İMRALI-KANDİL DİYARBAKIR ÜÇGENİ TAVRINI GÖZDEN GEÇİRMELİ...

Erbil’deki sohbetimizde eski PKK komutanlarından Botan, Cemil Bayık ve Mustafa Karasu’yu işaret ederek, “Dağdaki komutanlar, istemedikleri bir çözümü rahatça sabote edebilirler” demişti.

Erbil, geçen haziran ayı sonları. PKK’nın en önde gelen eski komutanlarından Nizamettin Taş’la sohbet ediyorum.

Kod adı Botan olan Nizamettin Taş, PKK açısından bir milat sayılan 1984 Eruh baskınındaki 32 PKK’lıdan biri...

2003’teki Irak Savaşı sonrasında bazı arkadaşlarıyla birlikte PKK yönetiminden Öcalan’ın da onayıyla tasfiye ediliyor. Gerekçeye gelince, artık silahsız siyaseti savunmak denilebilir.

PKK’nın tepesindeki bu tasfiyenin bir sonucu da, Apo’nun yakalandığı 1999’dan itibaren devam eden tek taraflı ‘ateşkes’in 1 Haziran 2004’te PKK tarafından sona erdirilmesi oluyor.

Bu tarih kritik bir tarih.

Ama şimdi bu konuya girmiyorum.

Önemli olan bir başka nokta. Erbil’deki sohbetimizde Botan, PKK’nın en tepedeki komutanlarını, sanıyorum bir Cemil Bayık’ı, bir Mustafa Karasu’yu işaret ederek özetle demişti ki:

“Dağdaki komutanlara dikkat gerekir. Çünkü, onlar istemedikleri bir çözümü, bir planı rahatça sabote edebilirler. Buna güçleri vardır.”

Silvan baskını ve Sabah gazetesinin pazar günkü manşeti bana Botan’ın bu sözlerini anımsattı.

Sabah’ın manşeti şöyleydi:

“Diyarbakır’da askere saldırı emrinin PKK içinde Şahinler veya Derinciler olarak da isimlendirilen Ankaralılar Grubu tarafından verildiği ortaya çıktı. Bu grubun önemli isimlerinden Cemil Bayık ve Mustafa Karasu‘nun ‘Yüreklere öyle bir ateş bırakın ki izi silinmesin!’ şeklinde talimat verdiği belirtildi. PKK içindeki Ankaralılar Grubu’nun, Abdullah Öcalan’ın 8 Temmuz’da kamuoyuna açıklanan ve eylemsizliğin devamını sağlamak için kullandığı, ‘15 Temmuz tarihinin bir hükmü kalmadı’ şeklindeki sözlerini boşa çıkarmak için bu eylemi özellikle 15 Temmuz’dan önce gerçekleştirdikleri belirtiliyor.”

Sabah’ın haberi böyle.

Gerçek böyle mi?

Öcalan’a rağmen mi?..

Kandil iki başlı mı?..

Güvercinler ve Şahinler mi?..

Ya da Ankara’nın PKK içi çatlakları büyütmeye yönelik psikolojik harekâtı da olabilir mi?..

Bilemiyorum.

Bu konularda Kandil dâhil değişik odaklarda çok şey dinledim. Ama bu böyledir ya da şu şöyledir diye kesin dilli yorumlar yapamam. Çünkü bilemem kimin eli kimin cebinde...

Ancak, birkaç noktaya değinmek yine de mümkün.

PKK içinde farklı kanatlar, farklı görüşler mutlaka var. Silahlı mücadeleye devam mı, tamam mı konusunda da var, Öcalan’a ilişkin olarak da var.

Farklı bakış açıları ister istemez farklı kamplaşmalara da neden olabiliyor, herkes bir yerlerde kendi dükkânını da açabiliyor.

Ayrıca, elde silah dağda dolaşan bazı gruplar bazen kendi inisiyatifleriyle de eylem koyabiliyor, hatta söylendiğine göre ‘taşeron’ olarak da kullanıldıkları olabiliyor.

PKK içindeki bu karmaşıklığa bakarak şunu söyleyenler var:

“PKK’ya ancak Apo hâkim olabilir, bu nedenle onun İmralı koşullarını düzeltmek lazım.”

Bunda da gerçek payı var.

Ama Silvan saldırısı ve Diyarbakır’daki demokratik özerklik açıklaması akla başka soruları getiriyor.

Bu ülkede eğer yeni bir barış süreci başlatılacaksa, her ikisi de olumsuz, her ikisi de barışa darbe vuran, barışı zora sokan gelişmeler...

Ne yapılmak isteniyor?

Daha çok kan ve gözyaşı mı? PKK’nın yeni ve bilinçli bir politika tercihi mi yoksa?

Bu konuda Orhan Miroğlu’nun dün Taraf gazetesinde çıkan yazısında ilginç tespitler yer alıyordu:

“Kürt sorununda yaşanan aslında tam olarak bir yol ayrımı. Silvan eylemi, yeni bir stratejinin hayata geçirilmesinden başka bir şey değil. Eylemin gerçekleştiği gün Diyarbakır’da ilan edilen demokratik özerklik, yeni stratejinin üstünde yürüyeceği paradigmayı da gösteriyor.

1984 Eruh ve Şemdinli baskını, Kürt sorununda nasıl ki bir milatsa, Silvan da yeni yol ayrımında yeni bir milattır. Kürtlerin bir kesiminin, bu yeni yol ayrımında PKK’nın safında olacağına kuşku yok.

Bundan sonra olacaklar ise az çok belli.

Şiddeti meşru görme ve silahlı mücadele yoluyla, ilan edilen demokratik özerkliğin topraklarını korumak fikri bundan sonra tedavüle sokulacaktır..

Devletle savaşın demokratik özerkliğin ilan edildiği toprakları korumaya yetmeyeceğini ve böyle bir şeyin yüzyıl savaşılsa bile sonuç vermeyeceğini PKK elbette çok iyi biliyor.

Ama PKK, Kürtlerin önüne yeni bir hedef koyuyor ve savaş yoluyla bölgedeki Kürtleri kazanabileceğini, sorunu uluslararası bir sorun haline getirebileceğini ve Batı’da yaşayan Kürtlerin de baskılara dayanamayıp ‘Kürdistan’a geri dönmeye başlayacaklarını düşünüyor.

Temelsiz bir felaket senaryosu diyebilirsiniz bu yazdıklarıma; keşke temelsiz olsa, ama gelişmeler başka bir yorum yapmaya elvermiyor.”

Orhan Miroğlu uyarıyor.

Türkiye böylesine ‘felaket senaryoları’nı hak etmiyor. Türkler ve Kürtler böylesine ‘felaket senaryoları’nı hak etmiyor.

İmralı-Kandil-Diyarbakır üçgeni eğer Türkiye’de barış konusunu ciddiye alıyorsa, ciddiye alacaksa politikalarını bir an önce gözden geçirmeli ve şunu iyi bilmelidir:

Barış artık namlunun ucunda değil!