“Kürt sorunu yok, PKK sorunu var”

Bugün ele almak istediğimiz “doğru bilinen yanlış”ı başlıktaki cümle çok güzel özetliyor: “Kürt sorunu yok, PKK sorunu var.”

Bu cümlenin kullanıma giriş tarihi olarak PKK’nın ilk ciddi saldırılarını gerçekleştirdiği 15 Ağustos 1984 gününü alabiliriz. O günlerde değil “Kürt sorunu”, “Güneydoğu sorunu” bile denmekten kaçınılır, “PKK sorunu” yerineyse “terör sorunu” denirdi. Çünkü “PKK sorunu” tanımının , hep “bir avuç çapulcu” olarak tarif edilmek istenen PKK’ya fazladan itibar kazandıracağı düşünülürdü.

PKK’nın kendini kanıtlamaya çalıştığı ilk yıllarda, yaşananları “terör sorunu” olarak nitelemenin bir ölçüde anlam ifade ettiği ileri sürülebilir. Fakat bir yandan olağanüstü güvenlik önlemleri ve operasyonlar, diğer yandan müthiş bir karşı propaganda faaliyetine rağmen PKK’nın varkalmayı becermesi, üstelik bunu her geçen gün daha da güçlenerek yapması, bu cümlenin özünde yanlış olduğunu gösteriyordu. Ne var ki resmi otoriteler ve medyanın büyük bölümü, bu yalana çok kötü bir şekilde bel bağlamışlardı ve bu yüzden “teröristle masum halkı ayırma” tiratlarını bitmek bilmez bir şekilde sürdürdüler.

1990’lı yıllarla birlikte Türkiye “Kürt realitesi”ni tanımaya, buna bağlı olarak “terör sorunu”ndan “Güneydoğu sorunu”na, hatta “Kürt sorunu”na geçiş yapmaya başladı. Öcalan’ın yakalanıp Türkiye’ye teslim edilmesiyle birlikte PKK’ya bakışta da belirgin bir değişiklik gözlendi. Bunda devletin Öcalan’la düzenli olarak görüşmesi ve onun üzerinden örgütü belli ölçülerde denetlemesi etkili oldu.

AKP’nin iktidara gelmesiyle birlikte devletin Kürt sorununa bakışında eski söylem ve stratejilerden adım adım uzaklaştığını gördük. Özellikle adı en son “Milli birlik ve kardeşlik projesi” olan “Kürt açılımı” ile brilikte bu değişim son derece hız kazandı ve devlet Başbakan Erdoğan’ın ağzından “asimilasyon ve inkar politikaları”na son verdiğini resmen ilan etti.

PKK’nın miladı

Kimileri tam tersini umsa da Öcalan’ın yakalanması PKK’nın sonunu getirmedi, tam tersine, örgütün hiç olmadığı kadar kurumsallaşıp halkın içinde kök salmasına vesile oldu. PKK’nın yaşadığı bu çarpıcı gelişme, Kürt sorunu ile PKK sorununu ayrı göstermenin iyice imkanszılaşmasına yol açtı. Buna bağlı olarak Kürt sorunu ile PKK sorununun içiçe geçtiği ; bu ikisinin birlikte çözülmesinin kaçınılmaz olduğu ve teknik olarak önceliğin PKK’nın silahsızlandırılmasına verilmesi gerektiği görüşü giderek baskın hal almaya başladı.

Ölen PKK militanlarının cenazelerine binlerce kişinin katılması, özellikle Diyarbakır’daki Nevruz/Newroz kutlamalarında insanların PKK ve Öcalan’la özdeşleşme konusunda birbirleriyle alenen yarışmaları, son “sivil itaatsizlik” eylemlerine gösterilen yoğun ilgi (özellikle alternatif Cuma namazları), PKK’nın yeni militan ve mali kaynak konusunda hiç ama hiç zorlanmaması ve nihayet bağımsız adayların son seçimlerde aldığı oy, Kürt siyasi hareketi realitesini alenen gözler önüne seriyor.

Fakat Silvan saldırısının ardından birileri filmi tekrar başa sardırmaya çalışıyor. Bunların başında Başbakan Erdoğan’ın bulunması Kürt sorununun geleceği açısından hiç de parlak verici bir durum değil. “Kürt sorunu yok, PKK sorunu var” diyenlerin öncelikle şu PKK sorununu nasıl çözeceklerini bizlere anlatmaları lazım. Tam da bu noktada yarın bir başka “doğru bilinen yanlış”ı ele alalım.

YARIN: TERÖRLE MÜCADELE ORDUNUN ELİNDEN ALINIP POLİSE VERİLMELİ