İspanya’nın özerk Katalonya bölgesi başkanı Artur Mas 9 Kasım’da bağımsızlık referandumu yapılmasına ilişkin kararı imzaladı. Özerk bölge başkanı yerel hükümet yasalarının referanduma gitmek için yeterli yetkiyi tanıdığını belirtti. Referanduma bugüne kadar karşı çıkan Madrid hükümeti ise Anayasa mahkemesine itiraz edeceklerini açıkladı.

Aslında İskoçya’daki bağımsızlık referandumundan sonra bu beklenen bir durumdu. Başka özerk bölgelerde de benzer gelişmeler olma ihtimali yüksektir.

İskoçya referandumu üzerinde durulması gereken önemli bir referandum. Bağımsızlık yanlıları kaybetmelerine rağmen aslında bir başarıya imza attılar. Bağımsızlık karşıtları %45’lik bağımsızlığa evet oyunu beklemiyorlardı. Birleşik Krallık İskoçya kurumlarına daha fazla yetki vaat ederek ayrılmayı önledi. Bağımsızlığa en büyük destek İskoçya’nın işçi sınıfının yoğun olduğu yoksul semtlerinden çıktı. Sosyal sorunların egemenler tarafından çözülmemesi bağımsızlık yanlılarını güçlendirdi. Kuşkusuz aynı gelişme zengin Avrupa ülkelerinde de beklenebilir.

Bizde ise Kürt sorununda demokratik çözüm süreci bir türlü rayına oturmuyor. AKP iktidarı ayak sürtüyor. Bir başbakan yardımcısı KCK’ye “IŞİD’le niye çatışmayıp Kandil’de yatıyorsun” diyebiliyor. AKP iktidarının amacı tampon bölge ve IŞİD’e verdiği destekle IŞİD eliyle PKK’yi etkisiz hale getirmek. Bugüne kadar anadilde eğitim sorununda dahi bir adım atılamadı. Sosyal demokrat olduğunu ilan eden parti dahi bunu savunamıyor. Geçtiğimiz yıllarda anadilde savunma hakkı konusunda dahi, AKP’nin yarım yamalak kadük yasasının gerisine düşmüşlerdi. O zaman şimdiki İstanbul Baro yönetimi de bırakın anadilde eğitim hakkını savunmayı, anadilde savunma hakkına dahi karşı çıkmışlardı. IŞİD vahşetinin tehdidi altında olan Rojava ve Kobani ile ilgili de baro yönetimi bir açıklama yapmadı diye biliyorum. Dayanışma heyetlerinde batı metropol barolarına rastlamadık.

TEHLİKE ALTINDA OLAN 15 DİL VAR

Anadil derken 26 Eylül Avrupa Diller günüydü. Bu her yıl 47 ülkede kutlanıyor. Araştırmalara göre Avrupa’da konuşulan dillerin sayısı 225. En fazla konuşulan dil 135 ile Rusya’da. Türkiye’de 35 dil konuşulduğu saptanıyor. Ama asimilasyon ve resmi politikalarla, yasaklardan dolayı bu dillerin büyük çoğunluğu erimek üzere.

Son yıllarda Ubıhca ve Süryanice’nin Mılahso lehçesi 1998’de yok olmuş. Siirt Pervari civarında konuşulan Hertevin dilini konuşan kişi sayısı 4’e düşmüş. Unesco’ya göre Türkiye’de tehlike altında olan 15 dil var. Tek dil, tek bayrak, tek millet politikaları birçok anadili öldürüyor. Unutulmamalıdır ki dil sadece konuşma aracı değildir. Bir sosyal organizasyon aracıdır. Toplum bilimsel gözlemler ve biyolojik deneyler insan beyninde düşünce çağrıştıran sözcüklerin yalnızca anadildeki köklerinden üretilenler olduğunu gösteriyor. Heidegger “dil düşüncenin evidir” derken bunu ifade ediyordu. Einstein da evreni anlamak ve yorumlamak bağlamında; “dilin sınırı beynin sınırıdır” diyordu. Yani anadil kolonlu binaya benzer ise, sonradan öğrenilen dil yığılma binaya benzer. Albert Camus ‘benim yurdum Fransa’dır’ dememişti, “yurdum Fransızcadır” demişti. Sömürücüler ve tüm egemenler farklı anadilleri yasaklarken ezilen halk ve azınlıkların dünyayı sebep-sonuç ilişkisini kurarak kavramalarını engellemek istiyorlardı. 1620’de Almanlar Çekleri yok etmek için Çekçeyi yasakladılar.

TÜRKİYE’NİN İNSAN HAKLARI KARNESİ

Human Rights Watch (İnsan Hakları İzleme Örgütü) “Türkiye’nin insan hakları alanındaki gerilemesi ve reform önerileri” konulu 38 sayfalık bir rapor yayınladı. Rapor iktidar erkinin hukukun üstüne çıktığını ve Türkiye’nin otoriterleştiğini net olarak vurguluyor.

37 maddelik önerilerin başında insan haklarına getirilen sınırlamaları içeren 1982 Anayasası’nın değiştirilmesi geliyor. TCK ve TMY gibi yasaları istismar ederek, bireylere delil olmadan ‘terör’ suçlaması yapılmaması, şiddet faaliyetine doğrudan katılmayanların ‘silahlı örgüt mensubu sayılmaması’, BM kişisel ve siyasal haklar uluslar arası sözleşmesindeki azınlık haklarıyla ilgili 27. maddeye konan çekincelerin kaldırılması, azınlık haklarına ilişkin bütün ulusal üstü belgelerin onaylanması ve uygulanması, her türlü ayrımcılığı yasaklayan geniş kapsamlı bir yasa çıkartılması öneriliyor.

Ayrıca Alevilere karşı ayrımcılığa son verilmesi, Cem evlerinin hukuken ibadethane olarak tanınması, ifade, örgütlenme ve toplanma özgürlüklerini kısıtlayan yasaların gözden geçirilmesi, basın ve yazarlar üzerindeki baskılara son verilmesi, izinsiz barışçıl göstericilere şiddet uygulanmaması ve soruşturma açılmaması belirtiliyor.

Yine Taksim dayanışmasına, Çarşı taraftar grubuna açılan davaların düşürülmesi, biber gazının aşırı ve kötüye kullanılmasından kaçınılması ve sorumlu olan polis memurlarından hesap sorulması isteniyor. Öneriler yetersizde olsa önemli. Ne var ki aynı günlerde Adalet Bakanı bir soru üzerine önümüzdeki süreçte 207 yeni cezaevi ve 103 adliye açılacağını söylüyor.

Şu anda “dünyanın en zeki Başbakan ve Cumhurbaşkanına” sahibiz. AİHM’in zorunlu din dersinin kaldırılmasına karşı çıkan Davutoğlu’nun ‘ben Marksizmi öğrendiysem ateist de din dersi okumalı’ sözünden sonra Hegel ve Farabi’yle konuştuğunu zannettiğini de vurguladıktan kısa bir süre geçmeden, Cumhurbaşkanı da ‘zorunlu fizik ve kimya dersleri tartışılmıyor da din dersleri niye tartışılıyor’ diyor. Davutoğlu gibi ifade etmese de belli ki Cumhurbaşkanı da Einstein’la görüşmüş olabilir.

Önümüzdeki yazıda yaklaşan Baro genel kurullarına değineceğiz…