8 Mart'ı, maruz kaldıkları hukuksuzluğun son bulması için 117 gündür direndiği sokakta karşılayan akademisyen Nuriye Gülmen, tüm engellemelere ve yasaklara rağmen 8 Mart'ın mutlaka alanlarda kutlanması gerektiğini belirtti.

OHAL sonrası yayınlanan Kanun Hükmünde Karanamelerle (KHK) 112 üniversiteden toplam 4811 akademisyen edilirken, ihraç edilen bu akademisyenlerin yarısı kadınlardan oluştu. İhraç edilen kadınlar, maruz kaldıkları şiddet ve sayısız gözaltıya rağmen direnişini büyük bir kararlılıkla 8 Mart'a taşıyor. 

Ankara’nın Yüksel Caddesi’nde 117 gündür işlerine geri dönmek için mücadele eden ve 11 Mart'tan itibaren süresiz açlık grevi kararı alan akademisyen Nuriye Gülmen ve öğretmen Acun Karadağ, 8 Mart dolayısıyla dihaber'e değerlendirmelerde bulundu. 

'8 MART KAYBETTİKLERİMİZİN ÖFKESİNİ KUŞANACAĞIMIZ GÜN'

8 Mart'ın aynı zamanda bir mücadele günü olduğuna işaret eden akademisyen Gülmen, “Kaybettiklerimizin öfkesini kuşanacağımız, gelecekte kazanacaklarımızın hayalini kuracağımız, bu hayaller uğruna mücadele azmini pekiştireceğimiz bir gün olarak görüyorum 8 Mart'ı” dedi. Bu anlamıyla 8 Mart’ın gerçek manasından uzaklaştırılmak istendiğini de ifade eden Gülmen, “Solda da bu anlamda bir yozlaşma, gerileme olduğunu düşünüyorum. Giderek feminist eksene kayan bir 8 Mart pratiğiyle karşı karşıyayız. Bunu tehlikeli buluyorum. Meseleyi kadın-erkek karşıtlığı üzerinden ele alan bir bakış açısının emekçi kadınlara bir katkısı olabileceğini düşünmüyorum. Bugün, bence 8 Mart'ta yapılabilecek en iyi şey, dünya emekçi kadınlar gününün devrimci içeriğinden soyundurulmasının karşısında olmak” diye belirtti. 

‘YASAKLAR İRADEMİZİ BELİRLEYECEK’

KHK’lerle mesleklerinden ihraç edilen emekçilere yönelik saldırın kadınlar açısından daha ağır sonuçlar getirdiğini söyleyen Gülmen, şunları aktardı: “Sokakları doldurmak kulağa hoş geliyor. Emekçi kadınlar için de bir sınav bu aslında. 8 Mart'ı yasaklara rağmen alanlarda kutlama iradesini gösterip göstermemenin çok belirleyici olduğunu düşünüyorum.” 

Tüm engellemelere ve yasaklara rağmen 8 Mart'ın mutlaka alanlarda kutlanması gerektiğini düşünen Gülmen, "Direnen emekçi kadınların öfkesini kuşanmalı ve alanlarda olmalıyız. Kadınların her geçen gün daha fazla sömürüye, baskıya maruz aldığı böyle bir ülkede 8 Mart'ı devrimci bir coşkuyla kutlamak gerekir” ifadelerini kullandı. Kadınları direniş ve mücadelenin özgürleştireceğini söyleyen Gülmen, “Direniş saflarında birleşmeliyiz” diyerek tüm kadınları alanlara çağırdı.

‘KADINLAR EN ZAYIF HALKA OLARAK GÖRÜLÜYOR’

Acun Karadağ da, 8 Mart'ın anlam ve önemini şu sözlerle aktardı: "Zira emekçi kadınların bir fabrikada yanarak öldüklerini hatırlarım o gün. Bu nedenle karnaval gibi eğlence ile kutlama havasında geçen 8 Mart'ların amacından saptığını düşünürüm. Clara Zetkin'in talebiyle Dünya Emekçi Kadınlar Günü olduğunu biliyorum. Daha sonra Birleşmiş Milletler tarafından Dünya Kadınlar Günü olarak bir kutlamaya dönüşmesinde sınıfsal bir saldırı olduğu gerçeği açıkça görülür. Yanan kadınlar işçi kadınlardır. Patron kadınlar değildir. Zaten kadın oldukları için değil işçi oldukları için yakılmışlardır. Dolayısıyla sınıfsal bir saldırıyı cinsiyetçi bir yaklaşımla karnavala dönüştürmek tam da burjuvaya hizmet eden bir yaklaşımdır. Direnme gücümü de kadınları yakan burjuva sınıfa duyduğum öfke ve karşıtlık beslemektedir.” 

Karadağ, feodalizmin hala hakim olduğu yeni sömürge ülkelerde kadınların en zayıf halka olarak görüldüğünü ifade ederek, "Bir yıl önce hükümet ‘Kadınlara doğumdan sonra yarım gün çalışmaya tam gün ücret verilecek’ şeklinde kadınlara 'müjde' diyerek bir haber paylaştı. Kadınlara hak veriliyormuş gibi sinsi bir kanun. Bu kanunun olduğu yerde özel sektör kadın çalışan alır mı işe? Kadınları çalışma hayatından çekmenin en sinsi şekli AKP hükümetine özgü” şeklinde konuştu.