KCK Yürütme Konseyi Üyesi Fatma Adır, cumhurbaşkanlığı seçimleri hakkında konuşutu. Alevilerin seçimde demokrasi ve özgürlük bloğu dışında bir seçenek olmadığı görüşünü dile getiren Adır, “Aleviler HDP projesinin temel gücü ve öznesi konumundadırlar. Dar, kişisel, grupsal ve çıkarsal politika yütmeyen, var olma temelinde örgütlenme ve mücadele etmek isteyenlerin tüm Alevileri kapsayabilecek bir projedir” dedi.

ANF’ye konuşan KCK Yürütme Konseyi Üyesi Fatma Adır, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Alevilerin tutumlarının ne olacağını yorumladı.

'Alevilerin yol haritası olmalı' diyen Adır'ın ANF'ye verdiği ropörtajın bir bölümü şöyle:

Türkiye’de son süreçte oluşan bloklaşma ile birlikte, HDP’nin oluşturmuş olduğu alternatif blok siyasetini ve Alevilerin rolünü nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ortadoğu yeniden yapılandırılırken, Alevilerin kendi siyasi yol haritalarını daha gerçekçi, tarihte yaşadıkları katliam, yok sayılma, inkar ve asimilasyonu aşma temelinde oluşturmaları önemlidir. Bölgede konjonktürel olarak süren çatışma ve savaş hali yeni haritalar, oluşumlar ve güç ilişkilerini açığa çıkarmaktadır. Hazırlıklı, örgütlü ve mücadelesinin hedefini doğru belirlemiş kesimler bu süreçten kazançlı çıkacaklardır. Aleviler açısından demokrasi ve özgürlük bloğu dışında bir seçecek görünmemektedir ve zaten Alevi çoğunluğunda buna göre bir tutum, hareket ve yol izlediğini biliyoruz. Ama halen tam ikna olmamış veya çıkarını sistem parti ve kurumlarında gören, buna dayanarak yol almak isteyen kesimler de vardır.

Cumhurbaşkanlığı seçiminde de görüldüğü gibi CHP, MHP ile yol arkadaşlığı ve hatta stratejik ittifaklar temelinde hareket etme durumu yaşanmaktadır. CHP’nin önemli oranda milliyetçi, ırkçı ve Türkçü çizgide hareket ettiği, yol aldığı kendilerinin de inkar etmediği bir durumdur. Söylem olarak öne çıkardığı sosyal demokrat, solcu anlayış ve kimlikle söz düzeyinde de artık bir ilgisinin olmadığı açığa çıkmıştır. Cumhurbaşkanlığı adaylığı tercihi de bunu çok daha net ortaya koymuştur. CHP artık durduğu ve üzerinden hareket ettiği milliyetçiliği-ulusal, hatta Türkçü-Sunni İslam politikasını belirginleştirmiştir. Alevilerin kendilerine dönük ‘sevimli’ gösterilen tüm politikaların özünde inkar, imha, asimilasyon ve sistem içileştirme hedefi üzerinden yapıldığını görerek hareket etmesi ve buna göre tutum belirlemesi en doğru tutumdur. Son zamanlarda böylesi çağrı ve yaklaşımlarda bir gelişmenin olduğu da görülmektedir. Demokrasi ve özgürlükler mücadelesinde özne olmanın yegane yolu örgütlü duruş ve mücadeleden geçmektedir. Bu başarıldığı takdirde alternatif denilen özgürlük ve demokrasi seçeneği Aleviler açısından tek ve en önemli seçenek olduğu anlaşılacaktır.

Selahattin Demirtaş bütün Alevi kesimleri HDP’ye çekebilecek mi?

HDP projesi özgürlükler ve demokrasi adına, sistem dışında kalan, kendini mevcut siyasi yapılanmalarda bulamayan tüm kesimlerin ortaklaşacağı ve birlikte siyaset yapacağı bir zemindir. Aleviler HDP projesinin temel gücü ve öznesi konumundadırlar. Dar, kişisel, grupsal ve çıkarsal politika yütmeyen, var olma temelinde örgütlenme ve mücadele etmek isteyenlerin tüm Alevileri kapsayabilecek bir projedir. Halen tüm boyutları ve istenilen düzeyde, tüm farklıkları kapsayarak ve doğru bir parti içi demokrasi ile yol almada yeni olsa da; bunu aşacak bir düşünce, anlayış ve kararlılığı ile hareket etmektedir. Bütün bunları bir araya getirdiğimizde iktidar, sistem dışı olan ve kalan Aleviler kendilerini bu alternatif projenin merkezinde görecekler ve öznesi konumuna gelme çabasını göstereceklerdir. Doğru olan da budur.

10 Ağustos’ta yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olan diğer iki adayın bırakın Aleviler açısından oy verilecek seçenek olmaları, şu ana kadar Alevilere dönük yürütülen katliam politikalarının devamı olan geleneğin temsilcileridirler. Selahattin Demirtaş dışındaki her iki aday da Aleviler açısından üzerinde düşünmeye bile gerek görülemeyecek kadar nettirler. Bu iki seçenekten öte Selahattin Demirtaş demokrasi ve özgürlük bloğu anlamında Alevilere en yakın, HDP eşbaşkanı olduğu da düşünüldüğünde en yakın adaydır. Hatta kendilerinden sayacakları kadar Alevi haklarını savunma, bu uğurda mücadele etmede asla geri durmayacaktır. Bu anlamda söyleyecek sözü olan ve bunun tutumunu da ortaya koyacak bir siyasi gelenek, düşüne yapısı ve duruştan gelmektedir. Kişi olarak da bunu ortaya koymaktan çekinmeyecektir. Bütün bunlar bir araya getirildiğinde Selahattin Demirtaş Alevilerin kendi adayı olarak göreceği ve HDP’de de birlikte yürümekte çekinmeyecekleridir. Şu ana kadar gelen tepkilerinde belirttiğimiz çerçevede olduğunu düşündüğümüzde, Alevilerin ortaklaşacağı tek adaydır.

Sivas katliamının 21. yılı vesilesiyle yapılan anmalarda ortaya konulan tepkileri nasıl yorumluyorsunuz?

Bu katliamın üzerinden 21 yıl geçti. Her yıl katliamın yıl dönümü vesilesi ile 2 Temmuz’da anmalar yapılmakta, tepkiler ve protestolar gerçekleşmektedir. Bir biçimde bu katliamı planlayan, arkasında olanlar ve uygulayanlardan hesap sorulması gerektiğine dönük siyasi partiler, örgüt ve kişiler tarafından sözler ve vaatler dile gelmektedir. Yine hükümete ve yargı kurumuna hem katliamın faillerinin açığa çıkarılması, yargılanması ve hem de bu katilleri koruyanlardan da hesap sorulmamasına dönük eleştireler yapılmaktadır. Benzer bir durum Maraş vb. katliamlar için de geçerlidir. Devletin desteği ve koruması altında, devlet içinde odaklanmış odakların bu katliamındaki rolleri çokça dile geldi, isim düzeyinde de deşifre edilmesine rağmen bu katiller korundu. Halen de korunmaya devam edilmektedir.

Sizce Sivas, Maraş gibi katliamlar neden hala aydınlatılmak istenmiyor?

Sivas, Maraş ve diğer tüm katliamlar planlı, örgütlü ve devletin derin güçlerinin bizzat desteği ve yönlendirilmesi ile gerçekleştirildiğinden, tüm çaba ve çalışmalara rağmen aydınlatılmamaktadır. Devletin siyasi mekanizmaları ve yargısının bu katliamları aydınlatması demek, kendi derin, kirli geçmişiyle yüzleşmeye karar vermesi ile ilgilidir. Sorunun esası budur. Çünkü bu katiller ve güruh grupları bizzat devletin fideliğinde yetiştirilmektedir. Türkçü, Sünni İslam felsefesi temelinde diğer tüm kesimleri düşman kategorisine yerleştirme perspektifi ile eğitilmektedirler. Hem de çok özenle ve profesyonelce bu yapılmaktadır. Alevilik, Kürtlük ve Müslüman inancında olmayan tüm inançlara karşıtlık üzerinden özenle beslenip, büyütülen milliyetçi, faşist ve ırkçı politikalar bu katliamların dayandığı zemin olmaktadır.

Devletin bizzat kendisinin büyütüp, besleyip ve planladığı böylesi katliamları açığa çıkarması ve aydınlatmasını beklemek; devletin tüm bu politikalarından vaz geçmesini gerektirir. Yine işlediği tüm suçları itiraf etmesi, bu etnik ve inanç gruplarından özür dileyerek barışmasını gerektirir. Türk devleti şu an böylesi bir anlayış ve yaklaşım içerisinde değil, tam tersine iktidara gelen her güç devletin bu kirli yanlarını kendi lehine ve çıkarına kullanması gerektiği kadarına dokunmaktadır. Ötesine geçmemektedir. Nitekim AKP hükümeti döneminde de benzer politikalar, kendi ideolojik ve çıkarcı yaklaşımları temelinde biçim değiştirerek devam etmiştir. Bu politika değişmediği müddetçe, Sivas ve Maraş benzeri katliamların bütün boyutları ile açığa çıkarılması ve hesap sorulması mümkün olmayacaktır. Katliamın aydınlatılmaması ve hatta bilinçli temelde katillerin korunduğu ve davanın bir biçimde üzerinin kapatılmak istendiği açıktır.

Bu katliamların aydınlatılması için nasıl bir mücadele yürütülmelidir?

Devletin kurumlarının içinde olmadığı ve bizzat çözmek, aydınlatmak için üzerine gittiği olaylar çok rahatlıkla aydınlatılabilmektedir. Bu tür durumlarda ne zaman aşımı, ne delil bulma sorunu ve ne de katliamların arkasındaki kesimleri görme, açığa çıkarmada zorlanma gibi durumları yaşanmamaktadır. Ama söz konusu Aleviler, Kürtler, devrimci, demokrat ve gayri Müslüm kesimlere dönük gerçekleşen katliamlar olunca; delil bulma sorunu, zaman aşımı vb. engeller öne sürülmektedir. Sivas ve Maraş katliamlarında da öne sürülen gerekçeler benzerdir ve bilinçli bir tutumdur.

Yine örgütlü Alevi kurumları ve şahsiyetlerinin bu katliamın aydınlatılmasına dönük çalışmaları ve çabaları kesintisiz sürmektedir. Tabii bu çabalar ve mücadele önemlidir ve kesintisiz bir temelde daha örgütlü yürütülmek durumundadır. Alevilerin hem siyasi ve hem de örgütlü olarak halen çok parçaları olmaları sonuç almalarını engellemektedir. Yine Türk ulus devletinin betonu komunda olan ve bu katliamcı politikaların gelişmesinde belirleyici olan zihniyet, kurum ve partilere karşı ortak bir tutum içine girmemeleri ve CHP gibi partilerden medet ummaları bu mücadeleden sonuç alınmamasında belirleyici olmaktadır.

Türk devlet tarihinde Alevilere karşı gerçekleşen tüm katliam, soykırım ve asimilasyon politikalarında devlet politikası vardır. Bu devlet politikasını en sinsi ve yetkince uygulayan ise CHP ve benzeri partilerdir. Alevilerin tarihi olarak tüm yaşananları büyük fotoğrafı ile görmemeleri ve bu konuda parçalı kalmaları devletin bu katliam politikalarında vazgeçmemesinde etkili olmaktadır. Bunun için ortak bir tutum, anlayış ve politika ile örgütlü mücadele sonuç almada her zaman esastır. Bu yıl bu anlamda yapılan protestolar önemliydi. Ama sadece protesto boyutunda kalır ve örgütlü bir duruş ve mücadeleye dönüşmese bu katliamlar sürer. Çünkü protesto kendi başına bir sonuç açığa çıkarmaz, ortak, örgütlü ve daha geniş kesimleri kapsayan bir mücadeleye ihtiyaç vardır.

Hedef olarak seçilen Alevi aydınların hemen hepsinin Kürt sorununa duyarlı olması sizce tesadüf müdür?

Zaten hedef seçilen Alevi aydınların kimliği, düşünce yapısı ve duruşları bilinerek hedef seçilmektedir. Türkiye’de farklı inanç ve halk gruplarına dönük geliştirilen inkâr, imha ve asimilasyonun sonuç almasını engelleyen kesimlerin başında böylesi duyarlı aydın kesimler gelmektedir. Onun için Sivas’ta yakılarak, vahşice katledilen aydınlara karşı bilinçli, planlı ve örgütlü saldırı organize edilip, yürütülmüştür. Bu katliamın gerçekleştiği tarih dikkate alındığında; bu durum çok daha fazla belirttiğimiz temelde planlı gerçekleştirilmiştir. 1993 yılları Kürt özgürlük mücadelesinin önemli mevziler ve kazanımlar elde ettiği tarihtir. Sistem dışında kalan halkların ve inançların güç alacağı ve örgütlü mücadele var olma iddiasını güçlendirecekleri bir süreçtir. Bu katliamla bu önlenmek istendi.

Alevi aydınlarına demokratik blok oluşturma sürecinde nasıl bir rol düşüyor?


Alevi aydınların demokrasi ve özgürlükler mücadelesinde bu gün her zamankinden daha fazla rolleri bulunmaktadır ve bunun imkânları çok daha mümkün hale gelmiştir. Örgütlü bir mücadele ile özgürlükler ve demokrasi cephesinde yer alan önemli bir Alevi aydın kesim vardır. Aidiyet-ulusal kimlik olarak Kürt, Türk ve Arap olabilir ama inanç bağlamında ortaklık vardır. İnanç kimliği üzerinden ulusal kimliğin halklar arası demokrasiyi ve birlikteliği güçlendirme faktörüne dönüştürmede de Alevi aydınların rolü çok fazladır. Var olan parçalı durum aşılır, sistem parti ve oluşumlarının manipülatif, engelleyici politikaları aşılırsa çok ciddi ve tarihi katkıları olur. Demokrasi ve özgürlükler bloğunun güçlenmesi en çok Alevi inancı taşıyan halklarımızın çıkarınadır. Bu bağlamda ele alındığında; bu gün Alevilere güncel, siyasi yaklaşımlar üzerinden süregelen yaklaşımın aşılması içinde, Alevi aydınlarının öncülük ettiği öz güçlerine dayalı bir duruş ve örgütlülüğü gerektirir.