PKK lideri Abdullah Öcalan’ın avukatlarının yargılandığı dava öncesinde açıklama yapan savunma avukatları, siyasi iktidara "Asıl biz yargılayacağız" mesajını verdi. Avukatlar, meslektaşlarına özgürlük istedi.

 

PKK lideri Abdullah Öcalan’ın avukatlarının davası bugün başladı. 34’ü tutuklu 43 kişinin yargılandığı davada avukatlar, 8 aylık tutukluluğun artından ilk kez hakim karşısına çıktı.

 

Duruşma öncesinde Çağlayan Adliyesi'nin önünde açıklama yapan yüzlerce avukat, "Asıl yargılayan biz olacağız" diyerek, meslektaşlarına özgürlük istedi.

 

Açıklamaya, İstanbul, Ankara, İzmir, Urfa, Mardin ve Şırnak baroları ile ÇHD üyeleri katıldı. Ayrıca, Fransa, Kanada, İsviçre, İsveç, Almanya ve İngiltere'den gelen avukatlar da katıldı.

 

SİYASİ İKTİDARIN EMİRLERİYLE TUTUKLANDILAR

Avukatlar adına açıklama yapan Ercan Kanar, avukatların savunmaya yönelik büyük bir saldırıyla sabahın 5'inde gözaltına alındıklarını belirtti, "Hukuk kuralları çiğnenerek, düzmece sözde deliller ile siyasi iktidarın emirleri doğrultusunda tutuklandılar" dedi. Dava için "hukuk ucubesi" diyen Kanar, şöyle konuştu: "Bu dava siyasi iktidarın özel yetkili ağır ceza mahkemeleri eliyle hukukçulara yönelik kara bir darbesidir.”

 

Avukat Kanar, siyasi iktidarın tüm baskılarına rağmen meslektaşlarının hak arama özgürlüğünü ve mesleklerinin onurunu savunacaklarını belirtti. "Bu bir hukuk darbesidir" diyen Kanar, "1999 yılından bu yana devletin tüm birimlerinin denetimi altında yapılan ve 2005 yılında infaz hakimliği kararıyla kayıt altına alınan Öcalan'la görüşmeler bahane edilerek, 2011 yılında böylesi bir darbe gündeme getirildi. Bu darbenin amacı halkın hak arama özgürlüğünü savunanları susturmak, ezilen halkların kolektif haklarını, bireysel haklarını dile getirenleri tehdit etmektir" diye konuştu.

 

BARO BAŞKANLARI ÇAĞLAYANDA

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Vedat Ahsen Coşar, savunmaya özgürlük adına adliyede bulunduklarını belirterek, "Meslektaşlarımızın yanında olduğumuzu göstermek, meslek onurumuzu savunmak için buradayız" dedi.

 

Ankara Barosu Başkanı Metin Feyzioğlu, her siyasi görüşten çok sayıda avukatla birlikte Ankara'dan geldiklerini hatırlatarak, "Amacımız savunmayı savunmak. 12 Eylül faşist darbesi döneminde bile yaşamadığımız büyük bir baskı altındayız" diye konuştu.

 

Diyarbakır Barosu Başkanı Mehmet Emin Aktar, 15 Kasım 1993 tarihinde Kürt avukatları hedefleyen gözaltı operasyonuna dikkat çekerek, "Bu kez 18 yıl sonra avukatlar yine gözaltına alındılar. Ne hazindir ki yine Kürt avukatlardı hedefte. Toplumun bütünü özellikle de Kürtler savunmasız bırakılmak isteniyor. İtaat etmeyeceğiz, susmayacağız, sessiz kalmayacağız. Burada biz yargılayacağız" dedi.

 

İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal, tutuklu bulunan meslektaşlarının büyük bir bölümünün barolarının üyesi olduğunu söyledi, "Meslektaşlarımız, tasfiye halindeki özel görevlendirilmiş mahkemelerde yargılanmayı bekliyorlar. Savunma ve avukat, Türkiye'de bugüne kadar hiç olmadığı kadar baskı altındadır. Avukatlar ve barolar susturulmaya ve ele geçirilmeye çalışılmaktadır. Hak arama özgürlüğünün güvencesi olan avukatların güvencesi yoktur. Ancak bu karanlık da açılacaktır" diye konuştu.

 

Şırnak Barosu Başkanı Nuşirevan Elçi, hukuk dışı yöntemler ve siyasi saiklerle açılan bir dava için İstanbul'da olduklarını belirterek, "Meslektaşlarımızı bu garip davadan kurtarana kadar hepimiz desteğimizi sunacağız" dedi.

 

ÇHD Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı, bugün yargılamayı yapacak olan mahkemenin yasal temeli olmadığına dikkat çekerek, şunları söyledi: "ÇHD de birçok üyesini içeride rehin olarak vermiş durumda. Çünkü yukarıda yargılama yapacak olan mahkeme hukuksal bir mahkeme değil. Torba Yasa'yla kurulmuş bir yasadır. Bu mahkeme hukuken 'yok' hükmündedir. Bu yüzden de meslektaşlarımızın tutulması hukuksal bir kavram olan tutukluluğa değil, siyasal kavram olan rehin almaya denk geliyor. Arkadaşlarımızı buraya almaya geldik."

 

Davayı izlemek üzere gelen uluslararası heyet adına açıklama yapan Yudith Lintenberg, davayı izledikten sonra rapor hazırlayacaklarını belirtti. Açıklamanın ardından avukatlar duruşma için adliye binasına girdi.

 

ADLİYE ÖNÜNDE KIŞANAK'TAN AÇIKLAMA

BDP Eş Genel Başkanı Gültan Kışanak, BDP milletvekilleri Sebahat Tuncel, Aysel Tuğluk, Ertuğrul Kürkçü ve Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir de duruşmayı takip etmek için İstanbul Adalet Sarayı’na geldi.

 

Duruşmaya girmeden önce açıklama yapan Gültan Kışanak, "Kesintisiz bir şekilde devam eden KCK operasyonları en son cinayetini de hukukçuları tutuklayarak, gerçekleştirdi. Gerçekten de bu operasyonların her biri cinayet kadar sarsıcıdır, hukuku, adaleti, eşitlik duygusunu katleden ve bu ülkede büyük problemler yaratan toplumsal hafızamızda derin iz bırakan operasyonlardır. Adeta seri katil gibi peşpeşe hayatın bütün alanlarında barış ve özgürlük, eşitlik isteyen, bu konuda mücadele eden, söz söyleyen tüm kesimlere yönelik operasyonlar yapıldı. Ancak avukatlara, savunmaya yönelik yapılan operasyon, artık bu hukuksuzluğun, adaletsizliğin, seri cinayetin en son noktasıdır. Çünkü hepimiz biliyoruz ki, savunma hakkına yönelik saldırı artık bütün hakları ortadan kaldıracak kadar büyük bir saldırıdır" diye konuştu.

 

KÜRT SORUNUNU MÜZAKERE VE DİYALOG YOLUYLA ÇÖZMEK ZORUNDAYIZ

Olağanüstü hal, sıkı yönetim, darbe dönemlerini yaşadıklarını söyleyen Kışanak, hiç bir dönem savunma hakkına yönelik böyle bir saldırıyla karşı karşıya kalmadıklarını dile getirdi. Kışanak, tüm avukatların serbest bırakılmasını beklediklerini belirterek, şunları söyledi:

 

"Biz, açıkça şunu söylüyoruz, Kürt sorunu barışçıl, demokratik yöntemlerle çözülebilir. Kürt halkı Türkiye’de bulunan bütün halklarla eşit yurttaşlık hukuku içerisinde kendisine ortak bir gelecek arıyor. Bu, bence barış, çözüm konusunda umutlu olmamızı gerektiren en önemli şeydir. Henüz Kürt halkı bu konuda, barış içerisinde eşit yurttaşlık hukukuyla ortak bir gelecek arayışını bırakmadan bu şansı herkesin çok iyi değerlendirmesi gerekir. Tutuklu avukatların tamamı Kürt halkının önder olarak kabul ettiği, ’Siyasi irademdir’ dediği Sayın Abdullah Öcalan’ın savunmasını yaptıkları için içeridedirler. Sayın Öcalan’a yönelik de bir yıldır insanlık dışı bir tecrit uygulanmaktadır. Buna artık derhal son verilmesi, tecritin ortadan kaldırılması, Sayın Öcalan’ın müzakere yürütebilecek, toplumu, hepimizi barışa götürebilecek yolda rolünü oynayabileceği özgürlük koşullarına kavuşması gerekiyor ve bugün bu duruşmada, bu konuda ilk adım atılarak bu yola girilebilir. Kürt sorununu müzakere ve diyalog yoluyla çözmek zorundayız. Kürtler buna hazır. Sayın Öcalan defalarca kamuoyuna deklare ettiği ve 3 yıl boyunca devletle yürüttüğü görüşmelerde söylediği gibi buna hazır. Bu şansın değerlendirilmesi ve resmi olarak diyalog ve müzakere sürecinin başlatılması, bu konuda artık mesafe alınması gerekiyor."

 

AVUKATLARIN DA ANADİLDE SAVUNMA HAKKI ENGELLENDİ

İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti bugün başlayan yargılamada Abdullah Öcalan’ın avukatlarının anadilde savunma taleplerini reddetti.

 

Mahkeme başkanı, avukatların Kürtçe savunma talebini, Lozan Anlaşması'nda azınlıkların anadilde savunma hakkının düzenlendiğini, Kürtlerin ise Lozan'da azınlık değil kurucu unsur olduğu için böyle bir düzenlemenin Kürtler için geçerli olmadığını savunarak, avukatların Türkiye'de doğdukları, belli bir eğitimden geçtikleri ve meramlarını anlatabilecek kadar Türkçe bildikleri ve sorgu aşamasında Türkçe savunma verdikleri gerekçeleriyle anadilde savunma talebini reddetti. Mahkeme heyeti yargılamanın durdurulması talebini ise, "örgüt üyeliği" ve "örgüt yöneticiliği" suçlarının Cumhuriyet Savcıları tarafından yürütülebileceği gerekçesiyle reddetti.

 

Avukatlar ise bunun üzerine söz alarak, Kürtlerin ülkenin kurucu unsur olduklarının sürekli vurgulandığı; ancak azınlıkların yararlandığı haklardan bile yararlanamadıkları çelişkisine dikkat çekti. Avukatlar, asli unsur olmanın sonucunda anadilde savunma hakkının kullanılması gerektiğini vurguladı. Yine meramını anlatma ölçüsünün neye göre belirlendiğini soran avukatlar, sorguda Türkçe konuşmalarının kendi anadillerini kullanamayacakları anlamına gelmediğine işaret etti. Avukat Gülbin Aydın, "Lozan'da olsa olsa eşit haklara sahip iki ulus var, ama bunlardan biri haklarını kullanamıyor anlamına geliyor. Lozan'da böyle söylendi, ama biz onlara bizimle eşit olan haklarını vermedik. Şimdi onların ulus olduğunu kabul ediyoruz, ama biz onlara haklarını azar azar veriyoruz. Seçmeli ders olarak vermeyi tercih ediyoruz anadil hakları için" diye konuştu.

 

Avukat Baran Doğan ise, Karamanoğlu Mehmet Bey'in 750 yıl önce "Kapıda divanda, mecliste seyranda Türk dilinden özge söz söylenmez" sözlerini hatırlatarak, 750 yıl önceki zihniyetin tekrarlandığını söyledi. Doğan, "İddianame, katip, kağıt, kalem, jandarma, polis, lamba, kamera, avukat, insan, bu kelimelerin hiçbiri Türkçe değil. Türkçe bir şey göremiyorum bu salonda. Bu iş fermanlarla olmuyor. Dillere yasak konulamaz. Bu mümkün değil" dedi.

 

Öte yandan avukatların ve basın mensuplarının duruşma salonuna alınmaması nedeniyle yaşanan gerginlik, duruşma salonunun kapılarının açılarak, avukatların ve basın mensuplarının içeri alınmasıyla sona erdi.