Müslüm Yücel

Türkiye’de üç kuşak tarihçi var: Lütfü Barkan, Halil İnalcık ve İlber Ortaylı… Üçü de Kafkas kökenli.

Barkan ve İnalcık, bildiklerini konuşurlardı ve belgeleri vardı. Ya da bu adamlar konuşmazdı. Ancak Ortaylı, çok konuşuyor ve konuşmalarının da yazıları gibi altı boş. Pazar Günü ( 28 Ağustos) Cumhuriyet Gazetesi’nde Ortaylı ile yapılan bir söyleşi vardı. Söyleşinin temel konusu cehalet değil ama tarihçimiz herkese “cahil” diyor. Ulu orta vuruyor da vuruyor.

Ortaylı’yı tarihçi olarak hiçbir zaman ciddiye almadım. TV sohbetlerinde ise arada izledim. Kitaplarına tenkit yazıları yazmak aklımdan bile geçmedi. Ancak Pazar günkü söyleşide sanırım benim için bardak taştı. Tarihçimiz Kürtlere laf atıyor, dahası aşağılıyor. Bunu bir tarihçi “titizliği” ya da bir bilim adamlığı “edası” ile yapmıyor. “Titizlik” ve “eda” bir ölçü mü değil ama böyle demem gerekiyor. Yaş haddi var. Neyse tarihçimiz, şunu söylüyor:

“Asıl tragedya bizim onları (Kürtleri) bilmememiz değil. Güneydoğu da kendisini bilmiyor. Şimdi bak karşımızda Kürdistan diye bir yer var. Bir kısmı Irak’ta bir kısmı Suriye’de. İran’ın Kürtleri fevkalede iyi insanlar. Benim gördüğüm en iyi müze müdürleri İran’ın Kürtlerindendir. Irak Kürt’ü de tarihini bilir, anneannesi Türkiye’dedir, Türkiye ile iyi geçinir. Türkiye’nin okumuş Kürt’ü de kendini bilmiyor. Kendi tarihini bilmeyen ve bilmemekte ısrar eden entelektüel sınıf bizdedir. Türkiye’nin okumuş Kürt’ü kendini biliyor mu ki okumuş Türkü de bilsin. O yüzden buradaki etnik ayrımcılık teranesi hiçbir şeyi çözmüyor.”

Bunları söylüyor Ortaylı;

Müslüm YücelBir: Kürtler, eğer gerçek bir tarihçi olsa Ortaylı, Kürtleri Güneydoğu ile sınırlı tutmaz.

İki: cehalet bir ulus ile anılmaz. Bir ulusta cahil de alim de vardır, yan yana dururlar hatta. Bir tarihçi hiçbir zaman insanları, “iyi insanlar”, “ kötü insanlar”, “ cahiller” diye ayıramaz. Ayırsa da bu bir tarihçinin varlığı değil, sıradan bir adamın refleksini geçmez.

Üç: Hakaretten sonra hiçbir tarihçi bitmiş ideolojisini bir ahlak olarak sunmaz. Ortaylı, “Irak Kürt’ü, tarihini bilir, anneannesi Türkiye’dir” diye çok çiğ sözler etmekten çekinmez. Kürtler, altı yüz yıllık Osmanlı tarihinde iki şeyi temsil ettiler: Eğitim ve Askeriye. Osmanlı padişahlarının hocaları Kürt’tü.

Cahile gelirsek; Ortaylı, cahilin ne olduğunu da bilmiyor. Cahil, genç demektir; toy delikanlı… Sıfat olarak da cahil, okumamış kimsedir. Kürtler okumamış değil, okulları kapatılmış, başka okullarla terbiye edilmiş bir ulustur. Neyse, Halide Edip’in hoş bir sözü vardır: ‘Bu maskara sosyete bana cahil diye bakar.’

Söyleşinin sonunda Ortaylı, söyleşiyi yapan muhabirle vapura biniyor. Ortaylı’yı vapurda tanıyan kimseler sorular soruyorlar. Muhabir, Ortaylı’yı Tarkan’a benzetiyor. “Sanki Tarkan” diyor. Şaka gibi söylenen bu söz bana göre söyleşiyi de özetliyor. Bir farkla; Tarkan, kendi bağlamında hak ettiği yerde ve hak ettiği değerdedir. Ortaylı ise Tarkan’ın kendi işini yaptığı bilgelikte değildir. Sadece popülerdir. Tarkan, kendi kökenine duyduğu özlemin kölesi değildir. Pop stardır ama Ortaylı, kendi varlığını bile başkasının varlığı üzerinden dile getirecek kadar bir bilinç kaybına sirayet etmiştir; bu kadar.