Kastamonu Bozkurt İlçe Jandarma Komutanlığı’nda 4 Şubat 2009’da başından vurulmuş bir  halde “intihar etti” denilen er Caner Bahar’ın ailesinin açtığı davanın duruşması Jandarma Genel Komutanlığı Askeri Mahkemesi’nde görülecek. Bugünkü duruşma öncesinde Bahar’ın babası Ramazan Bahar, MAZLUMDER Ankara Şubesi’nde basın toplantısı gerçekleştirdi. Baba Bahar, oğlunun karakol komutanı tarafından vurulduğunu ve bunun üzerinin de sistemli bir şekilde örtüldüğünü belirtti.

'KOMUTAN UYUŞTURUCU İŞİYLE UĞRAŞIYOR'

Araştırmaları sonucu karakol komutanının Hint keneviri yetiştirdiği ve uyuşturucu işiyle uğraştığını iddia eden Bahar, “Oğlum kötü olaylarla karşılaştı. Karakol komutanının gayrı meşru işlerine karşı çıktığı için öldürüldü. Komutan oğlumu odasına çağırıp önceki kantincinin borcunu ödemesi yönünde tehdit edilmiş. Silah dayamış kendisine. Tamamen cinayettir bu. Dosyadaki deliller de bunu gösteriyor. Balistik raporu bariz delil. Oğlumun elinde barut izine rastlanmıyor. Buna rağmen askeri savcı kovuşturmaya gerek yok deyişi taraflıdır. Askeri mahkeme olayın üstünü örtmeye çalışıp kılıf arıyor. Böylelikle şüpheliler korunmaya çalışılıyor” dedi.

‘DAVA SİVİL MAHKEMEDE GÖRÜLSÜN’

TCK’nin 81. maddesi uyarınca “kasten adam öldürmek” suçundan karakol komutanı hakkında açtıkları davanın yıllardır sonuçlanmadığını belirten baba Bahar, “Şüphelinin mahkemeye çağrılarak ifadesinin alınmasını istedik. Ancak bu da olmadı. Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’ne yaptığımız itiraz başvurusu da reddedildi. Bu dünyanın neresinde var? Nerede böyle bir yargılama var? Adaletli bir yargılama istiyoruz. Bu yüzden davanın sivil bir mahkemede görülmesini istiyoruz” diye konuştu.

Oğlunun sabah saat 06.20’de vurulduğunu ancak olay yerine cumhuriyet savcısının 3 saat sonra çağrıldığını belirten Bahar, “Savcı geliyor ve cinayetin 08.15’te gerçekleştiği kaydını tutuyor. Devlet Hastanesi’ne saat 10.45’te acile götürülen oğlumun yaşadığı belirtiliyor o saatlerde. Ancak kan kaybından hayatını kaybediyor. Nasıl oluyor bu? Kim, neden oğlumu saatlerce bekletiyor. Savcının tutanakları da gerçeği yansıtmıyor. Oğlum vurulduğunda karakol komutanı lojmanda olduğunu söylüyor. Görgü tanıkları var oysa, bu da yalan. Eşofmanlarla geldiği için tekrar giysilerini değiştirmek için lojmana gittiğini söylüyor. Peki oğlum yaralıyken nasıl oluyor da elbisesini değiştirmeye gidiyor? İnsan bunu yapar mı? Bu resmen cinayet” diye kaydetti.

TANIKLAR TEHDİT EDİLİYOR

Bahar, karakol komutanıyla Bozkurt Lisesi müdürünün iyi dost olduklarını ve okul müdürünün geçmiş olsun dilemek için komutanlığa geldiğinde karakol komutanının “Babası trafik kazası geçirmiş, ölmüş. İzin istedi. Gidemeyince de gece nöbette kendini vurdu” şeklindeki sözlerinin tamamen gerçek dışı olduğunu ifade etti. “Akşam saat 21.00’den sabah saat 07.00’ye kadar komutan, nöbetçi subayları gönderiyor. Kendi belirlediği bir ere nöbet tutturuyor” diyen Bahar, şunları söyledi: “Bir kere nöbetçi subay orayı terk edemez 24 saat. Biz de askerlik yaptık. Oğlumu gayrı meşru işlerinde kullanmak isteyen komutan, oğlum kabul etmeyince onu öldürdü. Oğluma silah çektiğinin şahidi var. Ancak oğlumun arkadaşları da konuşmamaları yönünde ‘ailenizi öldürürüz, yok ederiz’ diye tehdit ediliyorlar.”

‘SİSTEMLİ BİR CİNAYET’

Uğradıkları hukuksuzluğun acılarını kat be kat artırdığını dile getiren Bahar, “Biz suçlu değiliz. Ben oğluma fiske vurmayı bırakın sesimi yükseltmedim. Oğlum başarılı biriydi. Öğrenciliğindeki başarıları hep takdir belgeleriyle ödüllendirildi. Namusluca yetiştirdiğimiz evladımızı namussuzca öldürdüler. Bu sistemli bir cinayettir. Duruşmada yargıç benim itirazlarımı görünce ‘Kararı veririz. Beğenmezseniz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) gidersiniz’ diyor. O zaman gidip danışmanlık hizmeti versinler. Ben adalet diyorum onlar böyle yaklaşıyor. Son 10 yılda 980 asker öldürülmüş. Sistemli bir cinayet bu” dedi.

‘DELİLLER KARARTILDI’

Oğlunun vurulduğu yerdeki MP 5 silahın bulunduğunu ifade eden Bahar, komutanın oğlunun yanında bulunan silahın şarjörünü orada bulunanların gözü önünde gevşeterek, silah üzerindeki parmak izi delilini ortadan kaldırmaya çalıştığını, inceleme sonucunda parmak izi olmadığı yönünde karar verildiğini  söyledi. Savcının ise oğlunun vurulduğu yerde üzerinde parkasının bulunduğunu tutanağa geçirdiğini, ancak oğlunun parkasının dolabında olduğunu ve arkadaşının bir hafta sonra savcıya verdiğini belirten Bahar, “Bu sistemli cinayete karşı gidebildiğim yere kadar gideceğim. Başbakanlığa, Cumhurbaşkanlığı’na 8-10 kez yazdım. Bir yanıt alamadım. Kesinlikle yılmayacağım” dedi.

MAZLUMDER Ankara Şube Yöneticisi ve vicdani retçi Mehmet Göksu da verilere göre her yıl 70-75 askerin şüpheli biçimde yaşamını yitirdiğinin altını çizerek, zorunlu askerlik ortadan kalkmadığı sürece bu cinayetlerin de sonunun gelmeyeceğini vurguladı. MAZLUMDER Ankara Şube Başkanı Mehmet Can Çağlayan da Caner Bahar’ın şüpheli ölümünün aydınlatılması gerektiğinin altını çizerek, “Askeri savcılık takipsizlik kararı verdi. Ancak süreç içinde yapılan incelemeler sonucunda Caner Bahar’ın intihar etmek için kullandığı iddia edilen silahtan çıkan boş kovanların değiştirildiği, silahlık duvarında ikinci bir mermi izinin bulunduğu, bu durumun olay yeri inceleme tutanaklarına geçirilmediği, otopsinin usulüne uygun yapılmadığı ortaya çıktı” diye kaydetti.

‘VİCDANİ RET HAKKI TANINMALI’

Caner Bahar’ın, şüpheli biçimde hayatını kaybeden binlerce askerden biri olduğunu ifade eden Çağlayan, şunları söyledi: “1990’dan bu yana 3 bin 813 asker ve TSK personeli intihar ya da kaza sonucu hayatını kaybetmiştir. Son 22 yılda 2 bin 222 kişi intihar etmiş, bin 602 kişi de ‘kendini askere elverişsiz hale getirmeye çalışırken’, silah kazası ya da askeri araç kazası veya yılan sokması, yıldırım düşmesi, elektrik çarpması, düşme sonucu yaşamını yitirmiştir. TBMM’de bir komisyon kurularak, bu olaylar araştırılmalı, sorgulanmalıdır. 2011’de onaylanan BM İşkenceye Karşı Sözleşme’nin Seçmeli Protokolü’nün (OPCAT) önerdiği biçimde etkin ve bağımsız denetim mekanizması bir an önce oluşturularak söz konusu askeri birimlerde bu mekanizma görev kapsamına alınmalıdır. Askeri mahkemeler kaldırılmalı, meydana gelen suçlar sivil mahkemelerde görülmelidir. AİHM’in 9. maddesi ve Anayasa’nın 24. ile 25. maddelerinde güvence altına alınan ‘düşünce, inanç ve vicdan özgürlüğünün’ meşru bir kullanımı olan vicdani ret hakkı tanınmalı, zorunlu askerlik uygulamasına son verilmelidir. MAZLUMDER olarak bu olayın da karanlıkta kalmaması için takipçisi olacağız.” (ANF)