Radikal yazarı Cengiz Çandar, Başbakan Erdoğan'ın tehditkar üslubuna sert tepki gösterdi.

Radikal gazetesi yazarı Cengiz Çandar, Başbakan Erdoğan'ın iktidarını pekiştirmeye yönelik kazanacağı her adımının demokrasi tabutuna çakılacak yeni bir çivi olacağını söyledi. Çandar, Başbakan Erdoğan'ın ülkesi için taşınması imkânsız bir yük haline dönüştüğünü dile getirdi.

İşte Cengiz Çandar'ın bugünkü yazısından çok çarpıcı bir bölüm:

"Digitürk’te hepsi arka arkaya dizili televizyon haber kanalları. Cuma günü öğleden sonra bunlardan ilkini 24’ü açıyorsunuz, Tayyip Erdoğan konuşuyor. Üzerinde cüppe, Sakarya Üniversitesi’nde konuşuyor. Zaplayıp bir sonrakine NTV’ye geçiyorsunuz, yine aynı görüntü. Bir sonraki haber kanalı CNN Türk. Aynı görüntü. Onu geçin, ondan sonraki haber kanalı Skytv. Yine o görüntü. Ondan sonra bir haber kanalı daha var: Habertürk. Hakeza. Tayyip Erdoğan avazı çıktığı kadar bağırarak konuşma yapıyor, tüm haber kanalları birden canlı yayımlıyorlar.

Aradan bir yarım saat geçiyor. Televizyon haber kanallarını tekrar açıyorsunuz, aynı sırayla yine canlı yayın; yine avazı çıktığı kadar bağıran bir Tayyip Erdoğan. Üzerinden akademik cüppe çıkmış, boynunda yeşil-siyah bir Sakaryaspor fuları, yine Adapazarı’nda konuşuyor. Bu kez üniversite yerine bir toplu açılış töreninde.

Bir-iki saat sonra tekrar televizyonunuzu açar ve haber kanallarında “Ne haber var” sorusuna cevap ararsanız, aynı utanç verici manzara. Tümü canlı yayında, tabii ki yine bağıra çağıra konuşan bir Tayyip Erdoğan. Bu kez, İstanbul’da havaalanının çıkışında.

Aynı ses tonu, aynı tehditkâr sözlerle dolu konuşma içeriği.

Tayyip Erdoğan’ın sık kullandığı, çok sevdiği iki sözcükle değerlendirelim: ‘Kusura bakmayın’ ama bu, düpedüz bir faşizm görüntüsüdür!

Böylesine bir duruma ancak otokratik, otoriter rejimlerde rastlanabilir. Ancak böylesi bir ortamda televizyon haber kanallarının hepsi birden o ‘lider’ gak dese, guk dese, ne derse desin, canlı yayına geçiverirler.

Türkiye’de ‘yürütme’nin ‘yargı’yı iptal etmeye kalkışmasından sonraki tehlikeli gidişatın altını çizmeye çalıştık ve çalışmaya devam edeceğiz. Zira, ülkemizin karşısındaki asıl büyük ve acil tehlike, ‘seçilmiş hükümete karşı bir darbe girişimi’yle karşı karşıya bulunmamız değil; tam tersine ‘yolsuzlukların örtbas edilerek’ yürütmenin yargıyı yok etmesine kadar işleri vardıracak bir ‘savaş’ açılmış olmasıdır.

‘Savaş’ı açan Başbakan’ın kendisidir; zaten bunun adını ‘Yeni Türkiye İçin İstiklal Savaşı’ diye kendisi koymuştur. Bu ‘savaş’ı o ve yavaştan çatırdamaya başlayan ‘o’nun partisi kazanırsa Türkiye ‘tek adam’ ve ‘tek parti’ yönetimine geçecektir. Dolayısıyla bundan böyle Türkiye’nin ‘demokrasi mücadelesi’ bu gidişata karşı koymaktan geçiyor.

Türkiye’de ‘demokrat’ olmanın ölçüsü de “Canım, tabii yolsuzluklar da açığa çıkartılsın” gibi dudak kenarından, rüşvet-i kelam kabilinden kısık sesli bir-iki laf edip darbeden dem vurup, Başbakan’ın dalkavukluğuna ve tetikçiliğine soyunmakla değil, tam tersine bunun karşısına dikilmekle kabil.

Tayyip Erdoğan’ın dalkavukları ve tetikçileriyle birlikte ‘ayakta kalma’ mücadelesine amansızca giriştiği her an, bundan böyle, Türkiye’ye tamiri giderek güçleşen siyasi ve ekonomik hasarlar veriyor.

Bir dönem için Türkiye’nin uluslararası alanda en parlak görüntüsü olmuş olan Tayyip Erdoğan, maalesef, şimdilerde ülkesi için taşınması imkânsız bir yük haline dönüşüyor. (Gazeteciler.com)