Toplum Gönüllüleri’nin 21. Gençlik Konseyi toplantısı kapsamında Toplumsal Barış konulu panel Diyarbakır’da Büyükşehir Belediyesi Sümerpark Ortak Yaşam Alanı’ndaki Tigris Resepsiyon Salonu’nda yapıldı.

Türkiye’nin 81 ilindeki Toplum Gönüllüsü 350 genç üniversitelinin katıldığı panelde Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir pek çok alanda eş başkanlık, eş sözcülük gibi uygulamalar yaptıklarını belirterek “Biz bu panelde eş moderatörlük yapacağız” diyerek paneli Tasco Proje Uzmanı ve TOG Yönetim Kurulu Eşbaşkanı Mehru Aygül ile birlikte yönetti.

BETİL TOPLUMA GÖSTERİLMEYEN İHD TABLOSUNU SUNDU

Panelistlerden Toplum Gönüllüleri Vakfı Başkanı İbrahim Betil de elindeki bir tabloyu göstererek, “Bunu gördünüz mü?” diye sordu. Gençlerden “Hayır” yanıtını alınca “Zaten size bu tabloyu göstermiyorlar” diyerek İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şubesi’nin 2006-2012 dönemine ilişkin hak ihlalleri tablosunu okudu. Tablodaki 21 bin 107 kişinin öldüğü, yaralandığı veya mağdur olduğuna işaret eden Betil, “İnsanın değiştirilmeyen tek özelliği kökenidir” dedi. “Kardeşlik” ve “hoşgörü” kelimelerine de eleştiri getiren Betil, kardeş değil “eşit yurttaş” olduklarını, “hoşgörü” değil “saygı” olması gerektiğini söyledi. Öteden bu yana topluma tek tipleştirme dayatıldığını anlatan Betil, barışın önündeki en büyük engelin “önyargı” olduğunu belirtti. Barış çalışmalarının hükümete ve siyasetçilere bırakılamayacak kadar önemli olduğunu ifade eden Betil, “Barış da unutma ve unutturma projesi değildir” dedi.

BETİL GÖRÜŞME SÜRECİNE DESTEK BİLDİRİSİNİ OKUDU

Betil, 104 aydınla birlikte imzaladıkları ve kamuoyuna duyurdukları metni okudu. Betil, “İmralı’da PKK lideri Abdullah Öcalan ile yürütülen görüşmeler, özlemini çektiğimiz barışın kapısını ciddi bir biçimde aralamıştır. Toplumun neredeyse bütün kesimlerinde farklı ölçülerde var olan güvensizliği, korkuyu, tedirginliği ve kaygıyı gidererek süreci ilerletmek, huzur ve güveni artıracaktır. Sürecin mümkün olduğu kadar şeffaf hale getirilmesi büyük bir ihtiyaçtır. TBMM’den başlayarak, çözüme katkı sunabilecek bütün taraf ve kesimleri sürecin parçası haline getirmek demokratik,  adil ve kalıcı çözümü kolaylaştıracak ve hızlandıracaktır. Bizler bu doğrultuda atılacak demokratik adımları, adresine bakmadan sahipleneceğiz. Hiç kuşku yok ki, bu büyük sorunun çözümü istisnasız herkese büyük sorumluluk ve görevler yüklemektedir. Bunun bilincinde olan ve yıllardır bu doğrultuda çaba gösteren insanlar olarak,  geçmişten çıkarılan dersler ışığında herkesi bu zorlu büyük yürüyüşe katılmaya, destek olmaya, sorumlu davranmaya çağırıyoruz. Bu yoldan yürünerek barış ve refah içinde, demokratik ve yeni bir Türkiye’ye ulaşabiliriz.”

ANADİLDE SAVUNMA PARAN KADAR”

Eş moderatör ve panelistlerden Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir de gençlerin geleceğe sahip çıkması gerektiğini söyledi. Birbirlerini kitle iletişim araçları ve tarih kitapları üzerinden tanımamak gerektiğini ifade eden Baydemir, 90 yıl önce Ortadoğu’nun en büyük kilisesi olan Surp Giragos Kilisesi’nde piyano resitali verildiğini, 100 yıl önce kent nüfusunun yüzde 48’inin Ermeni, Süryani, Keldani gibi Müslüman olmayan halk olduğunu söyledi. Bunların gidişi ile birlikte geride kalanların yoksul ve yoksunlaştığını belirten Baydemir, geçmiş ile yüzleşilmesi ve son 100 yılda yaşamını yitirenlerin anısına bir Barış Abidesi dikilmesi gerektiğini söyledi.

Anadilde savunma ile ilgili yapılan yasal düzenlemenin yeterli olup olmadığı yönündeki bir soruya da Baydemir, çocukluğunda yaşadıklarını anlatarak cevap verdi. 30 yıl önce köy ilkokulunda Türkçe bilmemekten kaynaklı yaşadıklarını anlatırken, abisinin “Muzaffer” olan ismini yazarken tek “f” ile yazdığını ve kendisinin de tahtada doğrusunu yazmak için el kaldırdığını ifade eden Baydemir, “Elimi kaldırmaz olaydım. Doğrusunu yazdım ve öğretmen benden abime ceza olarak tokat atmamı istedi. Kabul etmeyince ikimizi de dövdü” dedi. Bunun özünde anadili kullanamama olduğuna işaret eden Baydemir, “30 yıl sonra mahkemede anadilimizi kullanacağız ama paramız kadar kullanacağız. Çünkü tercüman parasını biz ödememiz lazım” dedi.

Kendi çocukluk yıllarıyla ilgili anılarını paylaşan Baydemir, "Bundan 30 yıl önce iki şeyden korkardık. Benim ailem Şafi mezhebine mensuptur, Nakşibendi tarikatına da yakınlık hissederlerdi. Nakşibendilerin zikirleri biraz daha farklıdır. Bir de Kürt bir aileyiz zikir yaparken jandarmaya karşı köyün girişine gözcüler bırakılırdı. Erivan radyosunu da dinlerken evden biri mutlaka dışarıda beklerdi. Ne inancımızı, ne de kimliğimizi özgürce yaşayabildik” dedi.

Osman Baydemir, 2006 yılında gönderdiği yılbaşı tebriği nedeniyle ifadesinin alındığını söyledi.  Baydemir, tebrik kartında İngilizce ve Türkçe’nin yanı sıra Kürtçe “Yeni yılınız kutlu olsun” yazıldığını hatırlattı. Kürtçe metindeki “w” harfi nedeniyle savcı karşısına çıktığını belirten Başkan Baydemir, şöyle konuştu:

“Ben ‘Adalet Bakanlığı'nın da yayınlarından haberiniz var mı?’ dedim. ‘Var, benim bir makalem de orada yayınlanıyor’ dedi. Ben de “Sayın savcım adresi versene’ dedim. Savcı, ‘www. adaletbakanligi.com’ dedi. Ben de ‘Savcı Bey ben bir defa kullanmışım sen her gün, 3 defa kullanıyorsun’ dedim. Bunlara gülebilmemiz için onları aşmamız gerekir. Aşmadığımız sürece bu bir travma olarak kalır."

Halkların birbirine kurşun sıkmasının haram olduğunu ifade eden Baydemir, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Türkiye'de herkesin ilk yapması gereken şey ilk olarak kendimizle hesaplaşmaktır, sorgulamaktır. Türkler tıpkı Kürtler gibi, tıpkı Farslar, Araplar ve Ermeniler gibi bu coğrafyanın kadim halklarından birisidir.

O halde Türk'ün, Arap'ın Fars'ın neyi varsa, Kürt'ün de onu hayal etmesi, annesinin ak sütü kadar kendisine helaldir. Bu, ‘Ülke bölünsün’, ‘Yeni bir devlet kurulsun’ anlamına gelmiyor.

Türk'ün Kürt'e; Kürt'ün Türk'e kurşun sıkması haramdır. Ve bunun vebal, her şeyden ve herkesten önce egemenlerin, iktidar sahibi olanların, ev sahibi olanların boynunadır.”

Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Baydemir, “Hep birlikte barış sürecine ve barışa omuz vermemiz gerekiyor” diye konuştu.

KALICI BARIŞ HAK, EŞİTLİK VE ÖZGÜRLÜKLE OLUR

Özgürlüklerin kırıntısını bile küçümsemediğinin altını çizen Baydemir, ancak bunların kalıcı bir barışı getirmeyeceğini belirtti. Arzularının bir daha şiddetin nüksetmeyeceği kalıcı bir barış olduğunu belirten Baydemir, “Hak, eşitlik ve özgürlük temelinde bir toplumsal sözleşmeden söz ediyorum. Kürtçenin eğitim dili olması hiçbir Türk yurttaşın aleyhine, Ruhban okulunun açılması hiçbir Müslüman’ın aleyhine değildir. Cem evinin açılması hiçbir Sünni yurttaşın aleyhine değildir” dedi. Kim hangi dili kullanmak istiyorsa ya da kim hangi inancı yüreğinde hissetmek istiyorsa kamunun bunlara eşit mesafede yaklaşması gerektiğini vurgulayan Baydemir, “Kamu kaynağı nasıl Türkçenin gelişmesi için aktarılıyorsa Kürtçe için de olmalıdır” dedi.

Sorunların çözümü konusunda İspanya, Güney Afrika gibi pek çok deneyim olduğunu ve bunlardan istifade edilebileceğini vurgulayan Baydemir, dünyada yükselen yönetim modelinin Adem-i Merkeziyetçilik olduğunu söyledi. Baydemir, ülkenin hala 1920’lerin kuralları ile yönetildiği, Ankara’nın hangi sokakta tandır evinin yapılacağına karar vermeye çalıştığına işaret etti. Baydemir, bölgenin ise yüzyıllarca Adem-i Merkeziyetçi yapı ile yönetildiğini ve bu yönetim şekline yatkın olduğunu belirtti.

DİPLOMATİK PASAPORTLU AMA ÇIKIŞI YASAK

Panelde gençlerin pek çok soruları da yanıtlandı. Bir soru üzerine Baydemir, Nisan 2009’dan bu yana 10 bin sivil siyasetçinin cezaevine konulduğunu ve E Tipi Cezaevi’nde 8 kişilik koğuşta 32 kişinin yattığını ve yatakların lavaboların önüne kadar uzandığını anlattı. Baydemir açılan davalar kapsamında kendisine de 3 yıldan bu yana yurt dışına çıkış yasağı konulduğunu belirterek, “Ben yurt dışına çıkamayan diplomatik pasaportlu tek kişiyim” demesi salondakileri güldürdü.