Geçtiğimiz ay Ankara Üniversitesi'nde gerçekleştirilen "İnançta ve Toplumsal Yaşamda Alevilikte Kadın" başlıklı bir konferansın düzenleyicisi, Prof. Dr. Bedriye Poyraz, Alevilik inancında kadın ve erkeğin yaşamın sorumluluğunu eşit paylaşma anlayışının çok önemli olduğunu söyleyerek, "Alevi toplumu ayrı bir yerde yaşamıyor, bu toplumda yaşıyor. ‘Alevilikte kadın eşittir, iyidir, sorunsuzdur’ demek doğru değil, durumla yüzleşmek gerekiyor. Şu anki siyasi iktidar pervasızca ülkeyi radikal Sünni İslamın hâkimiyetine sürüklerken Alevilerin kendi evlerinin önünü süpürerek mücadeleye başlamaları gerekir," dedi.

Evrensel'den Elif Ekin Saltık'a konuşan Bedriye Poyraz'ın değerlendirmeleri şöyle:

KADINLARIN HEDEFTE OLDUĞU BU DÖNEMDE, EŞİTLİK ÇOK ÖNEMLİ

Konferansta ‘Hem inançta hem toplumsal hayatta Alevi kadınlar yaşamını nasıl sürdürüyor?’ meselesi üzerinde duruldu. Öncelikle inanç alanına bakarsak, eşitlik noktasında ne dersiniz?

Mesela; Kırklar cemi Aleviliğin kurucu metni. Kırkların 17’si kadın. Bu Avrupa standartlarının bile üzerinde bir şey. Çok önemli bir temel sunuyor. Kadın erkeğin birlikte semah dönmesi sembolik olarak eşitlik düşüncesini güçlendiren bir durum. Ceme girilirken ‘Biz ceme kadın ve erkek olarak girmiyoruz; insan olarak giriyoruz’ denir. Ben bunu bugünün şartlarında çok önemsiyorum. Alevilik daha çok erkeğe sorumluluk yüklüyor. Örneğin Sünni inancında kadınlar örtünecekler ama erkek istediğini yapabilir. Nefsini kontrol etmesi gereken erkek değil. Onun bir şey hissetmemesi için kadının örtünmesi ve dikkat etmesi gerekir. Ama Alevi inancında hem kadının hem de erkeğin nefsini kontrol etmesi gerekir. Sorumluluk bu anlamda paylaşılmış oluyor. Siyasi iktidar giderek artan biçimde kadını ev içine hapsederek, ikincilleştirerek, kadının birey olabilmesindeki bütün olanakları elinden alarak politik konumunu pekiştirdiği şu günlerde Alevilikte sorumluluğun paylaşılması çok kıymetli.

Toplumsal yaşama gelirsek…

Aleviler köylerde, kırsal alanda yaşıyorlardı. Yetmişlerle birlikte kentlere göç etmeye başlayan Aleviler çok büyük baskılarla, başka bir hayatla karşılaştılar. Kentte tutunabilmek için Aleviliklerini saklamak zorunda kaldılar. Aleviliklerini unuttular ve gizlediler. Başka bir seçenekleri de yoktu tutunabilmek için. Kent hayatında hem kapitalizmin sertliğiyle hem de Sünni inancının egemenliğiyle karşılaşıp ikisiyle birlikte mücadele etmeye başladılar. Burada kadınlar hem kadın hem Alevi olarak ezildiler. Kentlere gelen Alevi kadınlar kapıcılık yaptı, evlere temizliğe gitti. Çok ağır koşullarda çalıştılar. O koşullarda çocuklarını okutmaya, yaşamlarını sürdürmeye çalıştılar. Aynı zamanda da Alevi oldukları için ciddi ayrımcılığa uğradılar. Bütün bunun üstesinden gelirken de Alevi inancıyla bağlarını önemli ölçüde kopardılar. Kentleşmenin Aleviler için bir de böyle bir boyutu var.

‘KADIN-ERKEK BİZDE EŞİT’ EZBERİ GERÇEĞİN ÜZERİNİ ÖRTÜYOR

Alevilikte kadın konferansını yapmaktaki temel amacınız neydi?

Alevilerde bir ezber var, kadın ve erkeğin eşit olduğunu söylüyorlar.  Alevi toplumunu bilen birisi olarak toplumsal yaşamda kadın ve erkeğin eşit olmadığını biliyorum. Elbette Sünnilikle, Sünni kadınla karşılaştırıyorlar. Bu anlamda Alevi kadın başını örtmek zorunda değil. Okula gitme, okullaşma meselesinde eğer ailenin ekonomik durumu iyi ise kız erkek ayrımı yapmıyorlar ve gönderiyorlar. Ancak ekonomik durumu kötü ise, diğer geleneksel toplumlarda olduğu gibi, önce erkek çocuğu okula gönderiyorlar. Birtakım farklılıklar da var. İşte bu farklılıklar nedeniyle Aleviler “Bizde kadın erkek eşit” deyip aslında hiç de eşit olmayan o konumu sorgulamıyorlardı. Bunun en iyi örneklerini Alevi örgütlerinde,  Alevi medyasında görmek mümkün. Politik olarak Türkiye koşullarına, siyasi koşullara baktığımızda diktatörlüğe doğru gidiyoruz. Şu anki siyasi iktidar pervasızca ülkeyi radikal Sünni İslamın hâkimiyetine sürüklüyor. Bu koşullarda Alevilerin kendi evlerinin önünü süpürerek mücadeleye başlamaları gerekir. Toplumsal hayatı göz ardı ederek Alevilikte kadın- erkek eşit demek mümkün değil. Şöyle bir sunuş vardı: Kürt hareketinde bayraklaşmış Alevi kadınlar var; ama Alevilerde bayraklaşmış kadın yok. Gerçekten Kürt hareketi kadın-erkek eşitliğinde çok sağlam bir şekilde bunu kurmuş ve mücadeleyi de bunun üzerinden sürdürüyor. Ancak Kürt hareketinin en önemli unsuru silahlı mücadele. O nedenle bu karşılaştırma çok da doğru değil. Ama samimiyetle Alevi toplumunun kadın erkek eşitliğini tartışabileceğine ve hayata geçirebileceğine inanıyorum. Bunun için inançta kadın erkek eşitliğinin olması gerekli zemini sunmaktadır.

VAR OLAN EŞİTSİZLİKLE YÜZLEŞMEK ÖNEMLİ

Tarihte, Alevilikte kadın ve erkeğin eşit olmamasına karşı çıkan, eşitsizlikle mücadele eden kadınlar olmuş mudur?

Konferansta ‘Alevilikte kadın dervişler’ sunumu olmuştu. Alevilik inancı kadın dervişlere uygun bir inanç aslında. Ancak Alevi toplumu bağımsız, ayrı bir yerde yaşamıyor ki, Sünnilerle birlikte Türkiye’de yaşıyorlar. O nedenle bütün geleneklerle birlikte çevrelenmişler. Onları bu toplumdan ayrı düşünmek de mümkün değil, doğru da değil. Onların önceliği ayakta durmak, şehirde kentte tutunmak. Bu konuda yapılmış bir araştırma yok ama yapılırsa anlamlı sonuçlara ulaşılabilir. Dersim’e baktığımızda kızlarla erkeklerin okuma oranı eşit görülüyor. Kızların okutulması için başlatılan birçok kampanyaya örneğin Dersim dahil edilmiyor. Çünkü buna ihtiyaç yok. Bunlar önemli göstergeler ama ‘Alevilikte kadın daha iyidir’ demenin akademik olarak doğru olmadığını düşünüyorum. Bütün bunlar Alevi toplumunda kadın ve erkeğin eşit olmadığı gerçeğini muğlaklaştıran örten şeyler. Bununla yüzleşmek gerekiyor. ‘Alevilikte kadın eşittir, iyidir, sorunsuzdur’ demenin doğru olmadığını tam tersine oradaki durumla yüzleşmek ve yapılması gerekenlerle ilgili mücadele edilmesi gerektiğini düşünüyorum.

AYRIMCI ZİHNİYET ZAFERİ KADIN BEDENİNDE KAZANMAYA ÇALIŞIYOR

Konferansta yaptığınız sunumda Dersim Katliamı’nda kadınlara devlet tarafından uygulanan vahşeti, bunun nasıl ayrımcı bir zihniyetle meşrulaştırılmaya çalışıldığını anlattınız. Bugün de vahşice uygulamalarla kadın özgürlüğüne ve mücadelesine karşı politik, psikolojik bir savaş yürüdüğünü görüyoruz. Dünle bugünü bu açıdan birleştiren zihniyetle ilgili ne söylersiniz?

Kendi sunuşumda Dersim raporlarında ve gazetelerde Kızılbaş kadınlara nasıl yer verildiğini incelemiştim. Dersim Katliamı’nı çalışırken kadınlarla ilgili değerlendirmeler dikkatimi çekmişti. Katliam öncesi resmi raporlar hazırlatılıyor, yazılıyor.  Resmi raporlarda Dersim kadınına, Kızılbaş kadına ilişkin değerlendirmeler ayrıca değerlendirilmeye değer. Dersimli, Kızılbaş kadın hafif meşrep, fettan, şeytan ve bütün kötülüklerin arkasındaki unsur olarak tanımlanıyor. Dersim’de kadınlara öldürmek için bile önce tecavüz edildi. Dersim Katliamı büyük bir travmadır, zulümdür, katliamdır, terteledir. Dersimli kadınlara neler yapılacağını katliam öncesi raporlarda görmek mümkün. Kadınlar bir taraftan arzu nesnesi haline dönüştürülüyor diğer taraftan da düşman. Bunun ne demek olduğu Dersim’in Kayıp Kızları dosyasıyla ortaya çıkmaya başladı. Kadınları hizmetçi yaptılar, seks kölesi yaptılar, sattılar hatta kendilerine eş yaptılar. Bugüne kadar yansıyan bir travma yarattılar. Tıpkı Ermeni kadınlarda olduğu gibi birçok yerde önemli generallerin eşleri, politikacıların eşlerinin Dersimli olduğunu öğreniyoruz mesela bugün. Örneğin Kenan Evren’in eşinin Dersimli olduğu iddia ediliyor. Bu güçlü bir olasılık. Doğru olursa şaşırtıcı olmaz. Bugün de benzer vahşeti görüyoruz. O dönemde askerler, subaylar Dersimli kadınlara ne yaptıysa bugün de IŞİD kendinden görmediklerine aynısını yaptı. Aslında mücadele kadın bedeni üzerinden gerçekleştiriliyor. Kadın bedeni üzerinden kazanılmamış hiçbir zaferin gerçek zafer olmadığı düşüncesini biz kadın çalışmalarından biliyoruz. İşte bu travma kadınlara uygulanan vahşetle daha büyük bir boyuta ulaşmaktadır.

KONFERANS ÇOK ÖNEMLİ BİR ADIM OLDU

Akademide ilk kez Alevi kadınların toplumsal yaşamdaki ve inançtaki konumu “İnançta ve Toplumsal Yaşamda Alevilikte Kadın” konferansı ile tartışıldı. Nasıl tepkiler aldı konferans?

Bizim açımızdan çok iyi bir konferans oldu. Doğrusu bu kadar iyi tepkilerin gelebileceğin tahmin etmemiştim. Konferansın en önemli özelliği akademide bu alanda yapılan ilk konferans olması. Alanında başarılı hocalar katıldı. Sunuş yapan genç arkadaşlar, hocalar hepsi çok güzel sunuşlar yaptılar.Yapılan sunuşların büyük çoğunluğu daha önce bu konuda hiç çalışmamış olan akademisyenler tarafından gerçekleştirildi. Böylece bu alanda bir literatür oluşmuş oldu.  Birçok arkadaşım, hocam ilk defa Aleviliği, Alevilikte kadını çalıştı. İyi sonuçlar ortaya çıktığını düşünüyorum.

Konferansa nasıl destek buldunuz?

Üniversiteler ne yazık ki artık proje olmadan bu tür faaliyetlere kaynak ayırabilecek durumda değiller, bütçe yok. Bu konuyu kesinlikle projeleştirerek yapmak istemedim. En başta Hüseyin Aygün ve Veli Ağbaba destek oldular. Ancak Çankaya Belediyesi Veli Ağbaba’ya destekleriz demesine rağmen biz gittiğimizde ‘Hayır destekleyemeyiz’ dediler. Ta İstanbul’dan Beşiktaş Belediyesi ve Maltepe Belediyesi bize destek verirken buradaki Yenimahalle Belediyesi ve Çankaya Belediyesi destek vermedi.

Alevi örgütleri o kadar yoksul ve yoksunlaştırılmışlar ki telefon faturalarını ödeyebilecek durumda değiller. Buna rağmen ellerinden gelen desteği vermeye çalıştılar. Bu durumun toplum tarafından bilinmesini önemsiyorum. Aldığımız ufak yardımlarla ve kendimizden ne verebiliyorsak öyle gerçekleştirdik bu konferansı.