, biz de talibiz. 

Bu hesaplanmış bir kredi, 2 yıl sonra seçimler yapılmış, bitmiş olacak, 2 kuruş ödememiş olacak. Demirören zaten Erdoğan’a patronum diyor. Bu ilişkide Doğan Medya’nın kim tarafından alındığı, karşılıksız, bedelsiz bir şekilde havuza dahil edildiği ortada. 

Vatandaşın da, özellikle çiftçilerin bunun satış olmadığını, hibe olduğunu, kendi hakları olan paranın tekelleşmede kullanıldığını bilmeleri gerekir.

DEMİRTAŞ'I YEDİRMEYECEĞİZ

Sayın Demirtaş’a, yapılan ziyaretler de geçen hafta gündemdeydi. Hükümete açıkça şunu söylüyoruz; 2 binin üzerinde ziyaret talebimize neden yanıt vermediniz? Adalet Bakanlığı’nda şu anda bile bekleyen yeni tarihli yüzlerce dilekçemiz var. Hukukta yeri olmamasına rağmen Demirtaş’ı ve Yüksekdağ’ı görmemize izin vermeyerek siz, bunu böyle kullanmayı mı hesaplıyorsunuz?

Bunun etikle, siyasetle hiçbir ilgisi yok. Bu kara bir propaganda. Ve bunun, Türkiye tarihinde de eşi benzeri görülmemiştir. CHP’lilere izin verilirken HDP’lilere izin verilmeyerek şimdi de büyük bir yalanla bunu köpürtmeye çalışıyorlar. Sırrı Süreyya Önder, Garo Paylan, Celal Doğan, Erol Dora, Burcu Çelik, ben ve çok sayıda milletvekilimiz Edirne’ye kadar gidip görüşemeyerek geri geldiler. Ama şimdi, büyük bir pişkinlikle çıkıp, “CHP’liler 27 kere ziyaret etiler ama HDP’liler ziyaret etmiyor” diyorlar. Bu, AKP siyasetinin ne kadar kirli olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur.

Bizim tutuklu bulunan, rehin tutulan milletvekillerimizle ilgili taleplerimiz bundan sonra da devam edecek. Her hafta görüşmek için başvurmaya devam edeceğiz. AKP sözcülerine şu çağrıyı yapıyoruz: Lütfen Adalet Bakanlığı'ndaki dilekçelerimizi kamuoyuyla paylaşın. Kaç bin tane başvuru yapmışız ve kaç kere görüşme yapmışız, siz neden izin vermediniz; açıklayın. 

Partimizin içerisine çekilmek istendiği gündeme dair yanıtımız bu: Biz kesinlikle Demirtaş’ın duruşmalarında ve her alanda yanında olacağız. Demirtaş’ı onlara yedirmeyeceğiz. Hiçbir arkadaşımız onların yemi olmayacak. Biz onlar gibi arkadaşlarını satanlardan değiliz. Sakın ola ki bizi kendileriyle karıştırmasınlar. 

MECLİSE KAYYIM ATADILAR

Bir diğer önemli konu Meclis Başkanı İsmail Kahraman’ın geçen hafta kendi başkanı olduğu Parlamento’ya kayyum olarak oturmasıydı. Normal koşullarda bu büyük bir skandaldır. Meclis Başkanvekili’nin nöbetçi olduğu bir hafta AKP Grubu’nun muhalefetin sesini kısma girişimine Meclis Başkanı da ortaklık etmiştir. Meclis Başkanı sadece AKP’nin Meclis Başkanı olduğunu tüm dünyaya ilan etmiştir. Parlamento demokratik bir işleyişe tahammül edemiyor. 

Parlamento’da, bizim üyemiz Mithat Sancar’ın herkesin sözüne kulak vermesi, onları rahatsız ediyor. Aynı Parlamento’da yolsuzlukla, yoksullukla, cinsel istismarla ilgili önergelerimizin reddedildiğini hatırlatmak istiyorum. AKP’nin bir tek önergesi iç tüzüğe aykırı olduğu için reddedilince o koltuğa oturdu. Erdoğan yarın Parlamento’yu da ben yönetirim derse kimse şaşırmayacak. 

Ama şaşırmamak normal değil. Bunlar normal değil, normalleştirmeyelim. Çünkü demokrasi Parlamento’dan başlar. Halkın iradesi, aslında 4 Kasım’da zaten darbelenmişti. Demokrasinin işletildiği bir yer olmaktan çıkmıştı. Ama bu da yetmemiş olacak ki, muhalefetin sesini daha fazla nasıl keseriz diye, geçen hafta çok vahim bir tartışmaya tanıklık ettik.

Hepimiz örülmek istenen faşizm duvarını yıkabilir, demokratik bir açılımı gerçekleştirebiliriz. Biz bu nedenle demokratik siyasetteki ısrarımızı her zamankinden daha yüksek bir şekilde dillendiriyoruz. İktidar muhalefetten korkuyor. Çünkü HDP hakikatin partisi. HDP 100 yıllık ezberleri bozan bir parti. Biz hiçbir ezbere evet demiyoruz. 

BAŞBAKAN KİM? İBRAHİM KALIN MI BİNALİ YILDIRIM MI?

Geçen hafta Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın açıklamalar yaptı. Gerçekten hangi sıfatla yaptı? Bu yetkiyi nereden aldı? Aslında bu rejim, yönetim krizi yayılıyor. Görev ve yetkilerinin dayanağı Anayasa’da yok ama Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü, kabine ile ilgili detaylı açıklamalar yapabiliyor. 

Tek adam yönetim modeli böyle ciddi garabetlere de sebebiyet veriyor. Bu siyasi demeçleri İbrahim Kalın bir memur olarak veriyor. Biz Binali Yıldırım’a soruyoruz; siz başbakan değil misiniz? Sadece resmi olarak mı başbakansınız. Yoksa bu görevi çoktan sizden alındı mı? Alındıysa bunun neden açıklamıyorsunuz? Buna dair bir yasal düzenleme olmadığı halde Kalın’ın kabine dışından sürekli açıklama yapmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Hala “başbakanım” diyorsanız bir memurun bu açıklamaları yapmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Hatırlarsınız Sayın Bahçeli ısrarla Anayasa değişikliğinin altını çizerken “fiili durum ayrı, yasalar ayrı, yasaları fiili duruma uygun getirmek için Anayasa değişikliğine evet diyoruz” demişti. Erdoğan’ın, AKP’nin Genel Başkanı olması dışında Anayasa değişikliğinin hiçbir maddesi uygulamaya geçmemiştir. Hiçbir maddesi uygulamaya geçmemiştir. Hepsinin uygulamaya geçeceği tarih Kasım 2019. Yasal bir zemini yok. Sadece genel başkan olması, anayasa değişikliğine dayanıyor.

Erdoğan 2017’nin son aylarında hükümetten ayrı olarak nasıl paralel bir devlet yapılanması kurduğunu söyledi, itiraf etti. Peki, Fethullah Gülen bunu yapınca suç da Recep Tayyip Erdoğan yapınca neden suç olmuyor? Biz cevap istiyoruz. Üstün körü açıklamaları, sürekli karşı tarafı suçlamak cevap olmuyor.

ELEKTRİK KESİNTİSİ

Özgün bir mesele daha var. Kızıltepe’de meydana gelen Nusaybin ve Dêrik’e de sirayet eden bir elektrik kesintisi. Bölgeler arası ayrımcı politikalar dikkate alınırsa ne kadar önemli olduğu görülür. Halk bütün bu meseleler içinde, tüm sorunları yaşıyor. Basından izlemesine gerek yok. Halk sorunlar içinde kavruluyor. Biri de Kızıltepe. Haftalardır elektrik yok, elektrik olmayınca su da yok. 

Şu anda yine elektrikler kesik ve sular verilmiyor. Hükümet ya halkı cezalandırıyor ya da DEDAŞ Hükümeti tanımıyor. Hangisi? Derhal bir açıklama yapılması gerekiyor. Eksim Holding, İktidarla çok iş yapan bir firma ve elektrik kaçak araması kolluk gücüyle birlikte yapıyor. Görülmemiş bir şey.

Tarımsal sulamanın da en fazla olduğu yerlerden biri. En önemli sorun şu; iki olgu var orada, bir tanesi kaçak trafolar. Nusaybin ve Derik, bu kaçak trafoların bulunduğu yerler. DEDAŞ, bu kaçak trafoları bulmak için tüm elektriği kesmiş. Yani kolektif cezalandırma yapmış.

Bu arada bu olaylar devam ederken, borcunu ödeyen, yeni abone olan çok sayıda çiftçi var. Geçenlerde tarım bakanı borçların ödenmesi halinde elektriğin açılacağını söyledi ama hala elektrikler yok. Geçici bir süre için açıldıysa da, şu anda çiftçi büyük bir mağduriyet yaşıyor. 

SOSYAL DEVLETİM DİYE BÖBÜRLENEN AKP, KÜRT İLLERİNDE YAPTIRIM DEVLETİ

Şimdiye kadar borcunu ödeyen ödemeyen diye ayırmadan enerjinin kesilmesi bir şirketin haddi değil. Elektrik Üretim A.Ş, zarar ettiğini söylüyor ama devletin ülkenin her noktasına eşit davranması zorunluluktur. Burada devlet ve hükümet vatandaşı değil, açıkça şirketleri koruyan bir duruma dönüşmüştür. Batı’da “sosyal devletim” diye böbürlenen AKP, Kürt illerinde yaptırım devleti olmaya devam etmektedir.

Bir kıyasla devam etmek istiyorum. Örneğin Konya’da su çıkarmak için ödenen metreküp fiyatı ile Kızıltepe’de ödenen kilovat fiyatı arasında uçurum var. Bu da Anayasa’nın eşitlik ilkesine ters. Dilovası’nda 10 fabrikanın kaçak elektrik kullandığı enerji neredeyse tüm DEDAŞ’ın elektriği kadar ama Dilovası’nda elektriğin kesildiğini hiç duymadık. Tabii ki kesilmemeli; bu kıyası, devletin olumlu yönde davranması gerektiği için belirtiyoruz. 

Kızıltepe’deki çiftçilerin isyanına cevap verilmesi gerekiyor. Önümüzdeki yıllarda bu zararla bellerini doğrultamayacak bir mağduriyetle yüz yüzeler. 

DEMİRTAŞ'IN DAVASINA KATILI

Bu hafta, Demirtaş’ın da aralarında olduğu milletvekillerimizin duruşmaları var. Partimizin sesini kısmak için dokunulmazlıklar kaldırıldı. Ardı ardına gelen tutuklamalar, cezalar hala devam ediyor. 

Peki, ne oldu gelinen aşamada? HDP sustu mu? HDP’ye ilgi mi azaldı? Tabii ki hayır. Sesimizi kısamadınız. Her gittiğimiz yerde on binlerle buluşmaya devam ediyoruz. Bu yöntemlerle sesimiz kısamazlar, tepkiyi büyütürler. Cezaevinde tutulan arkadaşlarımızın sesleri dört duvarı aşıyor, halkla buluşuyor. 

Bugün Burcu Çelik’in, Gülser Yıldırım’ın devam eden duruşmaları var. Her ikisinin de özgürlük kararlarını bekliyoruz. Selahattin Demirtaş’ın 11 Nisan’da Ankara’da duruşması olacak. Kendisi hakkında, tutukluluk kararı olan duruşma. O gün Ankara’da olabilecek herkesi hakikatin sesini dinlemeye davet ediyoruz.

Demirtaş’ın diğer duruşması da, Sırrı Süreyya Önder ile yargılandığı duruşma 16 Nisan’da İstanbul Silivri’de görülecek. Hükümet keyfi ve hukuksuz bir şekilde, yurttaşlarımızın katılmasını engellemeye çalışıyor. O keyfiyet ve hukuksuzluk bizim önümüzde duramaz, biz onları yıkıp geçeriz. Duruşmada yargılanan vekillerimiz değildir. Onlar sözleriyle, aslında yargılayan konumundadırlar.