Alexsandra Kollantai’ın bir sözü var; “Birçok hayat yaşadım“. Bu sözün derinliğini anlamamı, sürgünde tanıştığım devrimci kadınlara borçluyum. Onların yaşamlarına kulak verin ne çok hayatların içinde paralel dolaştıklarını görürsünüz. Mücadele, sokak, dağ, mahpus, yeraltı; göç ile değişen sosyal, politik alanlar; farklı insanlar ve diller. Bazen bu hayatlar arası yolculuklar çok acımasız da olabiliyor. Ama siz yine de kulak verin o kadınlara.

Zaman ve mekânın akışkanlığında bir diyalog içinde buluyorum kendimi. Gözlerini kısarak kararlı konuşuyor kadın. Mücadele dolu hayatını, kaybettiği yoldaşlarını ve uzaklarda olan çocuklarını anlatıyor. Gözleri buğulanırken daha da kararlı konuşuyor.  Mahpus, işkence ve sonra göç… Fiziksel olarak bir kentinde bulunuyoruz Avrupa’nın. Ancak anlatılarla gidiyoruz dağlara, hapishanelere ve savaşın ortasına. Mekân silikleşiyor. Geçmiş ve gelecek ikileminde anı tanımlamak zor oluyor. Geçmiş bir kimlik oluyor, değişme korkusu geleceği bir tehdit olarak değerlendirmesine sebep oluyor.  Çünkü Avrupa’nın insanı pasifleştiren, kendine yabancılaşmasını arttıran bir yönü var.  Anlatılar basit sözcükler üzerinden gelişiyor. Ancak hissettirdiği çok derin. Satır arası okumalar gözlerdeki anlamda ve kesik kesik susuşlarda gizleniyor.

Bir başka gün buluşuyorum bir kadın ile evinde. Evini açması bana kalbini açması oluyor.  Duvarlarda onun yazdığı şiirleri okuyorum ve hapishanede çekilmiş resimlerine bakıyorum.  Zamanın ruhu kadın tutsakların o dönemki sac stillerinden ve kıyafetlerinden okunuyor.  70li yıllar ve altı kadın bir koğuşun avlusunda bir fotoğraf karesinde. Evinde ziyaret ettiğim kadın, 30 yılı aşkındır Türkiye’den çıkmasına rağmen oraya olan bağını hemen fark ediyorum. Büyük bir endişe ile takip ediyor gelişmeleri ve burada olmasına rağmen sorumluluk duyduğunu anlatıyor. 

Bir başka kadın, kadın şehri diyor, yaşadığımız bu kente. Kadınların sosyal yasama aktif katılımını ve sokaktaki görünürlüğünü vurguluyor. Bir kentin kadın şehri olmasının niteliğini anlamak için onun yaşamına kulak veriyorum. Aileye ve devlete olan isyanına ve gücüne hayran kalarak ayrılıyorum yanından.

Bir başka kadın panel çalışmasını aktarırken aşktır aşk diyordu mücadelesine. Onun inancı ve aşkı binlerce teorik argümanın yerini alıyor.

Kadınlar bir aşk gibi mücadelede.

Ve göç ile

Silikleşiyor mekanlar;

zaman

geçmiş ile gelecek arası

paralel hareket ediyor.

Tanışın o kadınlarla, kulak verin hikayelerine…