Uçmaya kalkan bu hür kuşu kim durdurabilir? Hele deniz çekilmişse, kayık yatmışsa, ısı artmışsa. Sıcak ve kum, artık iyice bunaltmışsa onu...

Bu adaya yerleşemedin ki zaten. Rahat etmedin, bir türlü. Gürültülere katlandın, bir 'çıt' sesinden kaçtın. Günlerce... Aylarca... Yıllarca...

Sırf var olduğu için şükran duyduğun, uzak sahilde. Tekrar etmez hayat, her an yenidir, ama zaman anıları tazeler.

Kat kat olursun, kat kat örtersin üstünü, ömrünün perdelerini çekersin, takvimin yapraklarını yırtarsın, pejmürde kalırsın, çıplak kalırsın ve dalgaları boylarsın.

İç içe geçersin, içe içe ab-ı hayatı, zehrinden de iksirinden de tadarsın ya, anca böyle başarırsın batmamayı.

Tatil yapsan bile günler sakil kalır. Ah, yine o uzak sahil. İçini acıtır. Dakikaları kaçırmanın huzursuzluğu, tedirgin bir akşamüstünün getirdiği beklentisizlik.

Kendinden uzak, kendini tanımayan, kendini anlamlandıramayan bir varlığın hiçliğiydin sen. Hakiki siyahta siyah olmak, tam şeffaflık demektir...

İstesen de, istemesen de.. Getirdiği, götürdüğü, örtüştüğü ve dönüştürdüğüydün. Tam bir kördüğüm. Çatlak ve kırıklardan sızma kıvamında.

Hiç yoktan var dediğinde, var mıdır gerçekten bu imge, bu varlık gerçek midir, zihinde ve kalpte?

Hangi cennette kral olacağına kişi kendisi karar verir, veya hangi krallığa biat edeceğine, basit bir dilenci niyetine. Bir denge meselesidir bu, bir mesafe...

Sürüncemede, penceremde ve çerçevede kalan her şey, her hatıra yorar zihnimi.

Peki, söyle, kim silecek zaman denen sahilde bıraktığım ayak izlerimi?

Ve bir "çıt" sesi uzaklıktayken bile, kalabalıklar yalnızlaştırır adamı, bilirim, bilirim...