Sokaktan her hangi bir vatandaş söylese belki neyse!

Başbakan söylüyor bunu!

Üstelik cezaevi görmüş bir Başbakan söylüyor:

—Aç kalan falan yok! Herkes her şeyi yiyor!

Sanki bu ülkede cezaevleri, isteyen her tutsağın istediği her şeyi istediği zaman yiyip içebileceği şeklinde dizayn edilmiş de!

Sanki cezaevlerinde lokantalar, restoranlar, alışveriş merkezleri varmış da ve tutuklular istedikleri zaman istedikleri her şeyleri yiyebiliyorlarmış da!

Peki öyleyse bir anlatsa Başbakan biz de öğrensek açlık grevindeki tutsaklar nasıl yemek yiyorlarmış!

Mesela ne yiyorlarmış!

Ya da nerede yiyorlarmış!

Bir tane gardiyan, başgardiyan, cezaevi müdürü ya da ne bilelim herhangi bir cezaevi görevlisi çıkartsa da ekranlara bize de anlatsa acaba tutsaklar açlık grevindeyken nasıl yemek yiyorlarmış!

Böyle bir şey mümkün müymüş mesela!

1990’lı yıllar, değil Kürtçe konuşmanın, Kürt kelimesini ağza bile almanın yasak olduğu yıllardı!

Ahmet Kaya ilk kasetini çıkarmış, Selda Bağcan ve Zülfü Livaneli’nin kasetleri müzik marketlerde yeni yeni satılmaya başlamıştı.

En solcu lider Erdal İnönü, en solcu gazete Cumhuriyet gazetesi, en solcu türkü de leylim ley’di!.

12 Eylül faşizmi, Kürt varlığını inkar etmiş ve “Onlar aslında dağ Türkleridir, karın üzerinde yürürken, ayaklarının çıkartmış olduğu “kart kurt” seslerinden dolayı kendilerine Kürt denilmiştir” gibi sahte tarihler yazılmaya başlanmıştı!

İnsan Hakları Derneği, Diyarbakır Şubesi Yönetim Kurulu’na seçilen Vedat Aydın 28 Ekim 1990 tarihinde İHD Genel Kurulunda konuşmasını Kürtçe yaptığı için tutuklanarak Ankara Ulucanlar Cezaevine getirilmişti.

Yanında Vedat Aydın’ın konuşmasını Türkçe’ye tercüme eden Avukat Ahmet Zeki Okçuoğlu da vardı.

Kaldı ki Vedat Aydın duruşmada Türkçe konuşmayı kabul etmemişti.

Tam da o günlerde Ulucanlar Cezaevinin 4. koğuşunda, tutukluluk şartlarının iyileştirilmesi amacıyla birer haftalık dönüşümlü açlık grevi yapılıyordu.

Oradaki tutsaklar Vedat Aydın’ın tutuklanıp cezaevine geleceğini gazetelerdeki haber ve yorumlardan çoktan anlamışlardı.

Cezaevinde kalan tutuklu sayısı her gün değişiyordu.

Kimi zaman 1 yatakta 3 kişinin yattığı bile oluyordu.

Vedat Aydın gelir gelmez açlık grevine katılmıştı.

Kaldı ki Emniyet sorgusundayken de hiçbir şey yememişti!

Vedat ağabey ile altlı üstlü ranzalarda yatıyorduk.

Ben alt ranzada o üst ranzada.

Ona sürekli yurt içinden ya da yurt dışından destek yazıları geliyordu.

Gününün çoğunu okuyarak ya da yazarak geçiriyordu.

Bıyıkları yeni terlemiş birisi olarak dikkatle izliyordum onu.

Geldiğinin ikinci günüydü, akşamüzeri oturmuş sohbet ederken bana şakayla “Yahu hiç haftalık açlık grevi olur mu? Şunu süresiz yapalım gitsin” demişti.

Son derece inançlı ve kararlı birisiydi Vedat ağabey.

Aradan 20 yılı aşkın bir zaman geçti!

Açlık grevlerindeki tutsakların taleplerine bir bakın hemen hep aynı!

Hükümetler değişiyor uygulamaları değişmiyor!

5 Temmuz’da evinden gözaltına alınan Vedat Ağabeyin cesedi 7 Temmuzda bulunmuştu!

Umarız Vedat Ağabeyin öldürülmesine göz yuman o dönemin iktidarı gibi bugünkü iktidar da yüzlerce tutsağın açlık grevinde ölümüne göz yummaz!

Vedat Ağabeyin anısı önünde saygıyla eğildikten sonra açlık grevindeki tutsakların istedikleri zaman istediği her şeyi yiyemeyeceklerini anlamak adına o günlerde açlık grevine nasıl gidildiğini anlatmakta fayda var!

Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki tutsaklar açlık grevine gidecekleri günü belirledikten sonra koğuşlarında ve dolaplarında yiyecek adına ne varsa hepsini daha ilk günden idareye teslim ederler!

Ve üstelik bunu gardiyanlarla birlikte yaparlar!

Kantin ve benzeri yerlere gitmeyi yasak ederler kendilerine!

Bunu dayanamayıp da bir şeyler alırlar adına değil açlık grevine son verecekleri güne kadar hep birlikte olmaya karar verdikleri için yaparlar!

İdare belirli bir süre 3 öğün yemeği koğuşlara göndermeye devam eder!

Fakat yemekler kapıdan dahi içeri alınmaz!

El bile sürülmez yemeklere ve bir süre sonra da gardiyanlar tarafından geri götürülür!

Daha sonra da zaten böyle bir şeyi yapmaya ihtiyaç bile duymazlar!

Zira orası bir cezaevidir ve hiçbir tutsak hiçbir şekilde yoldaşlarından habersiz grev kırıcılığı yapmaz.

Elma ve erik ağaçları yoktur orada!

Hiç kimsenin birine “Hadi çıkıp da bir şeyler atıştırıp gelelim” deme şansı yoktur!

Bu ülkede bir tane gardiyan, başgardiyan, cezaevi müdürü ve müdür yardımcısı yoktur ki çıkıp da “Tutsaklar birbirinden habersiz yemek yiyorlardı” diye açıklama yapsın!

Bu yüzden içten içe saygı bile duyarlar tutsaklara!

Çünkü onlar bilirler ki bu ülkede açlık grevine gitmeye karar veren tutsaklar dışarıda bir söylediği bir söylediğini tutmayan insanlara benzemezler!

Çünkü onlar bilirler ki bu tutsaklar kendi halklarının mutluluğu için kendi hayatlarını bile hiçe sayarlar!

Bu ülkede isteyen herkes istediği her şeyi istediği zaman yiyemiyor aslında!

Ne içerde ne de dışarıda hiçbir zaman yiyemedi de!

Başbakanın söylediğini de biz yemedik!