HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş geriye dönüp baktığında pişmanlık duyduğu şeyin ‘barışı hakkıyla savunamamak’ olduğunu söyledi. 

Demirtaş, “Ben barışa yürekten inanan bir siyasetçiyim, barışı hakkıyla savunmayı ve sağlamayı başaramadık, başaramadım. Daha iyisini yapabilirdim. Bunu telafi etmek için içerde veya dışarda mücadele etmeye devam edeceğim” ifadesini kullandı.  

Tutuklu bulunduğu Edirne F Tipi Cezaevi'nden Fehim Işık'ın sorularını yanıtlayan HDP Eş Genel Başkanı Demirtaş'ın Artı Gerçek'te yer alan açıklamaları şöyle: 

'FAŞİZMİN PANZEHİRİ CESARETTİR'

- İçeriden yazdığınız öykü ve şiirler, yaptığınız resimler ve yazdığınız mektuplardaki 'cezaevi güzellemeleri' ile dışardakilere esasen hangi mesajı vermek istediniz?

Cesaret mesajı vermektir temel amacım. Çünkü faşizmin panzehiri cesarettir. Ne zulme uğramaktan korkarak kurtulabilirsiniz zulümden, ne de korkarak yenebilirsiniz faşizmi. Cesaret, biraz daha cesaret… 

- Edirne Cezaevi'nden dışarısı nasıl görünüyor? Kılıçdaroğlu yürüyor, partiniz binlerce üyesinin, yönetici ve eşbaşkanlarının cezaevine konulmasına rağmen geri çekilmiş değil, başka kesimler de öyle. Ama nedense hükümetten yansıyanlar görünür baskıların artmasından öte değil. Sizce eksik ya da fazla olan ne?

İçeriden dışarıyı izlemenin odaklanma açısından daha avantajlı olduğunu söyleyebilirim. Ama bilgiye ulaşma yönünden müthiş bir zorluk ve engel var. Tam olarak ne olup bittiğini eski bilgi ve deneyimlerimle, önemli ölçüde de oda arkadaşım Abdullah Zeydan vekilimizle tartışarak anlamaya çalışıyorum. Adalet Yürüyüşü'nü de izliyorum.

Önemli ve anlamlı buluyorum. Adalet talebi giderek toplumsallaşır ve bütün siyasi partilerin-kesimlerin ortak talebi haline gelirse sonuç alınabilir. Özellikle adalete inanan yargıçların da kararlarıyla bu yürüyüşe ve anlayışa cesurca destek vermeleri gerekir. Çünkü talebin uygulama ayağındaki birinci derece muhataplar kendileridir. Provokasyonlara, hizipleşmelere ve şiddete mahal vermeden adalet arayışı Türkiye’nin her mahallesine, sokağına taşınabilmeli ve kesintisiz bir yürüyüş olmalıdır diye düşünüyorum.  

"BİRLİKTE YÜRÜMEK İYİ BİR BAŞLANGIÇ"

- Hep bir araya gelmekten söz edilir. 7 Haziran'dan sonra da bu girişimler devam etti, ediyor. Bu nasıl mümkün olacak? Hem herkesin kendini koruduğu hem de ortak özlemler için bir araya gelebildiği etkili bir oluşum mümkün mü? Buna engel olan ne var? 

Muhalefetin kendi arasında birlik oluşturabilmesi öncelikle çok yalın ve somut ilkeleri belirlemekten geçer. Sonrasında ortak faaliyet, etkinlik ve çabalar bu birliği pekiştirir, halkın güvenini sağlar. Umudu çoğaltır. Partilerin, hareketlerin, kişilerin değil, halkın ortak çıkarının etrafında kenetlenmek, geleceğin Türkiye’sini birlikte yaratmanın özgüveniyle hareket etmek gerekir. Birlikte yürümek bu açıdan iyi bir başlangıçtır.

Hep birlikte şiddete de karşı çıkalım, savaşa ve silaha da hayır diyelim, hep birlikte herkesin ve her toplumsal kesimin hakkını da özgürlüğünü de eşitliğini de savunalım. Kutuplaşmış, bölünmüş toplumu “tek”likte değil, birlikte buluşturalım. Türkiye hepimizin ortak vatanıdır, o halde herkes bu vatanda hak ve özgürlüklerden evrensel düzeyde yararlanabilmelidir. Bu anlayışla hareket edilir ve kararlı olunursa, AKP seçmeni de tedirgin olduğu bu kamplaşma kaygısı nedeniyle, haklının ve ezilenin yanında daha fazla yer alacaktır.  

Son soru ama sorusuz bir soru olsun.. Siyasetçi yönünüzün başarısı kıyaslanamaz. Cezaevindeyken sanatçı ve edebiyatçı yönünüzü de görmeye başladık. Bir de gazeteci olun ve kendinize bir soru sorun. Siz, Selahattin Demirtaş ile bir röportajda gazeteci olarak ona ne sorardınız?

Kendime şunu sorardım; geri dönüp baktığımda pişmanlıklarımız var mı? Var elbette. Bildiğiniz ve inandığınız bir doğruyu hakkıyla savunmamak da ciddi bir hatadır. Ben barışa yürekten inanan bir siyasetçiyim, barışı hakkıyla savunmayı ve sağlamayı başaramadık, başaramadım. Daha iyisini yapabilirdim. Bunu telafi etmek için içerde veya dışarda mücadele etmeye devam edeceğim. Barışı savunmak (Ortadoğu’da her şeyin silahlar tarafından belirlendiği gerçeğini de bilerek) ne saflıktır, ne toyluk, ne apolitikliktir ne de teslimiyet. Benim rolüm ve misyonum barışı kurmak üzerinedir, savaşı büyütmek üzerine değil. Herkesin birazcık da olsa bunu anlamaya çalışmasını isterim. 

Son olarak ben ve Abdullah Zeydan arkadaşım bütün dostlara bolca selam gönderiyoruz. Halkın özgürlüğü bizim kişisel özgürlüğümüzden önceliklidir. Ve bizler buna sadık kalarak direnme sözümüzü herkese iletmek istiyoruz. Bir gün yine meydanlarda buluşacağız. Selamlar.