Türkiye 7 Haziran’da genel seçimlere gidiyor. Bazıları bunu sadece bir “seçim” değil, adeta “ölüm kalım savaşı” olarak görüyor. Bunlardan biri Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan. Tarafsız olması gerekirken her fırsatta Ak Parti’ye oy istiyor, mecliste görüşülen yasalara karışıyor, muhalefet liderlerine laf yetiştiriyor.

Sayın Erdoğan belki de istediği gibi bir sonuç çıkmazsa yolsuzluk dosyalarının tekrar açılabileceğinin endişesini yaşıyor, belki de Suriye, Irak gibi ülkelere yönelik yaptıkları operasyonların üzerine gidilmesinin.

Seçim sonuçlarının umdukları gibi çıkmayacağı endişesini yaşayanların başındaysa Hakan Fidan geliyor. Bu zaman kadar Erdoğan’ın en yakınında olan ve bütün sırlarını bilen biri olarak Ak Parti’den vekil olabilmek için aday oldu kendisi. Biliyorsunuz, milletvekili olmak Türkiye’de dokunulmazlık sağlamanın, yargılamadan kaçmanın yol ve yöntemlerinden biri olarak da biliniyor.

Hakan Fidan da çok otoriter bir Erdoğan figürünün karşı çıkmasına rağmen MİT’teki görevini bırakıp aday oluyor. Hakan Fidan’ı Erdoğan’a rağmen aday olmaya iten endişelerin, Erdoğan’ın seçimleri kaybetme endişesinden çok daha büyük olduğu görülüyor.

HAKAN FİDAN’IN SEÇİM KAMPANYASI

MİT’in de Hakan Fidan’ın adaylığı sonrası seçimleri yönlendirmeye dair “kendi yöntemleriyle” hiçbir şey yapmayacağını düşünen yoktur herhalde. Hele seçim sonuçları “ölüm kalım savaşı” olarak görülüyorsa. Ucunda çeşitli suçlardan yargılanma ihtimali varsa.

Kaldı ki, Türkiye'de bir kişi milletvekilliğine aday olunca akrabaları, hemşerileri, yakınları, dostları, meslektaşları ona destek olur genellikle. Geçmişte beraber çalıştığı insanlar ellerinden geleni yapmaya çalışırlar. Bir de aday olan kişi MİT gibi bir kurumun başındaki kişiyse, varın gerisini siz düşünün.

Bir ay kadar önce, “HDP’nin barajı aşması AKP’nin ve Tayyip Erdoğan’ın bütün planlarını bozacağından başta MİT olmak üzere devletin çeşitli güçleri ile AKP medyasının seçime kadar çeşitli provokasyonlar tertiplemesi de muhtemel” diye yazmıştım.

Açıkçası yazarken bunların seçimlere az bir zaman kala, son 1-2 ayda gündeme gelebileceğini düşünüyordum. Ama son gelişmelere bakılırsa AKP ve MİT erken start vermiş gibi görünüyor.

Bakın son zamanlarda neler oldu:

DÜĞMEYE BASMA İHTİYACI

Geçtiğimiz günlerde Konda’nın bir araştırması yayınlandı ve HDP’nin oy oranının % 10,6 olarak görüldüğü savunuldu. A&G Araştırma’nın yöneticisi Adil Gür de yaptıkları araştırmalarda Ak Parti’de düşüş, MHP ve HDP oylarında yükseliş olduğunu belirtti.

Cumhurbaşkanı meydanlardan Ak Parti’ye 400 vekil isteyedursun yapılan tüm araştırmalar Ak Parti oylarının düştüğünü, HDP’nin de barajı geçmesiyle 400 vekilin hayal olduğunu gösterdi.

İşte tam bu noktada düğmeye basıldığını düşünüyorum.

Önce Sümeyye Erdoğan’a suikast yapılacağı, Gülen Grubu’nun İsrail, ABD işbirliği ile CHP’yle organize çalıştığı yönünde bilim kurgu yazarlarını hayrete düşürecek çeşitli Fuat Avni haberleri Ak Parti yanlısı medya organlarında yayınlanmaya başlandı.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, cemaatten para alındığı ve işbirliği yapıldığı, bazı siyasilerin kasetlerinin olduğu yönündeki haberlerin “MİT operasyonu” olduğunu söyledi, “Kaç kişinin görevlendirildiğini biliyoruz” dedi. İddiayı bir adım daha ileri taşıyan Haluk Koç da MİT içerisindeki ekibin 4 kişiden oluştuğunu, bunların ikisinin Stratejik Analiz Başkanlığı’nda, ikisinin ise İstihbarata Karşı Koyma Başkanlığı’nda görevlendirildiklerini söyledi.

Ardından Niğde'de yapılan IŞİD saldırısı ve Adana'da durdurulan tırlara ilişkin haberler yaparak hükümeti ve MİT’i sıkıştıran Ahmet Şık, MİT'ten bir telefon aldı. MİT Ahmet Şık’a kendisine Mihraç Ural tarafından suikast yapılacağı ihbarı aldıklarını belirtirken, Emniyet de koruma almasını önerdi.

Ahmet Şık ise, Emniyet’in ‘Seni öldürtecek’ diyerek uyardığı Mihraç Ural’la telefonda konuştu ve “Fiili bir saldırı olacağını zannetmiyorum ancak olası bir saldırıda hedef saptırmaya çalışıldığı açık” dedi. Şık, "Mihraç Ural’dan değil AKP ve MİT’le bağlantılı kişi ya da örgütlerden saldırı olabilir" değerlendirmesini yaptı.

Aynı günlerde marjinal ırkçı gruplar İstanbul Kadıköy’de duvarlara ırkçı sloganlar yazmaya, sol ve Kürt grupları tahrik etmeye başladı.

Yine aynı günlerde Ege Üniversitesi’nde MHP ve Ülkü Ocakları’na yakın bir grup, solcu ve Kürt öğrencilerle çatıştırıldı. İki gruptan da çok sayıda öğrenci yaralanırken bir MHP’li genç bacağından aldığı bıçak yarasında damarı kesildiği için hayatını kaybetti.

HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş konu hakkında şöyle konuştu:

"Elbette ki acı bir olay, bu tür ölüm ve cinayetlerin kesinlikle arkalarında kimlerin olduğunun iyi bir araştırmayla ortaya çıkarılması lazım. Herkes çok dikkatli olmalı. Seçim atmosferine girilen her süreçte üniversitelerde özel olarak tahrikler planlanır. Bu tahrikler hükümetin bilgisi dışında, hükümete karşı gerçekleştirilmez. Çoğu zaman bunları bizatihi hükümet örgütler. AKP hükümeti de dün Ege Üniversitesi'nde meydana gelen veya getirilen olayın hesabını vermek zorundadır. Bütün bunlar bir tezgah mıdır iyice araştırılması lazım.”

AMAÇ BELLİ

Görülen o ki Ak Parti’den milletvekili adayı olan sadece Hakan Fidan değil, MİT’tir. Ve MİT şimdiden ‘seçim çalışmaları’na başlamış görünüyor. Hem de öyle el ilanı dağıtarak değil kendi yöntemleriyle.

Amaç da belli.

CHP’yi Gülen Grubu üzerinden vurmak ve kriminalize etmek.

MHP ve HDP’yi çatıştırarak, bu iki partiyi de kriminalize etmek ve bu ortamdan rahatsız olan Kürt oyları HDP’den, Türk oyları MHP’den kendine çekmek.

Halbuki şu an Türkiye’de adı suçla anılan ve kriminal bir vaka olan bir parti varsa, o da Ak Parti’nin kendisidir. Türkiye’de bağımsız ve özgür yargı olsa gerek yolsuzluk ve rüşvet operasyonları, gerekse MİT’in Suriye, Irak gibi çeşitli bölgelerde cihadçı gruplarla kurduğu ilişkiler büyük davaların açılmasını gerektirir.

Biliyorsunuz, bir yandan Kürt hareketi ile “barış” görüşmeleri yürütülürken Paris’te üç Kürt kadın katledilmiş, katil Ömer Güney’in bir MİT ajanı olduğu, talimatları MİT’ten aldığı da ses kayıtlarıyla birlikte ortaya çıkmıştı.

7 Haziran genel seçimlerinin sadece bir “seçim” değil de adeta “ölüm kalım savaşı” olarak görülmesinin nedenlerini buralarda aramak gerekiyor.