Çiğdem Toker / Cumhuriyet

Kadınsınız diyelim...

Neyle meşgul olduğunuz önemsiz. “Her sekiz kadından biri” olarak, günün birinde meme kanseri teşhisi konulabilir öyle değil mi? Ultrason sonucunuz, isterse aynı gün MİT’in önüne gidebilecek.

Yeni evlisiniz...

Düğün öncesi aldığınız bireysel kredinin bir taksidini ödemekte geciktiniz.

MİT istemişse, çalıştığınız banka şubesi bu bilgiyi “ikiletmeden” göndermek zorunda. Yanılıp da “anayasa, kişisel veriler filan” dediği anda, memur, müdür, genel müdür, banka patronu hepsi hapis tehdidi altında.

Savcısınız...

Karakol marifetiyle bir taciz şikâyeti geldi.

Şikâyet edilen kişi -olur ya- MİT çalışanıysa, hemen MİT’le “temasa geçmek” zorundasınız. Eğer MİT “Bu taciz, mensubumun görev ve faaliyetiyle ilgili” dediği anda adli işlemleri durdurmak zorundasınız.

Üstüne bir de özür dilerseniz hiç fena olmaz.(!)

Son örneği özellikle abarttım...

Ama TBMM’ye gönderilen MİT Kanunu teklifinin çizdiği mutlak ve sonsuz yetkinin, bu abartılı örneği gerçeğe dönüştürmesi hiç de ihtimal dışı değil.

Ki, biz bunları yazamayalım diye de muhabirinden genel yayın yönetmenine, matbaa işçisinden dağıtıcısına kadar çeşitlendirilmiş muhtelif hapis cezaları konulmuş metne...

Bütün bunların gerekçesi ne biliyor musunuz?

“Ülke menfaati...”

***

Bir ay önce bu köşede yayımlanan yazı, “MİT Anayasadan Muaf mı?” başlığını taşıyordu.

MİT’in Suriye’ye gönderdiği, içinde silah taşındığı iddiasıyla durdurulan TIR’ı cumhuriyet savcısının arayamadığı o günler...

TSK’nin tekelinde bulunun dış operasyon yetkisine MİT’in sahip olmadığından söz ettiğim yazıda, sanki sahipmiş gibi davranmasının anayasaya aykırılığı işlenmişti.

Şimdi iki vekilin imzasıyla (Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu’nun önceki görevinin Başbakanlık Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğü olduğunu anımsatalım) sunulan kanun teklifi, MİT’in “dış operasyon”larındaki fiili durumuna hukuki çerçeve çizmenin çok, ama çok ötesine geçiyor.

MİT’i apaçık bir biçimde anayasanın ve anayasal kurumların üzerinde konumlayan bu “teklif”, aklınıza gelebilecek her türlü kurumun veritabanını sonsuz denebilecek yetkilerle bu kuruma “amade” kılıyor.

Yani deseydiniz ki milletin iki vekiline, “Bana bilinçli olarak anayasayı ihlal edecek bir kanun yaz”, ancak bu kadar mükemmel olabilirdi...

Kanun teklifinin gerekçesine baktığınızda “30 yıllık kanun eskidi” deniyor. İyi de anayasadaki “kişisel verilerin korunması” güvencesi davul-zurnayla halkoyuna sunulan 12 Eylül referandumu sonrasında işlendi. Hepsi hepsi üç buçuk yıl önce...

***

“Teklif”, MİT çalışanlarının kamufle olabilmesi için sahte şirketler, muvazaalı dernekler kurma “imkânı” verirken, harcamalar açısından da ayrıcalıklı kılan bir düzenleme de getiriyor.

Mevcut durumda MİT’in istihbarat ve güvenlik ihtiyaçlarını Savunma Sanayii Müsteşarlığı (SSM) sağlıyor. Bu da Savunma Sanayi Müsteşarı’nın teklifi, Milli Savunma Bakanı’nın uygun görüşü ve Başbakan’ın onayıyla mümkün oluyor. SSM’nin “tedarik ettiği” ihtiyaçların harcaması da Savunma Sanayii Destekleme Fonu’ndan karşılanıyor. “Teklif” yasalaştığında, MİT “aracısız” harcama yapma imkânına kavuşacak. Güvenlik ve istihbarat ihtiyacı için istediği harcamalar Başbakan’ın onayıyla Savunma Sanayii Destekleme Fonu’nun MİT adına açtığı “hesaplara” aktarılacak. Harcamayı MİT kendisi yapacak.

Orwell’a rahmet okutacak bütün bu değişikliklerin sebebi iki kavramla anlatılıyor kanunda: Milli güvenlik ve “ülke menfaati...”

“Milli güvenlik” bir yana da...

Şu bizim mamografi sonuçlarının “ülke menfaatiyle” ilişkisini bir anlatan çıksa diyorum...