Özürleri kabahatlerinden büyük!

Şimdi Akşam ve Star gazetelerinde yaşanan tasfiyelere bakınca insanın aklına bu söz geliyor.

Güya, Ethem Sancak gazetelerinde büyük mali açıkları fark ediyor...

Birileri bir şeyleri "götürüyor".

Bunun üzerine de uyanık iş adamı patronaj olarak devreye giriyor, gazetelerde malum tasfiyeler yapılıyor...

İyi de adamlar Erdoğan'ın adamları, yani "mahallenin abileri" olarak biliniyor...

Ama Erdoğan'ın yeni gözdelerinden Yiğit Bulut bu konuda devreye giriyor ve Erdoğan tasfiye kararlarını onaylıyor...

Bu haberde bir Cumhurbaşkanı'nın devreye girerek gazetecilerin işine son verilmesinde son karar mercii oluşu hikayenin rezalet boyutunu gösteriyor...

Kendilerini haklı çıkartmaya uğraşırken kabahatin büyüğünü yapıyorlar, derken bunu söylemeye çalışıyorum.

Eski bir Başbakan, bir Cumhurbaşkanı'ndan gazetecilerin işten çıkartılması için izin istenmesi hangi "normal" bir ülkede görülebilir?

Varsa bir kabahatleri veya suçları, ya yargıya taşırsın ya da kendi içinde halledersin...

Ama susturulanlar R.T.Erdoğan'ın eski kapıkulları ise ondan izin alınması siyaseten meşru sayılır...

Bu konuda kelam etmek Etyen Mahçupyan'nın uzmanlık alanına girer aslında: Bu durum teknik olarak(!)normal değildir ama basbayağı siyaset için "normal"dir...

Kendileri, kabul edilmesi zor karmaşık durumlardan normalleştirme yaratmakta eşsiz bir kavramsal yaratıcılığa sahiptir nitekim!

Konumuza dönersek, yani kısaca anlatılmak isteniyor ki, bu mahalleli gazetecilerin susturulması bir iç mesele ayıbıdır ve en büyük yerden de onay alınarak temizleme operasyonu tamamlanmıştır.

Mesele bundan ibarettir...

Bu olay ülkede iktidar açısından işlerin nasıl sarpa sardığının bir göstergesi sayılmalı.

Arkası kesilmeyen, her biri "sonunda bu da oldu" dedirtecek trajik, şaşırtıcı, ama giderek daha çok tahribat yapan hukuk dışı uygulamalar, özgürlüklere, doğaya saldırılar ve yasaklamalar, bizlere "daha nereye kadar" sorusunu sorduracak endişeli bir ruh halini yaşatıyor...

Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, Cumhurbaşkanı'nın gündemi gereksiz yere işgale yarayan, aslında kendisi için bir meydan okuma sayılan, hayalindeki başkanlık rejimine prova niteliğindeki "meydanı boş bırakmama" ısrarı da sabır sınırlarını zorlamakta, toplumdaki kırılmanın derinleşmesinin ve moral çöküntünün sebebi olmakta...

Son olarak, meclise getirilen yargı ve güvenlik paketleri de işin çığırından çıktığının işaretleridir.

Ülke giderek daha çok sertleşen bir yönetim zihniyeti ile siyaset düzlemindeki sorunları nedeniyle tıkanmış, çözüm beklentilerini karşılamak bir yana belirsizliğe daha fazla mahkum olmaya, çözümsüzlüğün derinleşmesine doğru kaymaya başlamıştır.

Bu başarısızlıklar, 12 yıllık bir iktidar yorgunluğu değildir sadece...

Bunun da ötesinde, iktidarın geliş sebebi olan değişim, demokratikleşme, daha özgür yaşama vizyonunun artık gündemden düşmesi, onun yerine siyaseten gücün tekelleşmesi, mevcut iktidarın vazgeçilmezliği, devamlılığı üzerine bina edilen bir baskı imparatorluğudur asıl sebep...

Cemaat kavgası ile su yüzüne çıkan ve giderek baskınlaşan bu temayül şimdi ülkeyi içinden çıkılması zor bir duruma sürüklemektedir...

Çözüm süreci de tehdit altındır şimdi, başta emekçiler olmak üzere özgürlük, eşitlik ve adalet isteyen bütün mağdurların hakları da...

AKP iktidarı onu taşıyan kendi seçmenini bile hayal kırıklığına uğratacak bir yola koyulmuştur şimdi...

Ama bu sırada kendi içinde de köpürme başlamıştır...

Sonunda bu iç huzursuzluğun basıncı, iktidarda tutunma iradesini de tedirgin etmeye başlayacaktır kaçınılmaz olarak...

Yandaş basındaki çalkantılar, genel anlamda basına uygulanagelen baskıların bir parçası olmakla birlikte iktidarın nasıl bir çıkamazda olduğunun da göstergesidir bu yüzden.

Kendi iktidarını yönetemez duruma geliş bir anlamda ülkeyi yönetilemez durumda bırakmaya dönüşmüştür sonunda.

Tartışılan budur şimdi aralarında, şimdilik kapalı toplantılarda...