Aris Nalcı / Demokrat Haber

 

Bugün gazete dağıtıcılarının günü…

 

Bir anlamda benim de günüm…

 

Yıl 1997, Agos’un kapasından girdiğiniz her perşembe oradayım. Fareli Agos’un Saksı sokağındaki apartman katından bozma ofisinde gazete yeni gelmiş, paketliyoruz… Gri poşetlere sokuyoruz gazeteyi dağıtabilelim diye abonelere. Zira abonelerden şikayet gelmiş “Eve gelen gazeteyi yırtıyorlar” diye…

 

Benim işim aslında bu değil gazetede ama hayatı yeni öğreniyorum daha, bazı yerlerde çalışırken herkesin işinin her şey olabileceğini bilmiyorum daha. Fotoğraf çekip, çıraklık yapmakla başlayan hikayemizin 14 yıl süreceğini bilmiyorum gazetede. Önce Arman, ardından Sevan’ın elinden geçiyorum. Bir arşivdeyim bir muhabirlikte, perşembe- cuma da gazete dağıtmada.

 

Şimdiki gibi değil gazete de zaten, kalabalık yok, herkes el birliği ile poşetlere koyuyor gazeteleri. Mal çıkmış ya herkes görsün heyecanında herkes. Ben en çok işin dağıtım kısmını seviyorum. İnsanların yüzlerindeki gülümsemeyi gördükçe içim ısınıyor. Bir de Türklerin de abone olduğunu gördükçe hoşuma gidiyor. Bir de teşekkür ediyorlar üstüne. O yüzden mümkün olduğunca kapı altından atmaya ya da apartmanın kapısının önüne bırakmaya değil de elimle okuyucuya doğrudan teslim etmeye çalışıyorum.

 

O dönemde kargo o kadar yaygın değildi. Postaya da güven olmazdı. Böyle gazeteleri dağıtanlar (böyle derken kastım Ermeni, Rum veya Yahudilere ait yayınlar) gazeteyi kapıya bırakıp kaçarlardı. Gazeteyi dağıtırken de kapalı bir çantada dağıtırlardı. Hani bir gören olmasın diye… Bir Ayk Kınalıada motorunda “Gazoz değil Agos” diye bağırdı. Ama bu yine de 2000′lerdeydi. Ama insanlara böyle porno dergi dağıtıyormuş gibi verip kaçmak da hoşumuza gitmiyordu ya neyse…

 

Dediğim gibi sene 1997-1998. O gazete dağıtmak bana Yeşilköy’ü, Bakırköy’ü, Samatya’yı, Kurtuluş, Şişli’yi, Beyoğlu’nu, Yeşilyurt’u, Topkapı’yı sokak sokak numara numara öğretti…

 

Hangi sokakta nerede Ermeni yaşar bu sayede öğrendim. Harita bilgim de oldukça gelişti o sırada…

 

Daha sonra 2010′da bir kez daha çıktım gazete dağıtmaya. Bir hafta dağıtıcılar hastalanmış, dağıtacak kimse yok Bakırköy’ü, Yeşilköy’ü. Kimseyi de bulamadık. Ama gazetenin okuyucuya ulaşması bizim için hala dünyanın en büyük onuru ve gücü. Sırtlandık gazeteleri. Vartan, Sarkis Şişli’yi aldı ben de Bakırköy ve bir bölüm Şişli…

 

Genelde kapılarına gittiğim kişiler bana dert yanıyor;

“Ah oğlum söyle şunu da yazsınlar!” diye.

 

Bazıları bana bahşiş vermeye çalışıyor. Yok diyorum. Mersi…

“Mama dağıtıcı çocuk geldi” diyor çocuk içeriden mamasını çağırırken. Normalde kapıdan atıyormuş dağıtan ben elden verip o gün her gazetenin sahibini gözümle görmek istediğimden, elden teslim etmiş oldum…

 

Yıllar sonra da 6 lira bahşiş aldım bir tantik’ten (teyze). Yeşilköy Aslanlı sokak ama nosunu hatırlamıyorum…

 

O da şunu söyledi de verdi, kıramadım;

“Olum yazı işleri müdürü olmuşsun daha gazete dağıtıyorsun. O halde bahşiş de hakkındır”

 

Ne diyeyim. Umarım bir gün herkese gazete dağıtmak, hele bir azınlık gazetesi dağıtmak nasip olur. Gazetenin bir hafta daha kazasız belasız eline ulaştığını gören o gülen okuyucu gözleri her şeye bedel…

 

Hala elle gazete dağıtan tüm emekçilere selam olsun…